15 Temmuz darbe ve cunta girişimi, 'meyvelerini vermeye başladı' desek yerindedir. 15 Temmuz sonrası bir gerçekle daha yüz-yüze gelmeye başladık. Bu gerçeklik, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, kurumlarının nasılda çürümüş, kokuşmuş, çivisi çıkmış olduğunu gözlemledik.

Her fırsatta, 'büyük devlet' 'köklü devlet' 'imparatorluk mirası devlet' gibi söylemlerle, yere-göğe, 'sığdıramadıkları' Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, deyim yerindeyse, 'kâğıttan kaplan' olduğunu bütün çıplaklığıyla gördük. 15 Temmuz 2016 faşist, gerici, yobaz F. Gülen çeteleri tarafından düzenlenen darbe ve cunta girişimi, bu devletin ne kadar çürümüş olduğunu kanıtladığı kadar, bu devletin çürümesinin de bir fiil sorumluları arasında olduğu gerçeğini de, gözlemlememize, 'yardımcı' olmuştur.

Sosyalistler, devrimci cephe, demokrasi bileşenleri bu gerçeği 50 yıla yakın bir süredir ifade etmekteydiler. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, çürümüş, çivisi çıkmış mafya ilişkilerinin etkin devlet olduğunu her fırsatta dile getiriyorlardı. Bürokrasisi mafyalaşmış, rüşvet çarkının alabildiğince işlediği, kamu mal varlıklarının alabildiğince talan edilmeye açık ve talan edildiği, ilişki ağının olduğu vurgulanmaktaydı. Bizzat devletin bürokrasisinde etkin olan mafyalaşmadan dolayı, her türden ahlaksızlığın, 'itibar' gördüğü bir sistemin varlığı her fırsatta vurgulanmaktaydı.

Bütün bu olumsuzluk ve kötülüklerin AKP iktidarı döneminde yaratılan AKP devleti tarafından, daha da çok palazlanarak katlandığı ve kast bir devlet yapılanmasının ortaya çıkmasını yakından gözlemledik. Bugün, FETÖ olarak ifade edilen çeteleşmenin, bizzat AKP devleti, Saray ve geleneksel devlet aklının, 'paralel' olarak organize olmalarından kaynaklandığı görebilmekteyiz

Bu gerçekliği görmememiz için, üç maymunların oynanması gerek, 'görmedim' 'duymadım' 'konuşmuyorum' bugün yine devlet yapılanması içinde üç maymunların oynandığına şahit olmaktayız. Daha düne kadar, birlikteydiler. Aynı yolda, aynı güzergâhta, 'yağan yağmurlar altında ıslanıyorlardı' birbirlerine, 'ne istediler de, vermediler' devlet olanakları, yargısıyla, ordusuyla, bürokratik kurumlarıyla, kamu kurumlarıyla, birbirlerinin karşılıklı hizmetlerine sunulmadı mı?

Peki, Türk Silahlı Kuvvetleri TSK da, yüzlerle ifade edilen general, binlerle ifade edilen subay nasıl yer aldılar? Nasıl çeteleşme ve mafyatik ilişkileri kurdular? Yine yargı kurumlarında binlerle ifade edilen, hâkim, savcı ve bir o kadar adliye çalışanı, çeteleşerek nasıl organize oldular?

Türkiye Cumhuriyetinin önemli bakanlıklarında, Milli İstihbarat Teşkilatı MİT, Jandarma, Emniyet gibi istihbarat kurumlarında, nasıl organize olup çeteleştiler? Bu çetenin, Pensilvanya da yaşayan çete reislerinin, 'ziyaret edilmesi' F. Gülen'in elini, 'öpmek' için sıraya giren, bu çete reisine, 'övgüler' düzen, Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, Bakanlar, Milletvekilleri, Askeri üst düzey Subaylar, Savcılar, Hâkimler, Bürokratların, 'beklentileri' nelerdi? Bunun bir tek cevabı vardır. Çıkar ilişkileridir. Bugün bu güçlerin çatışmasının ve birbirlerine, 'savaş' açmalarının bir tek cevabı da, çıkar ilişkileridir.

7 Şubat 2013 MİT krizi, 17-25 Aralık 2013 rüşvet, talan ve hırsızlık ilişkileri ve çatışmalarının su yüzüne çıkması, devlet içinde paylaşım savaşının mafyatik yöntemlerle yürütülmesi ve etkin olma savaşı dersek yerinde olacaktır.

Önümüzdeki günlerde bu kirli savaşın, FETÖ çeteleşmelerinin siyasal ayağının da, ortaya çıktığını gözlemleyeceğiz. Mevcut sistem partileri içinde ilişkilerinin su yüzüne çıkacağını da, yakından gözlemleyeceğiz. Bazen sistemin kirli ve çürümüş ilişkilerinin ortaya çıkması için, devlette etkin olan ve kendini, 'devletin sahibi, efendisi' olarak görenlerin, kendi içlerinde çatışmaları, toplumsal güçler için önem arz etmektedir.

Bugün de yaşanan tam budur.

Bir sonraki yazımda buluşmak üzere,

 27 Eylül 2016