16. Nisan referandumunda kaybeden sadece Erdoğan ve şürekası değildi. Devleti yöneten tüm klikler kaybetti. Kaybeden tüm fraksiyonların kafası karışmaya, kimyası bozulmaya başladı. Bu kafa karışıklığı ilk olarak 'zayıf halka' durumunda olan CHP'de görünür oldu. Aslında CHP'de görülen kafa karışıklığını devleti yöneten güçlerden Ergenekon'un kafa karışıklığı olarak anlamak gerekir.

Referandumun hemen arkasında CHP, iki tutumu belirgin olarak ortaya koydu. Bir yanda referandumun 'hayır'ını gasp ederek halkın haklı tepkisini nötrleştirmek istedi. Diğer yandan da referadumun 'evet'ini kabul ederek, meşrulaştırarak, devleti ve Erdoğan'ın iktidarını korumaya çalıştı.

Öncelikle belirtmek gerekir ki CHP, 'hayır' oylarının ana gücü değildir, o nedenle 'hayır'ları CHP kazanmadı. CHP'nin kendisini 'hayır' blokunun temel gücü gibi görmesi ve göstermesi bir cambazlık hilesidir. CHP'ye oy veren kitlenin tamamına yakını, kararlı 'hayır'cıydı ve 'hayır' için yüksek tempoda bir çalışma yürüttü. Ancak CHP yönetiminin ve kurmaylarının 'hayır'ı büyütmek yönünde, esaslı bir çabası, 'hayır' için her hangi bir kitle çalışması, bir miting veya güçlü bir etkinlik yaptığı görülmedi. Erdoğan'ın faşist uygulamalarına, referandumda devletin olanaklarını tek taraflı olarak kullanmasına, etkili bir itirazı olmadı. Tam tersine yapılan hukuksuzluklara ve zorbalıklara karşı, Avrupa'da gelişen eleştirileri bile Erdoğan'dan önce CHP, canhıraş bir çabayla, gögüsledi. HDP'nin 'evet' vereceğini iddia ederek ve her fırsatta HDP'ye saldrırarak, toplumun 'hayır'dan yana umudunu kıran bir kontra çalışmanın bayraktarlığını yaptı. HDP'nin ve diğer demokratik güçlerin ortaya koyduğu kararlı 'hayır' çalışmalarından uzak durdu. Demokratik 'hayır'cı güçlere karşı, Erdoğan'ın, devletin şiddet araçlarıyla geliştirdiği her türlü baskıya seyirci kaldı.

Aslında CHP referandum öncesinden de, referandum süresi boyunca ve sonrasından da devleti ve Erdoğan'ı korumaya çalışan bir politika izlemiştir. Bu anlamda CHP'nin politikalarında bir farklılık söz konusu değildir. Ancak CHP'nin bu politikası, demokratik beklentiler üzerinde CHP'ye oy veren kitlelerin doğal tepkisine yol açınca, kamuoyuna yansıyan sorunlar ortaya çıktı. Referandumun sonuçları CHP'de tabanla tavan arasındaki açı farkını derinleştiren bir etki yaptı. Çünkü CHP' ye oy veren kitle çok net bir 'hayır' tutumu içindeydi. CHP kitlelerin bu tutumuna karşı çıkamadığı için, tabanın beklentilerine uymak zorunda kalmış, kerhen 'hayır'cı bir politika izlemiştir. Bu yolla aynı zamanda kitlelerin tepkisini kontrol edilebileceğini, partide bulunan az sayıdaki demokratik unsuru da etkisizleştirebileceğini hesaplamış olmalıdır.

CHP'nin 'hayır'cı tutumunun bu şekilde sorunlu olması, referandum sonuçlarına ilşkin politikalara da yansımıştır. Erdoğan'ın çalınan oylarla elde ettiği sonuç karşısında CHP, gönülsüz 'hayır'cı politikasından dolayı, tutarsız, çelişkili bir tutum içine girmiştir. Ya kitlelerin beklentisine ve gerçeğe uygun olarak gayrı meşru referandum sonucuna ve bu hokus fokus cambazlığına karşı mücadeleyi tercih ederek kitleleri seferder edecektir. Veya devletin çıkarları için Erdoğan'ın başkan ve halife olmasına rıza gösterecektir. CHP'nin içine girdiği bu ölümcül ikilem, referandum sonrasında CHP içinde yaşanan bütün gelişmelerin temel nedenidir.

Çünkü bu ikilemde CHP, devleti ve Erdoğan'ı koruma yolunu tercih etti. Bu amaçla ilk olarak, referandumun hırsızlıkla elde edildiğini bilen ve bu sonucu meşru görmeyen kitlelerin itirazını bastırdı, yok saydı.

Sonra kitlelerin sokağa çıkma istek ve eğilimi, 'biz evlere gireceğiz sokağa çıkmayacağız' demagojisiyle sabote edildi, engellendi. Evlere gideceğiz dedikleri kuyruklu bir yalandı, çünkü evlere gitmek için sokakta geçmek zorundaydılar ve sokağı reddediyorlardı. Halbuki sokağa çıkamayan evlere de gidemezdi.

Devamında Deniz Baykal, gecikmeden harekete geçti, Erdoğan'a alternatif olarak ve yüzde 49 adına, sanki yüzde 49'un sahibi ya da temsilcisiymiş gibi, Abdullah Gül'ü aday gösterdi. Sonrada 'A. Gül benim adayım' değil diye bir açıklama yaptı ki, bu açıklamadan da A. Gül 'benim değil yüzde 49'ün adayı' demeye getirdi lafı.

En son CHP'nin Amerikan'ın YPG'ye silah vermesine de en sert tepkiyi vermesi gerçeğin ne olduğunun anlaşılmasını sağlamaktadır. Kürtlerin ve demokratik gelişmelerin lehine bir gelişmeye karşı CHP'nin ortaya koyduğu engelleyici performans, geliştirdiği politikalardaki kararlılık ve cevvallik, maşallah, en üst düzeyde olmaktadır. Erdoğan ABD gezisini iptal etmeyi düşünmediği halde CHP,bunu önermektedir.

Mevcut duruma bağlı olarak CHP'de yaşanan bir diğer gelişmede CHP' nin iç yapılanmasının dizayn edilmesiyle ilgilidir. CHP, Ergenekon'un ihtiyacına uygun olarak yeniden yapılandırılmaktadır. Ergenekon,etnik ve mezhepsel kimliğinden ve yaşanan başarısızlıklardan dolayı, Kemal Kılıçdaroğlu'na tam bir güven duymamaktadır. K. Kılıçdaroğluna karşı ortaya çıkan bu güvensizlikten dolayı CHP, yeni kadrolarla tahkim edilmekte, kadroların yerleri değiştirilmekte ve eski kadrolar parlatılmaktadır. Eski Musul başkonsolusu Öztürk Yılmaz, öne çıkartılmakta, dokunulmazlıkların kaldırılmasında meclis anayasa komisyonunda 'korkunç ama evet' diyen grup başkan vekili Bülent Tezcan, ileri taşınmakta, öte yanda farklı düşünenlerin çalışma olanakları sınırlandırılarak istifaya zorlanmkata veya disiplin kuruluna verilmektedirler.

CHP'de yaşanan bütün bu gelişmeler, bir noktayı çok net göstermektedir. CHP, devletin içinde Ergenekon'un legal siyasal temsilciliğini yapmaktadır. Oradan aldığı sinyallara ve ikazlara uygun olarak tutumunu/politikasını belirlemektedir. Böyle olunca devletin içine düştüğü her kriz CHP'yi doğrudan etkilemekte, yaşanan türden çalkantıların ortaya çıkmasına yol açmaktadır.

K. Kılıçdaroğlu'nun açlık grevindeki insanlarla ilgili olarak başbakanla yaptığı görüşmenin diyalogları da çok ilginç ve anlamlıdır. Onlar için 'genç olduklarını, durumlarının yeniden değerlendirilmesini' talep etmektedir. Bu yaklaşım, Kılıçdaroğlu'nun, işlerine dönmek için ölüme yatan insanların niyet ve taleplerini, en hafif deyimiyle anlamadığını göstermektedir. O insanlar, rica ve minnet ile lütuf dilenciliği yapmıyorlar. Onlar haksız ve hukuksuz bir biçimde gasp edilmiş olan hakları için, ölümüne bir direnişle mücadele ediyorlar. Onları destekleyen doğru yaklaşım KHK'larla işleri ellerinde alınan insanların mağduriyetlerinin mutlaka ve derhal giderilmesini istemek olmalıdır, Erdoğan'ın emirerine yalvararak ihsan beklemek değil.

Bütün bunlar CHP'nin demokratik mücadeleden yana olmadığını, hep olduğu gibi, dahası, CHP'deki devleti koruma refleksinin, geçici bir sapma değil, kalıcı ve sistemli bir politika olduğunu, binlerce defa olduğu gibi, bir kez daha ortaya koymaktadır.

Kürtlerle ve demokratikleşmeyle ilgili gelişmeler, CHP'nin bu tutumunu açığa çıkartmaktadır. Kürtlerle ve demokrasiyle ilgili herhangi bir gelişme veya sorun, ne zaman ve nasıl ortaya çıkarsa çıksın, CHP, hiç şaşırmadan, aksatmadan, tereddüte düşmeden, Kürtlere ve demokrasiye karşı devleti korumaktan yana tutum almaktadır.

Bu nedenle CHP, her hangi bir sosyal demokrat partinin yaptığı gibi kitlelerin demokratik duyarlılıklarını ve reflekslerini kontrol altına almakla yetinmeyen, çok daha fazlasını yapmaya çalışan, bir devlet partisi olma özelliğini her durumda sürdürmekte kararlıdır.

CHP'ye oy veren kitlelerin demokratik beklentileri ve sosyal demokrat kimlikli insanların refleksleri, talepleri bu durumu değiştirmemektedir. Tam tersine bu demoktarik birikim ve taleplerin varlığı, CHP'nin kitleleri aldatmasının aracı olmaktadır.

Ancak artık CHP'nin bu durumu kitleler nezdinde ikna edilciliğini kaybetmiştir. CHP'nin tarihinde benzer durumlar daha öncede yaşanmıştı. 1989 yılında Kürt sorununda kaynaklı olarak CHP'den ayrılan milletvekilleri, demokratik siyasetin önünün açılmasına katkı sağlamışlardır. Bugün de CHP içinde politika yapan ve demokratik duyarlılığı gelişmiş olan şahsiyetlerin önünde böylesine tarihi bir rol oynama şansı bulunmaktadır. Ya demokratik duyarlılıklarına ve Türkiye halklarına karşı sorumluluklarının gereği olarak CHP'den istifa edip demokrasi mücadelesine katkı sunacaklar veya her cümlelerinde telafuz ettikleri demokrasiyi, kişisel ikbal ve kaygılarına feda edecekler. Buradan doğabilecek olan cesur bir kopuş, belki kişisel kayıplara yol açabilir, ancak önümüzdeki süreçte daha da saldırganlaşacak olan Erdoğan'ın saldırılarını önlemek için faydalı ve gereklidir

Aslında demokratik tutum alabilecek olan CHP'li yetkili, milletvekili ve aktivistlerin daha cesur olmaları için fazlasıyla zemin ve olanak bulunmaktadır. HDP'li politikacıların ve milletvekillerinin faşizme karşı gösterdikleri kararlı direniş ve fedakarlık, CHP içindeki demokratlara ilham olabilir, olmalıdır. Çünkü insanların yaşamında sahip olduğu hiç bir statü, halkların gönlünde yer edinmekten daha değerli değildir.