Monika Ertl, Nazi’lerin propaganda filmlerini çeken Hans Ertl’in kızı olmanın dışında, Almanya’da fazlaca bilinen biri değildi. Ta ki, 1 Nisan 1971 saat 09.30’da, Hamburg Bolivya konsolosluğunun kapısını çalana kadar. O gün, uzun süreden beri planladığı eyleme artık dakikalar kalmıştı.

Kapı zilini çaldığında, onu siyah saçlı Bolivyalı sekreter bir kadın karşılamıştı. İngilizce kim olduğunu sormuş ve gelenin, Avusturalya’lı bir gezi grubunun klavuzu olduğunu duyunca, içeri almıştı.

Monika daha önce aldığı istihbaratta, bir binada, daire içinde olan konsolosluğun fazla çalışan olmadığını öğrenmişti. 1 Nisan sabahı sadece bir sekreter ve Konsolos bey bulunmaktaydı.

Monika bir kaç gün önce konsolosluğu aramış ve Avustralya’dan Bolivya’ya gitmek isteyen bir Turist kafilesinin, vize koşullarını görüşmek istediğini söylemişti.

Monika içeri girdiğinde, kadın onu görüşme yapacağı odaya götürmüştü. Ancak, eylemi daha rahat yapabilmesi için, sekreter kadını odadan çıkarması gerekiyordu. Bunun için sekreter kadına “Mümkünse bana Bolivya ile ilgili fotoğraf yada belge verebilir misiniz?”dedi.

Sekreter Monika’ya “Bay Quintanilla birazdan yanınızda olur.”diyerek, ona istediği foto ve belgeleri getirmeye gitti.

Genç ve güzel bir kadınla görüşmeye hazırlanan Quintanilla, hazırlık yapmış ve takım elbisesi ve kıravatını takıp, ağır adımlarla görüşme odasına yürümeye başlamıştı.

Aynı anda bütün karmaşık duygularla onu bekleyen Monika, elini çıtçıtlı omuz çantasına atmış ve aradığı şeyi bulmuştu.

Bu anı uzun bir süredir, büyük bir heyecanla bekliyordu. Bu andan itibaren, hiçbir halk düşmanı, kendisini hiçbir yerde güvencede hissetmeyecekti. Bunu bütün dünyaya bir kez daha ilan etmek istiyordu.

O an İnti Peredo’nun gözleri aklına geldi. Bolivya toplama kamplarında katledilen, işkenceden geçirilen, tecavüze uğrayan, yoldaşlarını düşündü.

Ve o an Che’nin Bolivya dağlarından katledildikten sonra, ispat olsun diye kesilip Küba’ya gönderilen elleri...

Che’nin cansız bedenine yapılan bu saygısızlığı düşündükçe, kini daha da bileniyordu.

Bütün bunlar, Monika’nın gözlerinin önünde bir film şeridi gibi geçiyorken, çantasında ki silahının kabzasını daha sıkı tutmaya başlamıştı.

Öbür taraftan, güzel bir kadınla görüşmeye giden Quintanilla, ağır adımlarla görüşme odasına doğru gidiyordu.

Monika heyecandan yerinde duramıyordu. O an, onun yüzüne söyleyeceklerini aylar önceden düşünmüş ve birbir tekrarlamıştı.

“Az sonra...az sonra...Bir bir bunların hesabını vereceksin...”diye içinde geçiriyordu.

Sekreter kadının odadan ayrılmasından bir kaç dakika sonra, Bolivya halkının Toto olarak bildiği Roberto Quintanilla Pereira, ara salondan görüşme odasının kapısından içeri girmişti.

Quintanilla,Monika’ya doğru gelirken, o çantasındaki silahını çekmiş ve büyük bir hızla ona doğrultmuştu.

“Peng...Peng...Peng...”

Quintanilla büyük bir şaşkınlıkla yere düşerken, Monika “Sana Bolivya devriminin selamını getirdim. Sana Che’nin selamını getirdim.”der ve hızla konsolosluktan çıkmaya çalışırken “Ya özgürlük, ya Ölüm” sloganını atar.

Ağır yaralı yere düşerken Quintanilla’nın kulaklarında, Monika’nın sesi tekrar tekrar çınlar...”Sana Che’nin selamını getirdim...Ya özgürlük , ya ölüm...”

Evet 1 Nisan, Bolivya halkına kendini adamış, Alman asıllı kararlı bir devrimci kadının, ölümü göze alarak, Che’nin ve diğer yoldaşlarının intikamını aldığı gündür.