“Dün ben nerden geldim/ ezberlenip unutulmuş bir sıkıntıdan geldim/ adı konulmamış bir düşten geldim/ terlemiş balıklar gördüm, rengi bozulmuş mavilikler/ kabaran denizler gibi coşkun sürücüler/ kılçığı beynine saplanmış gözsüz balıklar gördüm/ trollenmiş deniz tarlası, iyot vurgunu/ derya içindeydim de hani deryayı gördüm/ küçük balığı gördüm, peşinde büyük balık/ bir su ağası gibi kuvvetli ve saldırgan/ oh balık, küçük balık, can balık/ anasının kuzusu, deniz kokulum/ söyle yavrum, söyle gözüm, söyle kılçığım/ kim dokundu senin pullanmamış derine/ kim kıydı senin o tazecik gövdene/.../ nice olsa da/ denizde kum, büyük balıkta pul/ birleşince/ edemezmiş küçükleri kendine kul...” -14 Mart 1972, Arkadaş Zekai Özger-

***

Boğaziçi! Nice tarihlerin beşiği!

Üniversitesi’nde; Kardeş Türküler’in, dünyanın dörtbir yanından harmanlanmış enstrümanlar ve dillerle Marmara Denizi’ne türküler savurduğu, Boğaziçi!

Metallica’yı; İstanbul’un her kültür köşesindeki mekânlara sokmak için, ne mücadeleler verdiği, 90’lı yılların Boğaziçi öğrencileri!

Boğaziçi’nde yürüyüşler yapıldığında; İstanbul’un bir yanı deniz-derya, diğer yanı ise gecekondu tepelerine uzanan daracık yollardan oluşan bu coğrafyada mahsur kalan, kendini gecekondu evlerinin kapılarından içeriye atarak kurtarabilen üniversite öğrencileri!!!

150 yıllık Boğaziçi tarihinde bunlar; eminim ki bizim kuşağı, şimdi iliklerine kadar titreten sınırlı anıları...

Boğaziçi!! Daha nice nice tarihlerin beşiği!

***

“Tarihin hayalgücü bizimkinden geniştir” der Marx!

Şimdi bu güç Boğaziçi’nde patlıyor.....

Bitirme tezlerinin dahi “kopye” olduğu, öğrencileri tarafından açığa çıkarılıp, sayfalarını gizlemek zorunda kalan bir Rektör atandı Boğaziçi’ne.

Kilitlendi üniversite kapıları.

Kırıldı öğrenci evlerinin kapıları, duvarlar dahi vinçlerle yıkıldı.

Kadın bir muhtarın evi, “öğrenci evi” diye kapısı kırılarak, yanlışlıkla basıldı.

Öğrenciler, Rektör’ün odasının bulunduğu binaya akın etti. Onu yuhaladı!

Rektör el salladı onlara; “Ben de bu protesto kültüründen geliyorum” diyerek, bir düğün alayını selamlar gibi selamladı onları.

Öğrenciler bu utanmazlığa: “Sizi Metallica dinlemeye davet ediyoruz” diyerek yanıt verdi.

Polis öğrencilere saldırırken: “Akıllı olun!” diyordu.

Öğrenciler: “Daha nasıl akıllı olalım! 550 puanı aşkın bir puanla bu üniversiteye girebildik. Bu üniversitenin seviyesine uygun bir rektör istemek bizim hakkımız!” yanıtını veriyordu.

***

Dünyanın dörtbir yanındaki Boğaziçi Üniversitesi kökenli akademisyenler; “Dünyanın birçok yerinde rektörler atanır. Ama böylesi dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir. Öğrencilerin yanındayız” diyerek, öğrencilere destek mesajlarını sundular.

ODTÜ’lüler de buna sessiz kalmadı. Onlar da üniversitelerindeki direniş tarihlerini hatırlata hatırlata; yollara döküldü. Ve diğer üniversiteler de.

Medyanın, bütün bu sahneleri nasıl karikatürize ederek yansıttığını protesto eden, çeşitli dillere çevrilmiş, sayısız karikatür ortalığı sardı.

Akademisyenler bu görüntülere ilaveten: “Çocuklarınıza ne matematik, ne fizik, ne kimya; lütfen önce utanma duygusunu unutturmayın-öğretin” yönlü, çeşitli dillerde açıklamalar yaptı.

***

Korona kısıtlamaları içerisinde evlerimizde kalmak zorunda kaldığımız bu zamanlarda: Böyle patladı “tarihin hayalgücü”, bizim hayalgücümüzü fersah fersah, parçalaya parçalaya aşarak.... ve bizim de yüreklerimizi parçalaya parçalaya, onlarla birleştirerek...

***

Böyle zamanlarda hep sorduğumuz bir soru: “Peki şimdi ne olacak?”

Dünyanın dörtbir yanındaki Genç Fidanlar, hayatlarını; birer kurtlanmış ağaç olarak sürdürmemekte kararlılar!

Ve bunun nasıl olacağı sorusuna, dünyanın her yerinde, kendi ortak pratikleri içerisinde akarlarken, mutlaka uygun yanıtlar bulacaklar!

Er ya da geç; AMA MUTLAKA!!!

TARİHİN HAYALGÜCÜ, BUNU BİZE GÖSTERMEKTEN USANMIYOR!! YETER Kİ, BİZ DE ONDAN ÖĞRENMEKTEN, HAYALLERİMİZİ GENİŞLETMEKTEN USANMAYALIM!!