"Ve bütün gemileri yakıp

yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla

mutlu muydu, hiç düşünmedi böyle şeyleri

umutlardansa nefret etti daima

hep yanıldı ve yenilgilere uğradı

ama atıldı yine de serüvenlere

pervasız bir acemi

soyu tükenen bir bilgeydi belki de

Ama bir şey vardı yine de

Başarısız ihtilallerden kendine kalan"  -Ahmet Telli, Soluk Soluğa-

***

Yine düştü serüvenciler yollara...

Kalplere, neredeyse atmanın unutturulduğu bu zamanlarda...

Bireyci-bencil bir “varoluşa” ve “heyecanlanışa” kelepçelenilen-tutsak olunan bu zamanlarda...

Dokunmanın yasak olduğu bu zamanlarda...

“Sonuçsuz” yürüyüşlerin kanıksandığı bu zamanlarda...

“Yarın bastırırlar, biter, hiçbir şey kazanamazlar” denildiği bu zamanlarda...

Bilinen bir ezberin: “İşçi hareketi değil ki bu, öğrenci hareketi. Öğrenciler sınıf mücadelesinin...” okunduğu bu zamanlarda...

Düşüncelerin, duyguların; “Ruhun” kelepçelendiği bu zamanlarda...

GERÇEKTEN TARİHİN HAYAL GÜCÜNÜ PATLATTI BU GENÇLER!!!

***

Geçen hafta tutuklanan üç gençten ikisinin fotoğrafı, sözleri kazındı beynimize: “Bizi merak etmeyin, devam edin, biz iyiyiz...!”

Dün-bugün, gözaltına alınanlar, evleri basılanlar dediler ki: “Ruhumuzu nasıl kelepçeleyeceksiniz?”

***

Büyük aşklar yolculuklarla başlar

ve serüvenciler düşer bu yollara ancak

Onlar ki dünyanın son umudu

soyları tükenen birer çılgındırlar

Ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında

Ölümle alay ederler sanki -Ahmet Telli, Soluk Soluğa-

***

“... dünyanın son umudu, soyları tükenen bu çılgınlar”; yeşerdiler bir kez daha.

Bir adımla koyuldular bu yola.

Attıkları her adımla, adım atanlarla çoğalıp durdular.

Saldırırsak bölünürler diye düşünüldü. Olmadı!

Türbanlı genç kızlar dahi: “AKP’nin değil, Allah’ın kuluyuz” deyiverdi!

Eğitmenleri cezalandırırsak noktalarız diye düşünüldü. Olmadı!

Öğretim görevlileri, saldırıların-gözaltıların olduğu günlerde dahi; ne heykel gibi durmaktan, ne de açık seminerlerini gerçekleştirmekten geri adım atmadı.

Onlar gözaltına alınırken, belli, bir anne-kadın çığlık çığlığa bağırıyordu: “Bu gençler bu ülkenin ilk 300’e girenleri. Herkesi olduğu gibi bunları da tıkacaklar hapishaneye. Daha ötesi mi var? İzin vermeyin ne oluuuuur....”

“Neydi onları oradan oraya savurup duran şey...”:

İnsan denen bu canlının taze fidanlarının, hiçbir zaman yaprak fışkırmaktan ve tomurcuk patlatmaktan vazgeçmeyecek olması!!!

Can gençler:

Yüreğimizde sararıp sararıp dökülen, yeniden yeşillendirmek için ne mücadeler verdiğimiz yapraklarımızı, gürül gürül fışkırttınız.

Patlayan tomurcuklarınızın kokularını bizlerin burnuna kadar taşıdınız.

Kapkaranlık, insan biçer-döveri haline gelen bu makinelerin harıl harıl çalıştığı bu çağda; ruhunuzu nasıl kelepçeleyemeyeceklerini gösterdiniz-anlattınız.

“Kazanmak-kaybetmek” yok artık bu asırda.

Edirne’den Van’a, üniversitelerden Anadolu Liseleri’ne dek kıvılcımınızı saçtınız.

Daha ne olabilirdi ki!!!
***
“Oradan oraya savuran” hayaller ve yolcular tükenmeyecek.

Ve bu yüzden; er ya da geç, bir gün bu yolcular mutlaka kendi hayallerini gerçekleştirecek.

Er ya da geç!!! 

Bize; bu teknoloji çağında dahi, yüreklerin sımsıcak, sevgiyle atabileceğini yeniden gösterdiniz.

Bize; bu asırda dahi, farkında-bilinçli yeni kuşakların yetişmesini engelleyemeyeceklerini kanıtladınız.

Bize; bu asırda dahi, mahkeme kapılarında omuzdaşlarını terketmeyenler olabileceğini gösterdiniz.

Bize; yeni fidanların geleceği ellerinde tutmaktan vazgeçmeyeceklerini gösterdiniz.

Daha ne olabilirdi ki!!!
 
Not: Çizilmiş olan resim, bir öğrenciye ait.