Baş örtüsünü inanç õzgürlüğü kapsamında sürekli kullanan İslamcılar, bununla iktidara geldiler, devleti ele geçirdiler, ekonomiyi ele geçirdiler, ama halkın beynini tam anlamıyla ele geçiremediler. Cumhuriyet'in değerlerini tam anlamıyla yok edemediler.

Bunları geçmiş dönemde destekleyen kimi solcular, "hep ezilenden" yana olma ilkesine göre hareket ettiler, ama ezilen dedikleri ve iktidara gelmelerinde işlerini kolaylaştırdıkları aynı İslamcıların azgın faşist yüzü ile karşılaştılar. Şimdi durum tersine döndü. Başörtüsüzler hedef tahtasına konuyor. Ve başörtüsü maskesi ile kimin kendine benzediğini kimin benzemediğini rahatlıkla tahmin edebiliyorlar.

Laikliğin devlet kurumlarında yasaklandığı din eksenli giyim-kuşam ile amaçlanan aslında insanları eşitleme amacını güdüyor, kimsenin dinsel vb. mezhepsel ayrılığını-gayrılığını okullara ve devlet kurumlarına taşımamasını öngörüyordu. Bu aynı zaman da din ve mezhep eksenli önyargıları ortadan kaldırarak, ya da buna izin vermeyerek insanların birbirini eşit görmesini sağlıyordu.

Kara önlüklü çocuklar arasında zenginle yoksul, Alevi ile Sünni, Hrıstiyan ile Müslüman farkı yoktu. Bunu bilmek de olanaksızdı. Çünkü herkes aynı önlük altın da eşitlenmişti. Devlet kurumlarında modern giyinme zorunluluğu da aynı amaçlıydı. Böylece ne bir öğretmen, ne bir hakim veya memur, insanların kılığına, kıyafetine bakarak kendi dinselliğine göre karar veremiyordu. Gericiler bunu çok becerikli bir şekilde çarpıtarak, "bizim giyinme ve inanma özgürlüğümüze bir saldırı ve zulüm var." diye siyasi mücadelelerinde hem malzeme olarak hem de maske olarak kullandılar. Nitekim geniş bir dindar kesimi "Aşağılanıyoruz. Dinimizi yaşamamıza ve öğrenmemize izin vermiyorlar."  yalanına inandırmayı başararak iktidara geldiler. Bu yalanları hâlâ elden bırakmış değiller.

CHP nin, Atatürk'ün, İnönü'nün camileri ahır yaptığı, hatta hızını alamayanların camilerin geneleve dönüştürüldüğü yalanları söylenmekte ve yazılmaktadır. Faşist Hitler'in propaganda bakanı Goebbels'in meşhur bir sözü kesinlikle doğru. "Yalanı sürekli tekrarlarsan, kitleler ona günün birinde inanacaktır."

İslamcılar'ın başardığı tam da budur. Türkiye'yi son 70 yıldır yöneten hep sağcı gerici partiler olmuştur. 70 yıldır dillerinden düşürmedikleri tek bir yalan olmuştur. O da, ezan, bayrak, din-iman, vatan, millet yalanı ve maskesi. Bunu istisnasız her dönemde kullanmışlardır. Dindar halkı, ilericilerin, devrimcilerin, aydınların üzerine kışkırtmada hep bu yalana başvurmuşlardır.

Sivas, Maraş, Çorum katliamları, Alevi - Sünni çatışması görünümlü komünist, solcu avı hep bu yalanlarla yapıldı. "Komünistler cami bombaladı. Komünistlerde ahlâk yok. Onlar dinsiz. Onlar, analarını, bacılarını ve birbirlerinin ka..larını be..riyor." yalanları gerçekten etkili oldu. Hâlâ bunlara inananlar var. Neden? Çünkü yalanlarını sürekli besliyorlar. Yeni nesil veya bunların etki alanın da kalan kitle, hemen her gün tekrarlanan bu yalanları duyuyor.

Her gün camilerde bir araya gelen milyonlarca insan günde beş kez, AKP ve Tayyib'in 5. kolu Diyanetin hocalarını dinliyor. Basın'ın yüzde 95'i kontrolleri altında. Devletin tüm eğitim ve haber kurumları ellerinde. Her gün milyonlarca insan çoğunlukla onların yalanlarını, çarpıtmalarını dinliyor. Doğal olarak da çoğunluk, çokça duyduğu yalanlara günün birin de inanmak zorunda kalıyor. Bunun önüne geçmede insanların elinde tek bir silah kaldı. O da, İnternet ve sosyal medya.