Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan başkanlık sistemi için Hitler'i örnek gösterdi. Bu durup dururken söylenen bir benzerlik değildir. Düğün değil değil, bayram değildi, Tayyip Erdoğan neden böyle bir söze gerek duydu.

Sermayeden güven mi tazelemek istiyor? Solu ezeceğini, Kürtleri yok edeceğini ispat mı etmek istiyor. Hitler'in nasıl iktidara geldiğini araştırdığımızda karşımıza aynı yolun yolcuların ortaklığı çıkıyor. Hitler'in izlediği barbarlığın yoluyla keşiştiğini görüyoruz. Aynı kin ve nefret, aynı şiddet ve savaş yöntemi karşımıza çıkmaktadır. Bugün iktidarının kürtlere reva gördüğü soykırım yolu karşımıza çıkıyor. Sosyalistlere karşı izlediği düşmanlığı, kürt halkına en barbar en vahşi baskıyı uyguladığının ortaklığını görüyoruz. Muhalif basına karşı uyguladığı zalimliğin pervasız ortaklığını görüyoruz. Dolayısıyla Hitler'in iktidara getirilişi ile faşizmin ortaklığı her yerde aynıdır ve aynı sermayeden beslendiğini görüyoruz. Üstün ırk yaratmanın ortaklığını görüyoruz. Irkçılığın kardeşleştiğini görüyoruz.

         
Tayyip Erdoğan'ın başkanlık sisteminde neden Hitler'i örnek gösterdiğinin nedenleri faşizm ortaklığıdır. Sermaye yolundan gitmenin, faşizmi örnek almanın yolu; işte böyle bir örnektir. Hitler'in iktidara getirilişi. 30 Ocak 1933 günü insanlık tarihinin en karanlık dönemlerinin başlangıcıdır. Almanya’da Hitler ve onun önderliğindeki nazi partisi NSDAP iktidara getirildi.

Hitler, „arkamda milyonlar var!“ diyordu. Ancak ne tür „milyonlar“dı bunlar? Kendi haline bakmadan „sarışın,uzun boylu, mavi gözlü Ari ırk’tan sözeden fare yüzlü bu tıfıl adamı kimler, niçin getirmişti iktidara?. 
1932’de Almanya’da doruk noktasına ulaşan bir ekonomik kriz vardı.. Enflasyon görülmemiş boyutlara erişmiş, para değerini hızla yitirmişti. Bu gelişmeye paralel olarak hayat pahalılığı ve işsizlik tüm toplumu kasıp kavuruyordu. Ülkedeki işsiz sayısı 6 milyonu aşıyordu.

O zaman ki Brüning hükümetinin (ortanın sağı) ekonomi-politikası krizi aşmak bir yana hafifletmekten bile uzaktı. Hükümet devlet borçlanması kanalıyla kredi alıp işyeri yaratmak yerine sıkı para politikası izliyor, devlet harcamaların da büyük kısıntı ve tasarruflara gidiyordu. Derinleşen ekonomik kriz sosyal yaşamı da etkiliyordu; toplumsal muhalefet büyüyor, politik saflaşma hızlanıyordu. 1917 Ekim devrimi’nin emekçi kitlelerde yarattığı umutlar, Almanya’da da kendisini hissettiriyordu. İşçi kesimleri Komünist Parti(KPD) ve Sosyal Demokrat Parti (SPD)‘nin etrafında toplanmışlardı. Biröik sosyalist için devrimin gerçekleşmesi artık „an meselesi“ idi.

Mevcut düzenin içine düştüğünü gören sermaye kesimi burjuvalar da bir arayış içine giriyorlardı. Bunların büyük bir bölümü, ekonomik krizin parlamenter demokrasi temelinde çözümünü benimsemek bir yana tümden redediyorlardı. Sermaye sınıfı saldırgan bir politika izliyor, sanayiciler açık açık sosyal hakların ortadan kaldırılmasını, grevlerin yasaklanmasını, sendikaların kapatılmasını ve günlük çalışma süresinin 8 saatin üzerine çıkarılmasını talep ediyorlardı. Ne var ki sermayenin bu taleplerini gerçekleştirecek bir yönetim seçilemiyordu. Çıkarların oy pusulalarıyla da korumaya çalışan işçiler, seçimlerde başka partilere oy veriyorlardı. Böylece politik kriz de derinleşiyor, kısa ömürlü hükümetler birbiri ardına yönetime geliyordu.

HİTLER FAŞİZMİ TARAFINDAN BASINA UYGULANAN SANSÜR

Hitler kendi rejiminde kurduğu Basın Bürosu tarafından gazetelere verilen emirlerde hangi terimlerin kullanıp kullanılmayacağını belirtiyordu. Basın üzerinde kendi zorba dayatmalarını uygulatıyordu. Bunlardan bazı örnekler.

“1 Eylül 1934’de Başbakan Göring’in “Alman halkının hepsi pilot olmalıdır”, sözü dış siyaset nedeniyle basından çıkarılmalıdır. 27 Haziran 1937’de yeni hükümete göre propaganda yasal olarak korunan bir sözcüktür kötü anlamda kullanılamaz. Bize hizmet ettiği zaman “propaganda" karşımızdakilere hizmet ettiği zaman “kışkırtma" denecektir.

13 Aralık 1937’de, Bugünden başlayarak Milletler Cemiyeti teriminin Alman basınında kullanılmayacağı ivedi bir buyrukla belirtilmiştir. Bu sözcük artık yok.

11 Eylül 1939’da, Kahraman sözcüğü sadece Alman askerleri için kullanılabilir. 16 Kasım 1939, Barış sözcüğü Alman basınından çıkarılacaktır. 16 Ekim 1941, Bundan böyle Sovyet veya Sovyet Rusya askerlerinin sözü edilemez. Onlar için söylenebilecek, Sovyet ordusu ve Bolşevikler, canavarlar ve hayvanlardır.

3 Haziran 1942, yurtsever olumlu anlamında bile olsa bundan sonra kullanılmaz. 16 Mart 1944. Propaganda ve kamuoyu Aydınlatma Bakanlığı’nın buyrukları gereğince “Felaket" sözcüğü Alman dilinden tümüyle çıkartılmıştır.

Her şeyiyle topyekün bir saldırıya geçen Hitler bu örneklerde görüldüğü gibi meşruyetini sağlamak için basın üzerinde de tahakküm ederek kendi meşrutiyetini sağlamak ve kitleleri bir düşünce etrafında toplayabilmek için dilin hangi noktalara kadar zorlanabileceğini gösteriyor. Her ne kadar “Felaket" sözcüğü Alman dilinden çıkarılsa bile yine de Faşist Nazi rejiminin felaketini engelleyemedi. Hem Alman halkına hem de dünyaya savaşın korkunç izlerini bıraktı. Meşrutiyetin zorla kazanılmış görüntüsü hiç bir zaman gerçek meşrutiyetin yerini alamaz.


Hitler'i Siyallaştıranlar

Bu siyalaşmayı geliştiren politikacıların başında, Avusturyalı iki politikacı gelir. Özellikle anti-semitimizmi savunan ve siyasal alanda yaygınlaştırılmasına öncülük eden Georg Schönerer ile Karl Lueger'dir. Bu iki politikacı Adolf Hitler’i etkileyen politikacılar oldu. Viyana Belediye Başkanı Karl Luger'in sokak politikacılığı demeçleri, çok etkili konuşmaları, davranışları ve kullandığı dilden çok şey öğrenen Hitler, iyi bir taklitçi ve takipçi oldu. 'Yahudi kapitalistler bizim çektiğimiz acıların suçlularıdır' lafını içine sindirmişti. Çünkü, dinleyenler, bu laftan çok etkilendiğini yaptıkları çoşku ve tezahüratla hissettiriyorlardı.

İşte Hitler, Karl Lueger'in 'ideolojinin granitten temeli 'diye adlandırdığı 'Pan- Germanistik nasyonalizm, biyolojik ırkçılık ve Slav' karışımı bir düşünce yapısını böyle örnek aldı. 1925 yılında yayınlanan 'Benim Kavgam' adlı kitabında, yahudileri yaşayan leşler, yok olmaya mecbur, hatalı yozlaşmış bir ırk olarak tasvir ediyordu. Viyana'nın Leopolstadt '2' bölgesinde yaşayan geleneksel siyah kaftanlar içindeki yahudileri gördükçe önyargıları pekişiyordu. Hitler'e göre Yahudiler o kadar pislerdi ki, havayı bile zehirliyorlardı. Viyana'dan ayrıldıktan sonra, geçirdiği kötü günleri Yahudilere bağladı.

Dünyanın bütün pisliklerinin sorumlusunun Yahudi kapitalistler olduğuna inandı.' Yahudileri'toplum parazitleri vampirler'olarak sıfatlandırıyordu. 'Viyana'da edindiğim deneyimlerden sonra Yahudilerle efendimiz için savaşmaya karar verdim'diyor ve şunu da ihmal etmiyordu; ''Beni tanrı gönderdi.'' Hitler, Viyana Belediye Başkanı Karl Lueger'den anti-semitizmin politik açıdan değerlendirmelerini öğrendi. Bu öğretilere hayran kalmasına rağmen, Karl Lueger'in Yahudi düşmanlığını yaymada hatalar yaptığını da düşünüyordu. Linz'de yaşayan Avusturyalı politikacı Georg von Schönerer, Hitler'in gözünde daha etkili ve daha sağlam bir modeldi. Georg von Schönerer, Hitler'e göre anti-Slavist görüşleri  ve iyi düşünülmüş anti-semitizm ile bağlanmıştı. Georg von Schönerer, yıkılan Hasburg monarşisinin yerine Avusturya- Almanya birliğinin gelişmesini savunanların başında geliyordu.1882'de 'Alman Milli Birliği''ni kuran Schönerer 'Linz Pogramı' olarak bilinen bir program hazırladı. Program öncelikli olarak iki ülke arasında daha yakın bir gümrük birliğinin oluşturulmasını öngördü. Bu programda anti-semitizme yer verilmemişti.

Anti-semitik Yahudiler


Daha geniş ve kapsamlı hazırlanan 1885 Programı'nda anti-semitik talepler ilk kez ortaya kondu. 1885 Linz Programı'nda yer alan 12.madde de, 'hedefimiz olan reformlarla toplum hayatının her alanında Yahudi nüfusunun önüne geçmek farz olmuştu' sözleri Hitler'in programı benimsemesine neden oldu. Hitler 1885'de  hazırlanan Linz Programı'nın yazarları arasında Yahudi asıllı Viktor Adler ve Heinrich Friedjung'un olduğundan habersizdi. 1882 Linz Programını hazırlayan Adler ve Friedjung, Georg von Schönerer'in Pan-Germanistik politikasını onaylayanlardandı. Nitekim, Almanya'nın Hasburg rejimine göre daha güvenli ve ilerici olduğunu söylemekten kaçınmıyorlardı. Avusturya'nın Almanya ile güçlenmesinin ülkeye yarar sağlayacağı görüşündeydiler. 1882 Programı'ında Georg von Schönerer'in anti-semitizmini pek dikkate almayanlar da Heinrich Friedjung ile Viktor Adler'di. Halbuki daha o zamanlarda Yahudi düşmanlığının, siyasetçinin politik stratejesinin ana teması olacağı bir sır değildi.

Dahası Viktor Adler ile Heinrich Friedjung, Avusturya halkı ile bütünleşmiş Viyanalı Yahudi burjuvazisi ile doğu Avrupa'dan gelen sığınmacı Yahudilerin arasındaki ayrılığı doğrulamak istercesine Schönerer'in doğu Avrupa'dan gelen sığınmacı Yahudilerin Avusturya'ya girmesinin yasaklanması fikrini dahi onaylamışlardı. Avusturya'da yaşayan Yahudiler  iki grup arasındaki çelişkileri bozmuşlardı. Bu çelişki günümüzdede hala sürmektedir. Georg von Schönerer 1885'deki Linz Programı'na anti-semitik düşünceyi eklediğinde Adler ve Friedjung pan-Germanistik akımındaki yerlerini yitirdiler. Bu program sonucu daha da netleşen ırkçı düşünce, Alman Milli Birliği'nde Yahudilere yer vermedi. Adler, bu ayrılık sonucu kendini ideolojik olarak farklı bir yere koydu. Bu ayrışım, Adler'i sosyal demokratların etkili ismi yaptı.Georg von Schönerer'in politik aktiveleri Karl Lueger'in Hrıstiyan Sosyal Paritisi tarafından gölgede bırakıldı. Schönerer'i düşüncelerinden ölümüne kadar (1921), anti-semitizmin en şiddetli savunucusu olarak hiç bir şekilde taviz vermedi. Kamu görevlerinde, subaylar içinde, öğrenci kontenjanlarında Yahudilerin siyasetteki etkilerine karşı mücadele etti. Yahudilerin Avusturya'ya giriş yasağını öngören yaptırımları her zaman savunanların başında Karl Lueger ve Schönerer hep başı çektiler.

İşte Hitler, tüm bunları Almanya'da ekonomik, politik ve siyasal alanda yürürlüğe koyma fırsatını yakaladı.

Hitler, Avusturya'yı işgali etti. İşgal ettikten sonra, tarihi balkon konuşmasını Helden Platz (Kahraman Meydanı) yaptı. Bir milyona yakın Avusturyalı Helden platz’a geldi.Viyana sokakları Hitlere sevgi gösterileriyle coşmuştu.


 Hitler'in Avusturya halkına reva gördüğü tam bir zulüm ve vahşetti. İşte Faşizm; 2.700 kişi asıldı. 74.000 Avusturyalı; Askerden kaçma. Askere gitmediğinden dolayı tutuklanma. Askere gitmeyi reddetme nedeniyle kavuşturmaya uğradı. 417 Avusturyalı Morzing platz, Gestopa hapishanesinde öldürüldü. 30.000 kişi siyasi davalardan dolayı tutuklandı. 9.270 kişi Avusturya'nın diğer bölgelerinde öldürüldü.


16.493 Avusturyalı toplama kamplarında öldürüldü. 800.000 Avusturyalı askere alındı. Erkek nüfusun%10'u olan 380.000 kişi cepheden geri dönmedi. 12.622 Viyanalı bombardımanlar sonucu hayatını kaybetti. 
112.976 kadın savaşta kocasını kaybetti. 136.721 çocuk savaşta babasını kaybetti. 4.500 çocuk hem annesini hem babasını yitirdi.


Hitler faşizmi Avusturya'yı işgal ettikten sonra tüm sendikaları kapattı. İşçi Odalarını yasakladı. Emekten yana olan demokratik kurumları yasadışı ilan etti. İşçi önderleri ve sendikacılar tutuklandı. İşçilerin kazandığı tüm sosyal hakları iptal etti. Komünist partisi ve sosyal demokrat partisi yasa dışı görüldü. Hitler faşizmine karşı Kızıl Viyana direnişi örgütlendi. Sosyal demokratlarla, Komünistler ortak direniş örgütlediler.