İtalya’nın siyasi yapısı, bu ülkeyi anlamada anahtardır.

İtalya, 19. Yy’ın sonlarına kadar bir ulus olarak tarih sahnesine çıkamamıştır. Yani uluslaşmayı ve onun doğal uzantısı olan Aydınlanma sürecini yaşayamamıştır. Her ne kadar Rönesans Hareketinin çıkış yeri ve tüm Avrupa’yı etkileyen yeniliğin kaynağı olsa da bu gelişme esas olarak sanat ve kültürel alanda sınırlı kalmıştır. Bunun nedeni de; Batı Roma İmparatorluğun yıkıldığı tarih olan 476 yılı sonrası yüzlerce Şehir devletlerinin ortaya çıkması ve bunların deniz ticareti yoluyla farklı düşünceleri, kültürleri ülkelerine taşımış olmalarıdır.

1000 yıl gibi bir zaman sonrasında Rönesans için gerekli birikim sağlanmış ve 1400’lerden itibaren İtalyan Şehir devletleri, yanı başlarında olan Katolik Şehir Devletine rağmen ‘yeniden doğuş’ olarak, tüm sanat ve kültür akımlarını kökünden sarsmıştır. Daha önce din veya soylular için yapılan sanatsal faaliyetler giderek toplumsal duyarlıklara bağlı olarak derinleşmiş ve gelişmiştir. Almanya bu akımdan esas olarak, dini resim ve sanat alanında yenilikler yapma şeklinde etkilenmişte olsa, Fransa, İngiltere, İspanya, Hollanda ve diğer ülkelerde edebiyat, müzik, resim, heykel vb çok çeşitli sanat ve kültür alanında çığır açılmasına neden olmuştur. Bu etki, İtalya’da ki Şehir devletlerinde farklı ve çok zengin sonuçlar yaratmış fakat İtalyan coğrafyasındaki halkın, yüzyıl sonra Avrupa’yı etkisi altına alan Reform sürecinden yeterince yararlanmasına yol açmamıştır.

Rönesans, burjuva sınıfın, Feodalizmin ana rahmine düştüğü tarihi anı işaret eden üst yapıdaki bir serüveniyken, Reforma aslında, burjuvazinin alt yapıdaki doğum sürecinin başladığı tarihtir diyebiliriz. Birincisi ticaretin, ikincisi ise sanayileşmenin çocuğudur.

İtalya Şehir Devletleri her ne kadar burjuvazinin öncüsü, ticaret kesimin ilk geliştiği topraklar ise de, Protestanlığın din içindeki reformlarını, İtalya toprakların bütününe yayacak ulusal bütünlükten yoksundu. Dahası, Papalığın-Katolik Merkezin hemen yanı başlarında olması ve de Papanın her an Katolik İspanya, Fransa ve Almanya’yı başlarına musallat etmesi nedeniyle reform hareketi yaygınlık ve derinlik kazanamamıştır. Burjuvazi tüccarlık ötesine pek geçememiş, ülke sanayileşmeyi yaşayamamıştır. Dolayısıyla reform ve devrimleri yürütecek sınıfsal-siyasi kolektif bir güçten yoksun kalmıştır. Fakat zengin tüccarlar ve onlarla iş birliği yapan soyluların Şehir devletleri, Rönesans’ın kültürel ve sanatsal alanında görülmemiş gelişmelerine imza atmışlardır. Bu muhteşem gelişmeler, skolastik anlayışın sırtını sanat-kültür alanında yere getirirken, bunu, siyasi alana taşıyacak hem sınıfsal(sanayi burjuvazisi), hem de siyasi güçten(merkezi bir ulus) yoksun oldukları ve de Papalığın ağır baskısı altında oldukları için Aydınlanma sürecini politik olarak yaşayamamışlardır. Dolayısıyla sanat ve kültürel alandaki yenilikler giderek, sanayileşmenin olmadığı Almanya ve İspanya gibi ülkelerde, aydınlanmanın aklı temel alan yaklaşımına karşı, duygu boyutlu bir tepkiye, romantizmin gelişmesine yol açmıştır.  

Özetle görüyoruz ki İtalya’da ki nedenler çok farklı olmasına rağmen, sonuç olarak aynı kaderi Almanya ile paylaşmıştır diyebiliriz: geç kalmış uluslaşma ve geç kalmış aydınlanma.

Geç Kalmış Uluslaşma: burjuvazinin yeterince gelişmediği, dolayısıyla anti feodal mücadele içine girip kendi düşünce ve davranış biçimlerini geliştiremediği, kendi kişiliğini bulacağı bir siyasi süreçten geçemediği, feodalizmi tasfiye edemediği, aksine onunla erken dönem işbirliğine girerek feodalizmin gerici değerlerinin etkisiyle devletin organizasyonunda ilerici olmayan görevler aldığı, tarihi bir ana işaret etmektedir. Sonuçta doğal uluslaşmanın yarattığı evrenselliği milliyetçiliğe, hümanizmi kendi etnik yapısına, aklın önceliğini tek ulus belirleyiciliğine, deney ve tecrübe edinmeyi savaşlar yapmaya ve kendi pratiğini abartmaya indirgeyen prematüre bir burjuvazinin varlığına şahit oluyoruz. Bunun sonucu: Faşizm, çıkış yeri de İtalya’dır. Sanayileşemediği için aydınlanmayı yarı yolda bırakan, ileri götüremeyen, uluslaşmaya geç girdiği için de akla değil duyguya ağırlık veren şarlatan Mussolini’nin ülkesi İtalya.