Paris'te La Maison de L’Europe tarafından düzenlenen “Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin geleceği” konulu konferansta konuşan Eski Devlet Bakanı ve ABD'deki düşünce kuruluşu Brookings Institute'un Başkan Yardımcısı Kemal Derviş, "Birkaç yıl evvel Türkiye'de halkın yüzde 80'i Türkiye'nin AB'ye girmesini istiyordu. Son yapılan bir ankete göre Türk halkının yüzde 60'ının Türkiye'nin AB'ye girmesine karşı olduğu ortaya çıktı. Bu da bazı AB üyesi ülkelerin Türk halkını bıktırma noktasına getirdiğini gösterir" dedi.

Kemal Derviş, Türkiye'nin AB'ye üyeliği konusunun İsmet İnönü'den bu yana sürdüğünü belirttiği konuşmasında, Türkiye'nin Devlet Politikasında AB Üyeliği konusunun aynı kararlılıkla sürdüğünü söyledi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, bir çok kez Türkiye'nin AB üyeliği konusunda, Türkiye'nin demokratikleşmesi, insan hakları ve kadınlara şiddet konularında AB yasaları ve reformlarının faydasına inandığını dile getirmiş olduğunu ifade eden Kemal Derviş, Türkiye'nin, Akdeniz bölgesindeki konumu itibariyle Fransa ve İngiltere ile olan ilişkilerin geliştirilmesinden dolayı olduğuna dikkat çekerek, Almanya'yı daha doğuya kayan AB üyesi bir ülke olarak gördüğünü belirtti.

Derviş, Türkiye'de gelir dağılımının, hala istenen düzeyde olmasa da, son 10-15 yılda nispeten eşit orana doğru ilerlediğini söyledi. Büyümenin de bu yüzyılın başından beri ortalama yılda yüzde 5,5 düzeyinde olduğunu belirten Derviş, son 50 yıla bakıldığında aslında tablonun pek farklı olmadığını, ancak şu anki nüfus artış oranıyla karşılaştırılarak hesaplandığında bu alanda Türkiye'de Cumhuriyet tarihinin en iyi performansına ulaşıldığını söyledi. Türk ekonomisinin son 12 yılda tarihindeki en iyi dönemini yaşadığını belirten Derviş, Türkiye'de 2001 ekonomik kriz sonrasında pek çok reformun hayata geçirildiğini, bugüne kadar oldukça olumlu dönemin yaşandığını ve Türkiye'nin gerçek anlamda bambaşka ülke haline geldiğini anlattı.

Kemal Derviş, Türk siyasetçi ve diplomatların, önceki yıllarla karşılaştırıldığında çok daha küresel perspektif geliştirdiğini belirterek, Türk siyasetçilerin 20 yıl öncesinde uluslararası platformlarda sadece Türkiye ve çevresindeki birkaç sorunu konuşurken, şimdi Afrika, Arap dünyası, Avrupa ve Latin Amerika'dan bahsettiğini söyledi. Derviş, her yönüyle ''köprü'' olan Türkiye'nin bu rolünden vazgeçilmesi yönünde çok tartışma olduğunu belirterek, "Bence bu çok üzücü olur, bu role bağlı kalmalıyız. Türkiye, bugün çoğunluğu maalesef Müslüman dünyasında yaşanan sorunların çözümüne, Avrupa'dan vazgeçerek değil, Avrupa'ya daha güçlü biçimde kenetlenerek daha fazla yardımcı olabilir" dedi.

Arap ve Müslüman dünyasındaki liderlerin, Türkiye'nin Avrupa'da katıldığı toplantılarda kendilerinin sesi olmasını takdir ettiğini, son bir ankete göre Arapların yüzde 66'sının Türkiye'nin AB üyesi olmasını istediğini belirten Derviş, "Eski Fransa Cumhurbaşkanı Valery Giscard D'estaing ve Sarkozy çok olumsuz davrandı diye bundan vazgeçmek, bence doğru davranış değil. Bu tip sözlerin Türkiye'yi ve güçlü bir AB'nin hedefini saptırmasına izin verilmemeli, Türkiye'nin Doğu ile Batı arasında bağlantı ve köprü olma rolü asla unutulmamalı ve Türkiye'de, AB'nin parçası olma isteğini bence korumalı" şeklinde konuştu.

Kemal Derviş, AB'nin gelecekte giderek farklı bir yapıya sahip olacağını ve iki tür görünüm sergileyebileceğini ifade ettiği konuşmasında, ilkini Euro bölgesinde giderek daha entegre olmuş AB üyeleri grubu, ikincisini de İngiltere gibi Euro bölgesi içinde olmayan ve böylece ciddi entegrasyon ve egemenlik paylaşımına girmek istemeyen ama hala AB'nin tam üyesi olan ülkeler grubu olarak tanımladı. Derviş, Türkiye'nin ikinci grupta olabilmesi için fırsat bulunduğunu belirterek, "Euro bölgesi içinde olmayı istemek ne Euro bölgesi ne de Türkiye için uygun ama AB'nin içinde, ikinci sınıf statü değil, tam üye olup ama aynı zamanda da İngiltere gibi bir pozisyonda olmayı istemek Türkiye için bence daha mantıklı bir teklif olacağı düşüncesindeyim" dedi.

Derviş, Türkiye'nin AB'de tek pazarın parçası olması, ancak Schengen bölgesine girmeyi asla istememesi gerektiği görüşünü de dile getirdi. Türkiye'nin, Schengen'e dahil olmasının Ortadoğu ülkelerine açılımlarının etkileyebileceğini, örneğin Mısırlılara, Ürdünlülere vize serbestliği tanıyamayacağını belirten Derviş, "İngiltere Schengen'e dahil değil ama İngiliz vatandaşları Avrupa'da istedikleri yere gidip çalışabiliyorlar. Aynı model Türkiye'ye de uygulanabilir ve bu her iki tarafın da çıkarına" dedi.

"Bu konuyu açtığım bazı Fransız ve Alman dostlarımın ilgi gösterdiğini farkettim" diyen Derviş, "Türkiye'yi destekleyenler arasında bile bu dev ülkenin entegrasyon derecesiyle ilgili bazı kaygılar hissedenler var. Dolayısıyla burada önümüzdeki fırsatı değerlendirmeliyiz. Bence bu, batmakta olan süreci yeniden başlatmak için tarihi fırsat. Bu, Ortadoğu'da ya da İslam dünyasındaki aktif politikalarımızı bırakmamız anlamına gelmiyor. Bu bölgelerle çok sayıda tarihsel ve kültürel bağlara sahibiz ve bunun üzerine inşa etmeliyiz ama aynı zamanda AB ile müzakere sürecini de yeniden başlatmalıyız" şeklinde konuştu. Derviş, komşularla kültürel bağları geliştirmenin, vizeleri kaldırmanın, ticaret ve yatırımı artırmanın Türkiye'yi güçlendirdiğini ama bazı komşularının iç siyasetinde "çok fazla oranda taraf seçmeyi" ise doğru bulmadığını söyledi.

Türkiye'nin aktif dış politikasına da değinen Kemal Derviş, "Belirli bir noktanın ötesine geçip diğerlerinin iç siyasetinde aktif bir aktör olmak anlamına gelmez. Biz de dahil hiç kimse, dışarıdan birisinin gelip ne yapılması gerektiğini söylemesinden hoşnut olmaz" dedi. "Türkiye'nin niyeti iyi olsa da çok dikkatli olmak zorunda. ABD de bizi bunu yapmaya teşvik etmemeli, maalesef bazen kendi çıkarları için ettiğini düşünüyorum ama uzun vadede bu kimsenin çıkarına değil, çünkü ülkeler kendi siyasi dinamiklerini kendileri geliştirmeli" diyen Derviş, Türkiye'nin zaten kendi içerisinde Kürt meselesi gibi çözmesi gereken problemler olduğuna işaret etti ve Türkiye'nin en büyük etkiyi, doğrudan müdahale ederek değil, örnek oluşturarak yapabileceğini söyledi. Türkiye'nin güçlü, dinamik ve büyüyen ekonomiye, hukukun üstünlüğüne, birinci sınıf demokrasi ve özgürlüklere sahip olma gibi olguları başarması halinde en büyük katkıyı sunacağını vurguladı.

Türkiye'nin birçok açıdan hem Ortadoğu'ya hem Avrupa'ya ait olduğunu söyleyen Derviş, "Türkiye, hiçbir zaman tamamen tek bir tarafta yer almadı" dedi. Türkiye'nin iki medeniyet blokuna da tam olarak uymaması nedeniyle sorun yaşayacağı tezini savunduğuna işaret eden Derviş, "Bence bunda çok yanlıştı. Siz güçlü kaldıkça, ekonominiz sağlam durdukça ve yabancı sermayeye çok fazla bağımlı olmadığınız müddetçe, çok boyutlu olmak aslında günümüzün modern dünyasında büyük güç kaynağı, zayıflık değil" diye konuştu. ABD'nin çok çeşitlilik içeren nüfus yapısına işaret eden Derviş, "Tüm bunların hepsi Amerikalı ama kimliklerinin kültürel kaynaklarıyla da bağlarını koruyorlar. Türkiye de buna benzer olabilir. Türkler de farklı farklı yerlerden gelmişler ve bunu korumalıyız, bir taraf adına diğerinden vazgeçmemeliyiz. Türkiye, bu çok boyutlu pozisyonunu ne kadar çok korursa o kadar çok değerli hale gelir, küreselleşmenin sunduğu fırsatlardan daha fazla istifade edebilir. Türkiye'nin üye olduğu bir AB'nin daha güçlü bir birlik olacağını düşünüyorum" dedi.