Günün IISG'de Türkiye'nin sosyal ve siyasi hayatı üzerine dokümantasyonun genişletilmesi açısından önemini vurgulayan Atabaki, Özgüden'in Türkiye'de ve sürgünde sürdürdüğü siyasi ve toplumsal kavgaları anımsatarak şöyle dedi:

"İki yıl kadar önce Doğan Bey ve İnci Hanım'ı bu enstitüde ağırlamak ayrıcalığına sahip olmuştum. Türkiye'nin en tanınmış gazetecilerinden biri olarak yaptığı yayınlarla tanıyor ve 1971 darbesinden sonra ülkesini terketmek zorunda bırakıldığını biliyordum. Dahası, farklı konumlarda ve yerlerde, örneğin 1968'de yayınladığı Ant Dergisi bürosunda, Ermeni gazeteci Hrant Dink'in İstanbul'da öldürülmesinden sonra Avrupa kurumları önündeki mitingte konuşurken ve de 'Bellekle direnme' konferansında  Auschwitz cehenneminden hayatta kalanlardan yazar Benjamin Orenstein ile birlikte çekilmiş fotoğraflarıyla daha yakından tanıyordum.

"Ancak, Brüksel'deki Güneş Atölyeleri'nde kendisiyle bir kez daha buluşmak başka bir Doğan'ı tanımama olanak sağladı: Eğitimci Doğan.

"İnci'yle birlikte yarattıkları, yaşlı ve genç, erkek ve kadın, farklı kökenlerden bir çok insanın bilgilerini artırmak ve yaşamlarında pasiflikten kurtulabilmek için eğitim gördüğü Güneş Atölyeleri'ni tanıdım. Bırakın Doğan'ın son derece zengin siyasal yaşamını, sadece bu eğitim çalışmalarının gerçekleştirilmesi dahi tek başına bir başarıdır."


Atabaki konuşmasını Özgüden'e bizzat şu sözlerle seslenerek sonuçlandırdı:

kloosterman"Doğan Bey! Eşiniz ve yoldaşınız Inci Tuğsavul sizinle birlikte sürgünde geçen kırk yılınızda, sadece Türkiye'de değil, Orta Doğu, Afrika ve Asya'nın birçok ülkesinde demokrasi ve insan haklarının yüceltilmesi için birçok platform oluşturdunuz.

"Ülkeniz Türkiye'de emekçilerin, kadınların ve etnik grupların hakları konusunda enformasyonu kalıcı kılmak ve arşivlemek konusundaki kararlılığınız, bugün devralmak ayrıcalığına sahip olduğumuz arşivlerinizde parlak biçimde yansıyor.

"Çok dolu yaşamınız, başarılarınızı özetlemeye olanak vermiyor. Yine de, sizin özverinize, imece yetenğinize ve çalışma azminize takdirlerimi Nazım Hikmet'in dizeleriyle ifade etmek istiyorum.


"Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
"Ve bir orman gibi kardeşçesine."

"Doğan Özgüden, bu Nazım'ın olduğu gibi biliyorum ki sizin de hayalinizdir."

IISG Koleksiyon Geliştirme Bölümü yöneticisi Jaap Kloosterman'ın kurumun tarihi ve faaliyetleri konusundaki bir sunuşundan sonra, Flaman televizyonu Brussel TV'nin Özgüden ve Tuğsavul'un sürgün yaşamı hakkında kısa bir belgeseli ve Özgüden'in sürgününün 40. yıldönümü dolayısıyla Roj TV'nin hazırladığı bir başka belgesel izleyicilere sunuldu.

Son olarak, Doğan Özgüden, aşağıdaki konuşmayı yaptı:

Dogan Özgüden'in konuşması

"Değerli dostlar,

"Herşeyden önce, kırk yıllık bir sürgün yaşamının belgelerinin IISG gibi bir  uluslararası sosyal tarih mabedinde yeralmasını sağlayan  Erik Zürcher, Touraj Atabaki, Jaap Kloosterman ve Erhan Tuskan'a teşekkür etmek istiyorum .

"Dünyada toplumsal ve siyasal mücadelelerin başını çekmiş tarihsel şahsiyetlerin eserlerinin bulunduğu bu mekanda bizim arşivlerimizin de yeralmış olduğunu görmek benim için gerçekten gurur verici.

"Kırk yılı aşkın bir süredir ülkemde olduğu gibi sürgünde de çalışmalarımızın başarıya ulaşmasında büyük katkıları olan ve şu anda aramızda bulunan değerli yoldaşlarıma, Fahri Aral, Faruk Pekin, Müfide Pekin, Ragıp Zarakolu, Bige Berker, Yücel Top ve Tayfun Demir'e de teşekkürlerimi sunuyorum.

"Sağlık sorunları nedeniyle bugün burada bulunamayan sevgili hayat arkadaşım ve yoldaşım Inci Tuğsavul ile birlikte kurduğumuz yurttaşlar kavşağı Güneş Atölyeleri'nin tüm sorumluluğunu üstlenen çalışma arkadaşlarım ve yoldaşlarım Iuccia Saponara, Davut Kakız ve Tural Fincan'a da teşekkür ediyorum.

"Ne ki İnci de, inanılmaz zorluklar, baskılar ve engellere rağmen neredeyse yarım yüzyıl boyunca cesaretle yürüttüğü çalışmanın ürünleriyle bu an burada mevcut.

"Kendisinin o karanlık darbe günlerinde sayısız işkence, siyasi dava, idam ve mahkumiyet haberlerini ve belgelerini kanlı gözyaşları dökerek nasıl kayda geçtiğini unutmam mümkün değil...

"Değerli arkadaşlar,

"Yaşadığım dönemlerin belgelerinin korunmasına ve değerlendirilmesine katkı tüm meslek yaşamımda ve toplumsal mücadelelerimde en önemli kaygılarımdan biri oldu.

"62 yıl önce gazeteciliğe başladığım iki yerel gazetenin henüz elle tutulur bir arşivleri yoktu.

"Gerçek bir arşivle ilk kez 1958'de Abdi İpekçi tarafından Ege Bölgesi temsilcisi olarak atandığım Milliyet Gazetesi'nde karşılaştım. Daha sonra da bir diğer İstanbul günlük gazetesi olan Gece Postası'nda...

"Ama meslek hayatımda ilk büyük gün, Türkiye'nin en eski günlük gazetesi Akşam'ın yönetimini üstlendiğim gündü. Buradaki arkadaşlarım anımsarlar, belki de büyük bir günlük gazetenin en genç genel yayın müdürü olarak Akşam'ı gerçek bir sol günlük gazeteye dönüştürmüştüm.

"Gazetesi sahibi Malik Yolaç'la sözleşme imzaladıktan sonra yaptığım ilk şey, Türkiye'nin yakın tarihi, sosyal ve politik yaşamı üzerine araştırma yapmak isteyenler için gerçek bir hazine olan gazetenin arşiv salonuna girmek olmuştu.

"Gazetenin genel yayın yönetmeni olarak önceliklerimden biri bu istisnai arşivleri geliştirmek ve devam ettirmekti. Şu anda, basın emekçileri arasında isimsiz kahramanlar olarak gördüğüm müstesna insanlardan birini özellikle anıyorum. Arşiv servisi şefi, aynı zamanda Beyazıt Kütüphanesi müdürü olan Muzaffer Gökmen...

"Sermaye çevrelerinin baskısıyla Akşam'dan ayrılmak zounda kaldıktan sonra 1967'de Ant Dergisi'ni ve daha sonra Ant Yayınları'nı kurduğumuzda İnci de ben de arşiv konusundaki kaygılarımızı hep ön planda tuttuk.

"1968 yılında, bir başka tarihi günlük gazete, Vatan, iflas ettiğinde, orada çalışan arkadaşların özel çabasıyla bu gazetenin onlarca yıllık fotoğraf arşivini bizim mütevazı Ant arşivlerine katmıştık.

"Maalesef, başka bir hayal kırıklığı gecikmedi... 1971 darbesinden sonra askeriyenin baskısı ve tehditleri karşısında ülkeyi terkettikten sonra, bu değerli arşivler ve hatta bizim özel kitaplarımız ya ordu tarafından tahrip edildi ya da bazı kişiler tarafından bilmediğimiz başka yerlere kaçırıldı. O arşivler bizim için artık mevcut değil...

"İnci ile Avrupa'da 1971'de başlayan ve iki yıl süren illegal yaşamımızda dahi tüm zorluklara ve olanaksızlıklara karşın, Türkiye ile ilgili kupür ve belgeleri titizlikle koruduk. Bu belgeleri artık peyderpey IISG'ye bağışlıyor olmaktan mutluyuz.

"Bu arşivlerin, iki yıl illegal yaşamdan sonra, başta Avrupa Parlamentosu eski başkanı Piet Dankert olmak üzere Hollandalı dostlarımızın dayanışmasıyla legale çıktığımız Hollanda'da ebediyen kalacağından emin olmak ayrı bir mutluluk nedeni...

"İllegalite yıllarında Amsterdam Merkez İstasyonu önündeki telefon kulübelerinde gecelemek zorunda kaldığım günleri unutmam mümkün değil... Bugün IISG'ye emanet etmekte olduğumuz Demokratik Direniş Hareketi kitapları ve belgeleri hep o zor illegalite koşullarında gerçekleştirildi.

"1974 yılından itibaren, Demokratik Direniş Hareketi'ne katkıda bulunmuş dostlarımız ve yoldaşlarımızla birlikte önce İnfo-Türk, ardından da Güneş Atölyeleri kuruldu.

"Bu kurumlar sayesindedir ki, 40 yıllık siyasal sürgün ve ekonomik göç, dünyanın her yerinde faşizme ve ırkçılığa karşı mücadele belgeleri titizlikle korunabildi.

"Bugün tüm bu belgeleri bu prestij sahibi uluslararası kuruma emanet ediyoruz.

"Bugün benim için de, İnci için de ikinci bir gençliğin başlangıcı...

"Hayatta kaldığımız sürece bu kurumun arşivlerini zenginleştirmek için katkıda bulunmaya kararlılıkla devam edeceğiz.

"Hepinize tekrar tekrar teşekkür ediyorum."

erhanBu konuşmanın ardından, 1971 askeri darbesinin 35. yılı vesilesiyle 2006 yılında Info-Türk Vakfı tarafından yapılan "Türkiye'de bir darbeden ötekine..." belgeseli gösterildi.

Son olarak, Özgüden arşivinin IISG'ye naklini yöneten kurum çalışanlarından Erhan Tuskan toplantıya katılanlara merkezin tüm bölümlerini gezdirerek ayrıntılı bilgi verdi.

Bu ziyarette, Karl Marx'ın elyazmalarından Türkiye Komünist Partisi (TKP), Türkiye İşçi Partisi (TİP), ilerici sendikalarla Türkiye sol hareketinin Nazım Hikmet, Zekeriya Sertel, Hikmet Kıvılcımlı, Vala Nurettin ve Kemal Sülker gibi önde gelen isimlerinin arşivlerine ulaşıldı.

Sol hareketin lider ve düşünürlerin özgün el yazmalarıyla karşılaşmak, kısmen de olsa okumak, hiç kuşkusuz,  Özgüden'in dostları için bu müstesna günün en unutulmaz anlarıydı.