60’a yakın kurum temsilcisinin de yer aldığı konferansın Cumartesi günkü bölümlerinde 50’yi aşkın delege konuşma yaptı. Ermeni, Asuri-Süryani, Pontus-Rum, Arap, Çerkez ve Laz toplumların temsilcileri ile Alevi, Müslüman, Hristiyan ve Ezidi inançlarından kurum temsilcileri demokratik çözüm sürecine ilişkin görüş, eleştiri ve taleplerini dile getirdiler.


DEMOKRAT ERMNİLERİNDEN ELEŞTİRİ

ERMENİLER:

Demokrat Ermeniler'den Hovsep-Hayreni ve Bogos Mouradian’ın ortak sunumunda,  “Kürt sorununda barışçıl demokratik çözüm hepimizin arzusudur” denilirken,  Türk hükümeti ile Kürtler arasındaki çözüm sürecine ilişkin eleştiriler ifade edildi. “Başından beri gerek işleyiş tarzı, gerekse politik muhtevası ile sürece umutlu bakmamıza pek izin vermiyor” diyen Hayreni ve Mouradian, en vahiminin ise “tarihteki gerici ittifakların olumlanması” olduğunu savundu.  Yeni Osmanlı şahlanmalarına fırsat verildiği  iddiasında bulunan Demokrat Ermenileri,  Kürt cephesinde “çokca tekrarlanan kurtuluş savaşını verdik” gibi ifadelere de tepki göstererek, bu savaşın kimlere karşı verildiğinin önemsenmediği eleştirisinde bulundu.  

“Ermeni ulusunun yok olmasını kendi günahları ile anlatmaya çalışanlar var” diyen Demokra Ermeniler temsilcileri, sürece yaklaşımlarını ve konferansa yönelik taleplerini şöyle ifade etti:

“Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını dosdoğru savunmak gerekir. Kürdistan’ın bir statüsü olmadan Kürt sorununun nihai olarak çözümlenemeyeceği vurgusu ‘hiçbir statü gerekmez’ anlayışına itiraz olumludur.  Bizler bütün samimiyetimizle Kürt halkının yanındayız. Özgürlük mücadelesinde başarılar kazanmasını arzu ediyoruz. Fakat hiçbir statü istemeyen anlayış köleliğin devamına razı gibidir. Bu konudaki farklı önermelerin ve özgün kimliklerin müzakere sürecinde temsil edilmelerini diliyoruz.

Konferansın sonuç bildirgesine konulması için iki talep:

-Çözüme yönelik müzakerenin her iki taraftan siyasi sorumluluk sahibi heyetler arasında şeffaf şekilde yürütülmesi.

-Türkiye’nin başta 1915 Ermeni-Süryani soykırımı olmak üzere, yakın tarihindeki bütün insanlık suçları ile yüzleşmesi ve mağdur hakların adalet beklentisine yanıt vermesi.

Fransa’daki Ermeni Organizasyonları Koordinasyon Konseyi (CCAF) adına Virginie Düşen ise Ermenilerin soykırım noktasında tıkandığını belirtirken,  Fransa’da Kürtlere yönelik baskılara işaret etti: “Bugün Fransa’da, son birkaç yıl içinde 200’ya yakın kişi hakkında davalar açıldı” diyen Düşen,  Ermeni Soykırımı’nın 100. Yıldönümü olan 2015 yılına dikkat çekti. Düşen, “Hepimizi 2015’e davet ediyorum. Bizim için 2015 önemli tarih. Ermeni Soykırımı’nın 100.’ünü yıldönümüdür. Umarım böyle bir konferansta buluşuruz” dedi.

“KÜRTLER LAZLARIN DENİZ GÖRMEMİŞİDİR”

LAZLAR:


Laz Dilini ve Kültürünü Koruma Derneği’nden (LAZEBURA) Nurten Altunbas-Alpaslan, konuşmasına Lazca başladı ve daha sonra burada kendisini anlayan iki kişi olduğunu belirtti. “Lazca konuşurken kendimi bulduğumu ifade etmek istedim” diyen Alpaslan,  Lazları kısaca tanıttı ve taleplerini dile getirdi.  “Burada dile getirilen talepler bizim de taleplerimizdir” ifadesini kullanan Alpaslan,  Lazların yaşadıkları yerleri anlatırken, Hristiyan Lazlara da dikkat çekerek “onlar bizden daha fazla kültürlerine sahip çıkabilmişler” dedi

“Lazca bir lehçe değil, Türkçe ile Fransızca birbirine ne kadar benziyorsa, Türkçe ile de Lazca da birbirine o kadar benziyor” şeklinde konuşan Alpaslan, “Lazca çok zengin bir dil, dünya kültür mirasının çok önemli bir parçası ama ne yazık ki yok olma tehlikesi ile karşı karşıya” ifadelerini kullandı.

“5 bin yıllık bir tarihimiz var” diyerek sözlerini sürdüren Alpaslan,  “Eski yer isimlerinin iade edilmesini özellikle çok istiyoruz. Eski isimlere ulaştığımızda Lazca karşılaşıyoruz. Eski isimler bizim için şifredir” şeklinde konuştu.

Kürt kardeşlerinin “Lazlar Kürtlerin deniz görmüşüdür” dediğini hatırlatan Alpaslan, gülümseyerek “öyle değil ‘siz bizim deniz görmemişimizsiniz” diye belirtti.

PONTUSLULAR:

Pontuslu Yunanlar Avrupa Federasyonu’ndan Dimitrios Konstanitis, “Sizi arkadaşlarım olarak görüyorum. Burada olmaktan gerçekten mutluluk duyuyorum” diyerek konuşmasına başladı.

Hristiyan azınlığın taleplerini dile getiren Kontantinitis, “Türkiye’nin şu anki yapısında gerçekten samimiyet var mıdır? Ben şundan mutluluk duyuyorum, siz taraf olarak benim gibi düşünüyorsunuz ve hayır diyorsunuz. Gerçekten tutumunda ve sözlerinde samimi ise, birilerini suçlamaz ve birilerini içerde tutmaz, onu serbest bırakır ve görüşmeler yol alır. Tabi bu konuda kastım Sayın Abdullah Öcalan’dır. Kendisi serbest değildir” şeklinde konuştu.

“Bir ülke barış sürecine giriyor ve Kıbrıs gibi bir yere hala düşmanca yaklaşıyor. Bu olamaz” tepkisinde bulunan Pontuslu temsilci, Türkiye’nin Yunanistan ile olan sorunlarına da değinirken, sözlerine şunları ekledi: “Buna rağmen barış süreci devam ettirilmeli.  Bir çok Türkiyeli örgüt bir araya gelerek birlik yolunu bulmaya çalışıyor, bu çok önemli. Sadece Kürtler değil, diğer etnik gruplar da birleşerek çözüm arıyorlar, bu da çok önemli.”

“Uzun ve taşlı bir yoldan gidiyoruz” diyen temsilci, “Umarım Kürt halkı uzun süreli sabır ve dayanışma gösterecektir. Bırakalım Türkiye krize girsin, haddini aşsın, siz sakin durun (…) Demokratikleşmenin özel bir şartı da, var olan etnik mirasların geri iade edilmesi, ister Kürtler ister Ermenilere ait olsun. Bu mirasların geri iade edilmesi gerekiyor” diye konuştu.

SOSYALİST KADINLAR:

Sosyalist Kadınlar Birliği’nden (SKB) Ayşe Yeter,  Avrupa demokrasilerini eleştirerek, Paris katliamının aydınlatılması, Avrupa’daki siyasi mültecilerin seyahat hakkı önündeki engellerin kaldırılması gibi taleplerin gündemleştirilmesini istedi.

EZİDİLİK DEVLET TARAFINDAN RESMEN TANINMALI


EZİDİLER:

Ezidi Akademisyenler Topluluğu’ndan (GAE) Şefik Tugay şöyle konuştu: “Ezidi Akademisyenler Topluluğu olarak Türk hükümet ve Kürtler arasındaki tarihi barış sürecini selamlıyoruz (…) Türkiye’de yeni açılan sayfa ile birlikte baskıların, adaletsizliğin ve dini azınlıklara yapılan baskıların sona ereceğine dair umudumuz büyüktür (…) Ezidi dini dünyanın en eski dinlerinden biridir ve ne yazık ki şu anda onun varlığı tehdit altındadır (…) Bizler bu sürece katılanlara sesleniyoruz. Bu barış sürecinin bir şans olarak tanınması ve bu çerçevede kendi büyüklüklerini Ezidiler gibi dini azınlıkların saldırılarak ve baskılara karşı korunması ile göstermelidirler.”

Ezidi Dernekleri Federasyonu  (FKE) Genel Sekreteri Loqman Barış,  “Eşit ve özgür bir yaşamın ancak katılımcı bir demokrasi içerisinde, herkesin haklarını ve kimliklerini özgürce yaşadığı bir ortamda mümkün olduğunu” dedikten sonra Ezidi toplumunun taleplerini şöyle sıraladı:

“Anayasada vatandaşların dini tarif edilmemeli, ezilen ve dışlanan tüm inanç ve kültürel gruplar üzerindeki baskılar, her türlü ayrımcılık ve ırkçı söylem ortadan kaldırılmalı (…), Başta bu toprakların kadim dini Ezidilik olmak üzere tüm dinler devlet tarafından resmi olarak kabul edilmeli (…) ibadet dilimiz Kürtçe eğitim dili olmalı (…), Bütün dini alimler kendi dinlerinin ihtiyaçlarına göre eğitim görmeli ve devlet dini eğitimlere müdahil olmamalı (…), Her dinin kendi mensupları tarafından seçilmiş bir temsilci organı olmalı ve bu organı temsilen bir veya birden fazla temsilcisi aynı zamanda TBMM mensubu olmalı, Dini bayramlar devlet tarafından resmi olarak kabul edilmeli (…)”

FKE’den Orhan Onat ise şu talepleri ekledi: “Eski inanç ve tapınma yerleri asıl sahiplerine iade edilmeli. Kutsal mekanlar koruma altına alınmalı ve restore edilmeli. Anavatanlarından göç etmek zorunda bırakılan Ezidiler kendi köylerine, topraklarına dönebilmeli. İşgal edilmiş köyler gerçek sahiplerine verilmeli. Ezidi köylerin yeniden inşası için belli bir bütçe ayrılmalı. Geri dönenler koşulsuz Türkiye vatandaşı olabilmeli .”


KÜRT ÖĞRETMENLER:

Kürt Öğretmenler Birliği adına yapılan bir konuşmada asimilasyon üzerinde duruldu. Konuşmacı, “Bana göre en büyük soykırım asimilasyondur.  ‘Bütün inançlar ve kültürler adeta bir silindirden geçirilmiştir (…) Aslolan TC rejiminin gayrimeşruluğunun reddedilmesidir” dedi.  Kürt Öğretmenler Birliği temsilcisi ötekileştiren sistemin halklar ve kültürler arasında kurduğu duvarların yıkılmasının esas olduğunu belirterek, birliktelikten bahsetti.

BARIŞ ANNESİ: BENİM EN BÜYÜK TEORİM SOKAKTIR


ARAPLAR

(Mihellemi): Sürgündeki barış annesi Sultan Oğraş, bir Arap olarak yaptığı konuşmada, sokaklara çağırdı.  Oğraş, “Ben 20 yıldır Kürdstanlı bir Arap kadın olarak mücadele ediyorum. Burada sürgünde bulunmamın nedeni de bu mücadelemdir zaten. Doğum büyüdüğüm kent olan Mardin kenti ‘diller ve dinler kenti’ olarak da bilinen bir kenttir (..) Mardin’de yaşayan halklardan biri de Arap halkıdır” şeklinde konuştu.

Mihellemilerin Arap olduğunu belirterek,  özetle şunları söyledi: “Arapların içerisinde farklılık arz eden özellikleri olan bir topluluk olarak değerlendirilse de daha doğru olur kanısındayım. Bunu bir mihellemi olarak kayda geçirmek istiyorum.

Mücadelemizin geldiği aşama beni oldukça heyecanlı ve umutlu kılıyor (...) Eski tarz düşünme alışkanlıklarımızdan, kalıplarımızdan kurtulmamız gerekiyor. Bütün siyasi kurumlarımızın kendilerini baştan aşağı yenilemesi gerekiyor. Demokratik kurtuluş için demokratik bir dönüşüm kaçınılmaz görünüyor. Artık iktidar odaklı düşünme biçiminden kurtulmamız gerekiyor.

Ben teoriyi bilmem. Benim en büyük teorim sokaktır (…) Sokağa çıkarak ama evlerimize dönmeyi düşünmeden haklarımız yerine getirilinceye kadar ‘sürekli eylem’ halinde olmalıyız. Yaşantımızı sokağa taşımalıyız. Paneller, forumlar, gösteriler, konserler, imza standları vb. demokratik legal her türlü eylem ve etkinlik bizim için bu süreçte ekmek kadar, su kadar gerekli ve elzemdir.”

GÖÇMEN İŞÇİLER:

Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu’ndan (DİDİF) Zeynep İşli, Kürt özgürlük mücadelesinin yaşandığı son 30 yıllık süreçte, Türk devleti tarafından Almanya’da yaşayanlar arasında da Türk-Kürt düşmanlığı, Alevi-Sünni düşmanlığının geliştirilmesi için politika izlendiğini söyledi. “Fabrikadaki Türk Kürt işçisinin buluşması önünde de bu ayrılıklar üzerinden politikalar izlendi” diyen İşli, çözüm süreci ve Gezi olaylarının Türk ve Kürt göçmenlerinin yakınlaşması için pozitif gelişmeler yarattığına dikkat çekti. Bunun iyi değerlendirilmesini isteyen İşli,  daha farklı bir dil ve tarz geliştirilmesi gerektiğinin önemine vurgu yaptı.

Hollanda Sosyalist Parti Milletvekili Saadet Karabulut, partisi adına konferansı selamlayarak, bugüne kadar Kürt sorunu dahil Türkiye’deki sorunların demokratik barışçıl çözümü için yürütülen mücadelelere destek olduklarını belirterek, bunun yaygınlaştırılması gerektiğini söyledi.  Hollanda hükümetini örnek vererek, Avrupa ülkelerinin neo-liberal politikaları çerçevesinde eleştirilerde bulunsalarda ekonomik çıkarları uğruna Türkiye’ye destek verdiklerini belirten Karabulut, Türkiye’de önemli değişimlerin yaşandığına vurgu yaparak, “Ama lütfen Avrupa’da mücadeleyi daha da genişletelim. Biz sizin barış ve demokrasi mücadelenize destek olmaya, sesiniz olmaya devam edeceğiz” dedi.

ALEVİLER VİTRİNDE DEĞİL TABANDA BİRLİK OLMALI


ALEVİLER:


Demokratik Alevi Federasyonu (FEDA) Başkanı Pir Rıza Yağmur, Aleviliğin uzunca bir tarihin, yenilgili bir inancı olan, ama şu anki dört tane kemali dinin de atası olduğunu söyledi. Bedeli ödenmeden aydınlanma olamayacağını kaydeden Yağmur, “Vahiyle olmaz. Vahiy peygamberlere gelir. Bizden önceki dinler aydınlandı. Son gelen din İslam aydınlanamadı. Aydınlanmanın bedelini kızılbaşlar ödedi” dedi.

Tarihte Alevilerin ödediği bedelleri anlatan Pir Rıza, PKK’nin son 30 yıllık mücadelesine dikkat çekerek, “Son bedel ödenmeseydi Aleviliğin A’sı kalmazdı” diye konuştu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve isim vermeden Fethullah Gülen’in açıklamalarını anımsatan Pir Rıza, “İnsanları aşağılayarak barış olmaz (…) Birbirimizi dönüştürerek kardeşlik olmaz” derken,  şöyle devam etti: “Bizim barış sürecinde Alevilerin vitrinde birlik değil, tabanda birlik, bütün Alevi kurumlarına bu görev düşüyor. Tabanda iki tane cephe var. Haklıların cephesi ve haksızların cephesi. Ya haklıların ya da haksızların yanında yer alırsın. Mazlumun davası senin davandır. Mazluma arkanı dönmek senin inancına uyuşmaz”

Yaşanacak Dünya’dan Çiğdem Devran, Gezi direnişinin hayal edilemez bir olay olduğunu belirterek, terorilerin ötesinde sokakların yol getirdiği hızlı değişimlere işaret etti. Devran, “Günlerdir bir yerde yayılan kıvılcımdan dolayı tüm dünya ayakta. Özünde sermayenin neoliberal politikalarına karşı, kadınların tüm ezilenlerin ayağa kalkışını izliyoruz” şeklinde konuştu.

Devran, “Ödediğimiz bedeller arkamızda fakat önümüzü daha net görüyoruz. Yolumuz açık değerlendireceğiz” diye ekledi.

Paris’te 9 Ocak günü katledilen üç kadın devrimciden Leyla Şaylemez’in babası Cumali Şaylemez, Şehit ve Gazi Mağdur Aileleri adına konferansta bulunduğunu söylerken,  “9 Ocak’ta üç Kürt kadını katledildi. Şimdiye kadar altı ay geçiyor, bu süre zarfında katil veya katiller bulunup da adalet karşısına çıkarılmamıştır. Şimdi bu konuda siz ne kadar biliyorsanız ben de o kadar biliyorum. Bu şu anlama geliyor. Bizim herhangi birimizin çocuğu öldürüldüğü zaman, kim katletti haberimiz olmayacak” diye belirtti.

“Biz Kürt olduğumuz için yeri geldiği zaman katlimiz vacip oluyor” tepkisinde bulunan Şaylemez, Kürt hareketinin 20’inci yüzyılda bu katliamlara “dur” dediğini belirtirken, Brüksel’de gerçekleşen konferansın da Kürtlerin büyük özverisi, ödediği bedeller, verdiği kanının bir sonucu olduğunu kaydetti. Şaylemez, “Üç kadının Paris’te katledilmelerinin, gerçekten Kürtleri düşündürmesi gerekiyor. Buraya katılan delegeleri de düşündürmesi gerekiyor” diye konuştu.

KÜRT MÜSLÜMANLAR:

Kürdistan İslam Topluluğu Federasyonu’ndan Mele Muhittin Kurtay, ne zamanki Saadet İslam’ı yerine devlet İslam’ı geçti, Ortadoğu’yu ateşin sardığını anlattı.  Kurtay, “Bundan böyle çözüm olarak, birbirimize doğru yaklaşmalı, birliğimizi güçlendirmeli ve tepkimizi sömürgecilere yöneltmeliyiz” diye ekledi.

Kurtay, “İslam dini adalet dini, eşitlik dinidir. İslam dini eziyeti kabul etmez” derken, “İslam dini adına zulüm yapan, katliam yapanlardan Allah bizi uzak tutsun” şeklinde konuştu. Kurtay, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İslam’ını kabul etmediklerini vurgulayarak, demokratik çözüm sürecinin  tüm halklar açısından adalet ve birliktelik temelinde sonuçlanması dileğinde bulundu.ANF