ATİK açıklamasında Avrupa'daki gelişmelere yönelik olarak şu sözlere yer verildi:

"Dünya’nın birçok coğrafyasında olduğu gibi Avrupa’da da, 2014’te ekonomik kriz bütün yakıcılığı ile ezilenlerin ve işçi sınıfının ensesinde idi. İşçi ve emekçilerin bir dizi mücadeleler sonucu kazandıkları siyasi – sosyal ve ekonomik haklar budanmaya, işsizlik yükselmeye devam etti. Almanya ve Fransa’da Hava ve Demiryolu çalışanlarının grevleri ulaşımı felç ederken, hemen hemen bütün ülkelerde birçok fabrika ve farklı iş yerlerinde işçiler greve giderek haklarını ve işyerlerini korumaya çalıştılar. İngiltere’de sosyal hak kısıtlamalarına karşı kitlesel protesto eylemleri gerçekleştirildi. Yine Almanya, İsviçre, Avusturya ve Fransa’da devletlerin eliyle yükselen ırkçılığa karşı defalarca kitlesel sokak eylemleri gerçekleştirildi, çoğunda neo – nazi uzantısı yapılanmalarla çatışmalar yaşandı.

Kendisine “medeniyetin beşiği” diyen Avrupa’da da cinsiyet ayrımcı politikalar, kadın emeğinin ucuz ve yedek işgücü görülmesi, ev içi emeğinin hiç görülmemesi, sürekli budanan sosyal hak gasplarının sonuçlarının en fazla da kadın emekçilere yüklenmesi, kadına yönelik şiddet, taciz – tecavüz, işyerlerindeki olanak ve ücret eşitsizliği 2014’te de artarak devam etti.(....)

Türkiye ile ilgili bölümde ise şunlar kaydedildi:

“Muhafazakar Toplum İnşası” uğruna; eğitim, “Dini Eğitim Şurası”na dönüştürülmeye çalışıldı. “Dindar Gençlik Yetiştirmek İstiyoruz” söylemlerini sürdürmenin eşliğinde, “Kadının Erkekle Eşit Değil “Eşdeğer” Oldukları, Eşitsizliğin Kadının Fıtratında Olduğu” söylemleriyle kadın, ortaçağ karanlıklarına gömülmeye çalışılırken, 2014’ün ilk 10 ayında 255 kadın erkekler tarafından katledildi.

LGBTİ bireyler, “hasta”, “sapkın” olarak tanımlanarak, adına da ahlak denilen, özünde ahlaksızlığın en büyüğü olan ve insan haklarını hiçe sayan kurallarla, toplum dışına itme çalışmaları, sokakta, işyerinde uğradıkları taciz, şiddet, hak gaspı yetmezmiş gibi, yaşam hakları dahi ellerinden alınmaya devam etti.

Basın özgürlüğü ve toplu gösteri hakkı gibi halkın kendisini ve düşüncelerini ifade edebileceği en doğal yasal hakları, önceki yılları bile aratacak biçimde ayaklar altına alınmaya devam edildi. “Sıfır Sorun” vaadinde bulundukları, komşu ülkelerle ilişkiler politikalarında, Suriye politikalarıyla tamamen dibe vurdu.

Soma Maden Ocaklarında 300’ün üzerinde, Ermenek’te 18 işçinin yaşamını yitirmesi, maden ocaklarındaki çalışma koşullarını bir kez daha sorgulatırken, mevsimlik işçilerin taşıma süreçlerinde yaşadıkları katliam gibi ölümler, 11 işçiye mezar olan Mecidiyeköy Torun Center inşaat sektöründe yaşanan asansör kazası, inşaat sektörlerinde yaşanan işçi ölümleri, sağlıklsız iş koşullarında yaşanan hastalıklar sonucu meydana gelen ölümlerle 2014’te iş cinayetine kurban giden işçi sayısı 1700’lere dayandı. Böylece Türkiye, iş kazalarında yıllardır dünyada üçüncü, Avrupa’da birinci sıradaki yerini korumuş oldu.

Doğa, tarih, kültür katliamında sınır tanımıyarak, TMMOB’un yetkileri budanıp bakanlığa bağlandı. Her yolla ve fırsatta katledilen doğa, toprağın kentlerin dokusunu yok eden girişimler, halkın tüm protesto gösterilerine rağmen devam etti."