Pek çok ülkede kolluk görevlilerinin yaptığı hak ihlallerinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları üzerinden kamu görevlilerine aktaran kitapta, Türkiye'nin mahkûm olduğu 21 AİHM kararı yer aldı. Türkiye'deki kolluk kuvvetlerinin kişilerin adli yardımını kısıtlayan, ölçüsüz güç kullanan, özgürlük ve güvenlik ile yaşam hakkını ihlal eden uygulamaları kötü örnekler arasında sayıldı ve Avrupa polisine, "Bunları yapmayın!" mesajı verildi.


TEK TEK ÖRNEKLERE YER VERİLDİ


BirGün
gazetesinden Doğu Eroğlu'nun haberine göre, polislerin ve diğer güvenlik güçlerinin, çalışmalarında gözetmesi gereken insan haklarının özetlendiği kitapçık, hukuk profesörü Jim Murdoch ve insan hakları uzmanı Ralph Roche tarafından kaleme alındı. AB ve Avrupa Konseyi tarafından aralık ayında bastırılan kitap, Avrupa ülkelerinde görev yapan kuvvetlerine dağıtıldı. Kitapçıkta bir ülkede kolluk görevlilerinin yaptığı hak ihlallerinin, AİHM kararları yoluyla tüm Avrupa'daki emniyet teşkilatları için hukuki sonuç doğurduğuna dikkat çekilirken, Türkiye'nin mahkûm olduğu kararlar örneklenerek "bunları yapmayın" mesajı verildi. Türkiye'nin mahkûm olduğu ve kitapçığa kötü uygulama örnekleri olarak geçen AİHM kararlarının bir kısmı şöyle: ADLİ YARDIM KISITLANDI Kitapçıkta, gözaltına alınan kişiye atılı suç her ne olursa olsun, kişinin adli yardım alma hakkının kısıtlanmaması gerektiğinin altı çiziliyor. Suç isnadının ciddiyetinin artmasıyla kişinin işkence ve kötü muameleye uğrama riskinin arttığına dikkat çekilirken, bu kişilerin adli yardım hakkına herkesten çok ihtiyaç duyduğu anımsatıldı. Bu konuyla ilgili aktarılan örneklerden biri de AİHM'in Türkiye'ye Salduz Dosyası konusunda verdiği mahkûmiyet kararıydı.

Yusuf Salduz 2001'de İzmir'de yasadışı afiş astığı iddiasıyla polis tarafından gözaltına alınmış ve tutuklanmış, AİHM Türkiye'yi Salduz'un adli yardım alma hakkını çiğnediği gerekçesiyle mahkûm etmişti.

Kitapçıkta, kolluk görevlilerinin soruşturma yürütürken, "insan hakları koruyucusu" olduklarını unutmamaları gerektiği vurgulandı. Bu hususta Şükran Aydın'ın başvurusu üzerine AİHM'den Türkiye hakkında çıkan mahkûmiyet kararı örnek gösterildi. 1993'te jandarmanın Mardin'in Derik ilçesi Taşıt Köyü'nde yaptığı operasyonda gözleri bağlı halde ailesinin diğer 2 ferdiyle birlikte gözaltına alınan 17 yaşındaki Şükran Aydın, işkenceye maruz kaldı ve tecavüze uğradı. 3 gün sonra serbest bırakılan Aydın şikâyetçi oldu ancak devlet iddiaları inandırıcı bulmadı. AİHM'e giden dosyada Aydın'a bağımsız hekimlerden rapor aldırılmadığı için Türkiye mahkûm oldu.


ÖLÇÜSÜZ GÜÇ KULLANILDI


Kolluk kuvvetlerinin zor kullanırken başvurmaları gereken yöntem ve cihazlar ile müdahale esnasındaki orantıhlık ilkesi de kitapçıkta hatırlatıldı. Bu konuda kitapçıkta yer alan örnek, 1995'teki Gazi Mahallesi olaylarına ilişkindi. 22 başvurucusu bulunan ve başvuruculardan Ali Şimşek'in ismiyle anılan dosyada, AİHM Gazi Mahallesi'nde çıkan olaylarda polisin kalabalığın üzerine doğrudan bir emir olmamasına karşın ateş ettiğini ve kitlesel olaylara müdahalede kullandığı cihazların uygunsuz olduğuna hükmetti. Polisin Gazi Mahallesi olaylarında öldürücü olmayan göz yaşartıcı bomba, plastik kurşun, basınçlı su gibi cihazlara başvurmadan ateşli silah kullanılması uygun bulunmadı. 1991'de Şırnak'taki bir gösteride polis tarafından vurularak öldürülen 15 yaşındaki Ahmet Güleç'le ilgili AİHM kararı da bu bağlamda kitapçıkta yer buldu. Yaşam hakkı ihlali içeren her iki dosyaya ek olarak, 1992'de gözaltındayken işkencede öldürülen Agit Salman hakkındaki AİHM kararına da yer verildi.

Türkiye'de görev yapan kolluk kuvvetlerinin kabarm orantısız güç kullanımı karnesine eklenen diğer AİHM kararıysa, gözaltında çırılçıplak soyularak 2 gün boyunca işkence gören, ellerini ve kollarını kullanma yeteneğini kaybeden Zeki Aksoy'la ilgiliydi. Kitapçıkta kötü muamele yapmamanın yanı sıra, bireylerin şiddete uğramasının ve işkence görmesinin önlenmesinde de polise görev düştüğü hatırlatılırken, polisin sorumluluklarını yerine getirmediğini ilişkin verilen örnekler arasında yine Türkiye'nin adı geçti. Polisin sorumluluklarını yerine getirmediği örnekler sayılırken, AİHM'in Nahide Opuz'un başvurusu üzerine aldığı karar da hatırlatıldı. Opuz, eşinin annesine ve kendisine şiddet uyguladığı gerekçesiyle polise gitti ancak polis herhangi bir koruyucu tedbir almak yerine Opuz'u evine gönderdi. Opuz'un annesi, eşi tarafından öldürüldü. Opuz'un başvurusu üzerine değerlendirme yapan AİHM, devlet organlarının aile içi şiddete müdahalede ayrımcı bir tavır takındığını, polisin sorumluluğunu yerine getirmediğine hükmetti.


GÖZALTINDA KAYIPLAR


Türkiye'deki kolluk kuvvetleri uygulamaları arasında en çok eleştiren aİanlardan biri, gözaltındaki kayıplar ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5. maddesinin, yani özgürlük ve güvenlik hakkının ihlaliydi. Çoğu aynı zamanda yaşam hakkı ihlaliyle de sonuçlanan vakaların en çok üzerinde durulanlarından biri Ahmet Çakıcı hakkındaki AİHM kararıydı. 1993'te Diyarbakır'da jandarmalar ve köy korucularının yaptığı operasyonlarda gözaltına alınan Ahmet Çakıcı, güvenlik güçlerinin iddiasına göre, PKK'ya karşı 17-19 Şubat 1995 tarihlerinde gerçekleştirilen operasyonlar sırasında yaşamını yitirdi. Gözaltında kaybolan Çakıcı'nın ölümünden devletin sorumlu olduğunu belirten AİHM, yaşam hakkının yanı sıra, 5. maddenin, de ihlal edildiğine karar verdi. Gözaltındaki kayıplardan Koçeri Kurt ve bedeni bulunamayan Abdülvahap Timurtaş'ın yanı sıra, İkram İpek, Servet İpek ve Seyithan Yolur hakkındaki kararlar da, özgürlük ve güvenlik hakkının kolluk kuvvetlerince ihlal edildiği olaylar olarak kitapçıkta yer aldı. Uzun gözaltı süresinden ötürü Türkiye'nin mahkûm olduğu Metin Dikme başvurusu da örnekler arasındaydı.

ÖZGÜRLÜKLERE MÜDAHALE

Polisin sivil hakların kullanımına karışmaması gerektiğinin altının çizildiği kitapçıkta, kolluk kuvvetlerinin demokratik haklara müdahalesine ilişkin Türkiye'den iki farklı örneğe yer verildi.

2000 yılında F Tipi cezaevlerine karşı yapılan bir gösteride polisin biber gazı kullanımının işkence yasağına, gösteri yürüyüşüne izin verilmemesinin ise toplantı özgürlüğüne aykırı olduğu savıyla başvuruda bulunan Oya Ataman'ı AİHM haklı buldu. Türkiye'deki sivil haklara müdahaleyle ilgili verilen diğer örnekse Özgür Gündem'in başvurusu üzerine AİHM'den çıkan mahkûmiyetti. 1992 yılında aralarında gazeteci Yahya Orhan ve yazar Musa Anter'in de olduğu 7 gazete çalışanının öldürülmesi ve gazete aleyhine yapılan kampanyaları değerlendiren AİHM, gazete yetkililerince talep edilmesine karşın koruma önlemleri almayan yetkilileri suçlu buldu. AİHM, kolluk kuvvetlerinin ifade özgürlüğünün korunması için gerekli önlemleri almamasından ötürü, eylemsizlik yoluyla ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini belirledi.