Yaklaşık 38 milyon 500 bin civarında bir nüfusa sahip olan Polonya, Avrupa Birliği'ne (AB) tam üye ada ülke olarak adı 1990'lı yılların sonunda açıklandığında, ‘Almanya’da iş piyasasını Polonyalılar işgal edecek’ şeklinde özetlenebilecek bir tepki oluşmuştu. Özellikle Hıristiyan Sosyal Birlik ve ve Hıristiyan Demokratların başını çektiği siyasi yapılanmaların Polonya eksenli ‘Almanlar işsiz kalacak’ söylemi, Polonyalı yurttaşların itibarlarını zedeleyecek kadar ileri seviyedeydi.

2002 yılında Polonya Başbakanı olan Leszek Miller, ülkesinin AB ile yürüttüğü tam üyelik müzakerelerinin 2002 yılı sonu itibari ile sonuçlanarak 2004 yılında tam üyelik statüsünü elde etme hedefini açıkladığı zaman, Polonya’daki resmi işsizlik oranı % 19 civarındaydı. Bu oran, AB üyesi ülkelerde, ‘Polonyalılar ülkemizi işgal edecek’ korkusunu körükleyerek gereksiz yere Polonyalı olanlara karşı önyargılar körüklenerek ırkçılık teşvik ediliyordu.

AB tarafından verilen resmi rakamlara göre, Polonya’da 2015 yılı işsizlik oranı % 7,99 oranındadır. AB üyeliği nimetlerinden faydalanarak işsizik oranını tam üyelik sonrası 10 yıl içinde yarılayan Polonya, ‘güçlüden aldığı güç’ sayesinde, şimdi yardıma muhtaç olan ve dolaysıyla güçsüz olan mültecileri müslüman oldukları için topraklarını almayacağını açıklayabiliyor.

Bugün bile Alman kamuoyunda çok yaygın bir şekilde Polonya’lıların ‘otomobil hırsızı’ olduğuna dair yaygın bir iftira vardır. AB üyesi sonrası elde ettiği maddi destek sayesinde ‘belini düzeltmeye’ çalışan Polonya, AB’nin ortak değerlerinden biri olan ‘güçlününü güçsüz ortağı desteklemesi’ prensibini müslüman mültecilere karşı izlediği politikasi ile hemen unutabiliyor.

1 Mayıs 2004 yılından beri AB üyesi olan Polonya, Almanya gibi AB’nin motoru konumundaki ülkelerin kamuoyu nezninde tam üyelik öncesi yaşadığı onca dışlayıcı ve rencide edici ırkçı davranışı, müslüman mültecilere karşı sergilediği utanç verici tutumu ile unutmuşa benziyor.

AB üyesi ülkelerin kendi aralarında mülteci alımı ile ilgili ortak bir politika üretme hususunda başlattığı görüşmelerde hep yan çizen Polonya, Almanya’nın dayatması ile oluşturulan ‘mülteci kotası’ çerçevesinde kendi payına düşen 7000 mülteciyi, müslüman oldukları için kabül etmeyeceğini açıkladı.

Polonya, Macaristan ve Slovenya gibi ülkelerin müslüman mültecilere karşı sergiledikleri ırkçı duruşun neden-leri- nedir?

Avrupa’nın sadece medeniyetin değil, aynı zamanda ırkçılığın da beşiği olduğu bir gerçektir. Bu gerçeğe ek olarak, Avrupa’nın Hıristiyan değerler üzerinde şekillendiği göz ardı edilmemelidir. İslam dinini siyasal amaçlı olarak kullanan ülkelerin ve o ülkelerin besledikleri terörist yapıların Avrupavari yaşam biçimini tehdit ettiği inancı Avrupa’da revaçta olan bir kanıdır. Bu kanıyı pekiştiren örnekler o kadar fazla ki bu kısa makalede saymakla bitmez. Avrupa’daki çağdaş yaşamı tehdit eden en somut örneklerin başında ise, Avrupalı’ya göre, siyasal İslamcı AKP ve onun lideri RTE’ın belirlediği siyasal İslam yaşam biçimi gelmektedir.

Nasıl yani? Açayım

Türkiye’de artık parlamenter sisteme dayalı çoğulcul bir demokrası değil de, tek bir kişi tarafından belirlenen Ortadoğu tipi ‘sandık demokrasisi’ olduğu için, yurttaşların da yaşam biçimini siyasal İslamın başı olan RTE tarafından belirliyor. 13 yıl içinde kimin edepli olup olmadığına tutun da, kimin kaç çocuk yapacağına dair konularda fetva veren RTE, Avrupa’nın nazarında sadece IŞİD’ı destekleyen ya da kendi halkına zulüm eden bir diktatör olarak değil, aynı zamanda Avrupa’da yaşayan yandaşları ile, Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da da çağdaş yaşamı tehdit eden uygulamaların mimarı olarak görülmektedir.

RTE dahil, siyasal islamın silahlı ve silahlı olmayan kanadı tarafından İslam adına müslümanlara yaşatılan zulüm, ve siyasal islam’ın yaşam biçimini herkese karşı dayatması, Hıristiyan dini mensubu insanlara karşı besledikleri kinleri ve soykırıma varan katliamları gibi benzer uygulamaların Avrupa topraklarına da siyasal islamcılar tarafından taşınacağı bahanesini, ya da gerekçesini ileri süren Polonya gibi ülkelerin mültecileri müslüman oldukları için ülkelerine kabul etmemesini haklı gösterir mi? Kesinlikle hayır!

Çözüm nedir?

Çözüm; mücadele etmektir! Tek tek sineklere karşı değil, bataklığı hedeflemelidir. Avrupa’yı, IŞİD gibi siyasal islamın silahlı ve AKP gibi bu 'silahlı kanadı besleyen' silahsız kanadın niyetlerinin, amaç ve hedeflerini duygusallıktan uzak doğru analiz ederek gerekeni yerine getirmektir, gerisi havanda su dövmektir.

23.11.2015