Avrupa ülkelerinde bugün, 4. ve 5. nesil olarak tanımlayacağımız göçmen gençler yaşamaktadır.

Yaşamış oldukları toplumların ayrılmaz bir parçası olsalar da, göçmen olmanın getirdiği yüklerden hala kurtulabilmiş değiller. Almanya başta olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri, onlara hala "yabancı" muamelesi yapıyor. Bu tavır da göçmen kökenli gençlerde ki, Avrupa toplumlarına dâhil olamama duygusunu, karşılıklı olumsuzlukları ve de ister istemez yabacı düşmanlığını ve milliyetçiliği besliyor. Dahası, içinde bulundukları toplumda horlandıkları, ötekileştirildikleri ve yabancı oldukları duygularına kapılıp, zaman zaman kendi kabuklarına çekilip gettolaşmaya yöneliyorlar. Böylece Almanya’daki ırkçı- milliyetçi saldırılar karşında genç göçmenler, nereye ait olduğunu yargılamaya başlıyor.

Göçmen kökenli gençlerin büyük çoğunluğunun burada doğup büyümelerine rağmen toplumda gereken kabulü görmedikleri duygusu ile baş başa kalıyorlar. Alman siyaseti göçmen gençlerinin toplumdaki yerini hala anlamış değil. Yanlış politikalar gençleri kendi kabuklarına çekilmeye zorluyor. İşyeri ve ev aramalarında hala yabancı oldukları için horlanıp, aşağılanıp ikinci sınıf insan muamelesine tabi tutuluyorlar. Yaşamın tüm alanlarında var olmalarına rağmen, göçmen olduklarından dolayı, hala toplumda kabul görmüyorlar.

Almanya bir göç ülkesi olmasına rağmen hala bazı çevreler, göçmenlere karşı önyargılı ve yabancı düşmanı tutumlarını bırakmıyorlar.

Geçmişte Rostock, Mölln, Solingen, Lübeck ve Hanau gibi şehirlerde, ırkçı, milliyetçi ve yabancı düşmanı saldırıları yaşadıklarında topluma ait olmadıkları duyguları daha da bir derinleşiyor. Böylece toplumdaki sosyal ve siyasal atmosfer önemli bir ölçüde olumsuz değişiklere uğruyor. Göçmen gençler arasındaki yüksek işsizlik oranı da genel ekonomik sıkıntıları beraberinde getiriyor. Daha da önemlisi, göçmen gençler, böylece ister kamusal alanda, isterse de özel iş yerlerinde ayırımcılığa tabi tutulduklarını görüyorlar.

Göçmen gençlerinin çoğunun Alman toplumuna eşit temelde katılmadıkları ve dahası, günlük yaşamda ayrımcılığa maruz kaldıkları görülüyor. Böylece topluma ait olamama gerçeğini yaşayarak, mevcut ilişkilerden uzaklaşmaya başlıyorlar. Alman toplumunun, onları hala kabullenmediği duygusallığı ile psikolojik kırılmalar içine giriyorlar.

Kısacası göçmen çocuklar ve gençlerin büyük çoğunluğu sosyalleşmelerini, önemli ölçüde farklı olan bir ortamda gerçekleştirmektedir. 

Göçmen geçlerin yaşamış oldukları topluma ait olmama duygusu, onları yaşamış oldukları toplum dışına sürüklüyor.

Burada tüm sorun göçmen gençlerinden kaynaklanmıyor. Daha çok Alman toplumunun, onları kabullenmekte zorlandığını görüyoruz.

Bir başka dikkat çekilmesi gereken nokta ise; son zamanlarda Almanya'nın büyük şehirlerinde açılan nargile barlarda ki gençlik, tehlikeli bir noktaya doğru sürüklenmektedir. Bu Nargile barlar, göçmen gençliği için âdete birer kurtarılmış bölge olarak görülmektedir. Çok sayıda nargile barlar, hafta içi ve hafta sonları dolup taşıyor. Sivil toplum örgütlerde çalışan gençler ise, parmakla sayılacak kadar az. Siyasi partilerde örgütlenen göçmen gençlerin sayısı daha da az.

Elbette ki son zamanlarda göçmen gençlerin, mesleki teknik okullarında sayıları çoğaldığını da belirtmek gerekir.

Yine unutmadan belirtelim ki 2000 yılında doğan göçmen gençleri, Almanya, çifte vatandaş olarak tanıyor.

Göçmen gençlerinin çifte vatandaş olarak tanınmaları ve bu haktan yararlanmaları oldukça önemlidir. Çifte vatandaşlık hakkına sahip olan göçmen gençlerin, bu haklardan faydalanarak toplumda daha iyi yerlere gelmeleri için çetin bir mücadele vermeleri gerekiyor.

Gençlerin saydığımız tüm olumsuzluklara rağmen dışlanmalar ve horlanmalara karşı mücadeleci olmaları ve bu toplumların ayrılmaz birer parçası olduklarını hiçbir zaman unutmamaları gerekiyor.