Dünyayı saran Corona virüsü Türkiye’de de etkisini belirgin bir şekilde gösteriyor. Avrupa Birliği'nin Türkiye’ye seyahat uyarısının kaldırmama nedeni sadece Corona virüsü değil. Bu konuda çok sayıda nedenleri olduğunu söyleyebiliriz.   

Yıllarca AKP hükümetinin, Avrupa Birliği'ne karşı uyguladığı yanlış dış politika, Avrupa Birliği'nin politik standartlarına, uyum yasalarına karsı ayak uyduramama bu nedenlerin başında gelir. Avrupa Birliği doğal olarak, insan haklarının Türkiye’de ayaklar altında olduğunu biliyor. Hukuksal uygulamalar olarak; siyasi tutuklulara karşı izlediği baskıcı politikanın insan haklarına aykırı olduğunu yakından izliyor. İnsan Hakları mahkemesinin, HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın ve Kavala’nın tutukluğunun kaldırılması yönündeki kararını Türkiye'nin uygulamaması, Avrupa Birliği'nin hoşuna gitmiyor.

Türkiye, yurtdışında yaşayan vatandaşlarının ülkeye döndüğünde muhalif görüşleri olduğu için tutuklamaktadır. Bunlar içinde, çok sayıda Alman vatandaşlığını hak etmiş insanlar bulunuyor. Hukuksal olarak tutuklama yetkisi olmadığı halde bazılarını rehin alıyor. Hâlbuki bu kişileri, istenmeyen insan olarak açıklayıp sınırdan geri çevirme olarak tutuklama hakka sahip. Bunu yapmadığı gibi, Türkiye’ye girenleri tutukluyor veya rehin alıp Avrupa Birliği ile yanlış pazarlıklar yapmaya çalışıyor.  

Geçmişte bir yıldan fazla die Welt muhabiri Deniz Yücel’i içeride tutsak tutup kendine has metotlar ile Almanya’ya karşı baskıcı politika izlediğini görüyoruz.

Bu durumdan dolayı Türkiye’ye gidecek turistler dahi tedirgin oluyor.

Bununla da kalmayan AKP hükümeti, yurt dışına gizli ajanlarını göndererek kendine muhalefet edenleri fişliyor.

Türkiye’nin yıllardır Avrupa Birliği asil üyesi statüsüne kavuşmak için gerekli olan Kopenhagen kriterlerine uymadığı biliniyor. Türkiye için Avrupa Birliği kriterleri içinde Kürt Alevi sorununu demokratik yollardan çözümü önerildi. Kıbrıs sorununda Yunanistan ile anlaşıp ve sorunun her iki halkında yararına çözümü istenildi. İşkencenin demokratik bir ülkede olmaması gerektiği hatırlatıldığı halde, Türkiye’de hâlâ insanlara işkence yapılıyor.

Türkiye’ye, 1915 1916 yıllarında 1,5 milyon Ermeni yurttaşın soy kırımına uğramasını kabul etmesi önerildi.

 Aynı zamanda 1938 Dersim katliamını, soykırım olarak kabullenip ve Dersim halkından özür dilenmesi ve bedelinin ödenmesi bekleniyor.

Türkiye'nin Avrupa Birliği standardına uygun, demokratik ve sivil toplum anlayışına derhal geçilmesi öneriliyor.

AKP bunlardan hiçbirini yerine getirmedi. Ortağı MHP ise, bir yanda faşizan bir şekilde Türklerin demokratik haklarını kısıtlarken diğer yandan, Kürtlere karşı bir soy kırımı politikası izliyor. Türkiye’de o kadar suçsuz yere insan tutuklandı, mesleğinden el çektirildi ki bunlar yüzbinlerce insandan oluşuyor: Emekli maaşlarına ve mallarına el konuldu, hapishaneler doldu ve bir kişilik koğuşta 15-20 kişi nöbetleşe uyuyorlar. 

Tüm bunlara rağmen, Türkiye'nin yurtdışından Turist beklemesi ve Avrupa Birliğinin seyahat uyarısını bekler hale gelmesi utanç verici bir olgudur.

Avrupa’da ki sağduyulu kamuoyu bunları her gün çarşaf çarşaf yazıyor ve halkı bilinçlendiriyor. Avrupa Birliği'ndeki insanların böyle bir ülkede tatil yapmaları pek hoş görülmüyor. Avrupa Birliği’nin, bu durumda halkını ve sağduyulu kamuoyunu bilgilendirmek için bir çaba içine girmesi onun çok doğal hakkıdır.

Türkiye'deki AKP ve MHP iktidarının, Avrupa Birliği ile diyaloğa geçmesi için yeniden parlamenter sisteme dönüp, faşist uygulamalarına son vermesi gerekiyor.