Artık ana haberlerin günlük konusu olan şiddet olayları ister istemez herkesin bu konuda düşünmesine, kaygı duymasına ve çözüm aramaya başlamasına sebep oluyor. Derken bir çok insan bazen yaşananlar karşısında kendini yetersiz ve yeteneksiz görmeye başlıyor. Tatsız bir durum… Özellikle çocukları ergenlik yaşında olan anne babalar onları koruyabilmek, şiddetten uzak tutabilmek için bir arayış içinde.

Bildiğimiz gibi bu şiddet haberlerinin en ürpertici olanları kendini islami bir örgüt olarak tanımlayan terör organizasyonu IŞİD'in eylemleri.

IŞİD eylemleri yaklaşık iki buçuk yıldan beri tüm dünyayı meşgul eder nitelikte. Bu terör organizasyonunun uluslararası boyutu, ekonomik, politik ve askeri bileşenleri, yarattığı savaş, katliam ve göçten dolayı yüzbinlerce ailenin içinde bulunduğu yıkım ayrı kategorilerde ilgilenilmesi ve anlaşılması gereken konular. Ama bu durumun başka bir boyutu daha var ki o da, Avrupa´da bir göç kültürü içinde yaşayan müslüman aileleri doğrudan ilgilendiriyor. Çünkü bu ailelerin çocukları IŞİD'in propaganda yaptığı hedef kitlesini oluşturuyor.

Ruhr bölgesinde anne-babalara gençlerin bir terör örgütüne nasıl sempati duyduklarına ya da duyabileceklerine dair bir sunum yapmam gerektiğinde, IŞİD´in bazı propaganda materyallerini izlemek, dinlemek ve okumak durumunda kaldım. Dikkatimi çeken kullanılan propaganda dilinin gerçekten bir çocuğa anlatılır gibi, açık, sade ve anlaşılır olmasıydı. Ders verir gibi ama son derece manipülatif, ikna edici bir biçimde, metafarlar kullanılarak, İslam'ın dolayısıyla Kuran´ın tek ve mutlak din olduğu, Kuran'ın kurallarına uymadan yaşayan herkesin kafir olduğu anlatılıyordu.

Avrupa'da çoğu en az iki dilli, rasyonal bir eğitim sistemi içerisinde yetişen gençlerin, bu propagandadan nasıl olup da etkilenebildikleri üzerine kafa yorduğum bir sırada, başka bir video kaydına rastladım. Frankfurt'ta oğluyla birlikte yalnız yaşayan genç bir anne, oğlunun IŞİD'e nasıl katıldığını ve kısa bir süre sonra onun ölüm haberini aldığını anlatıyordu. Evlat sahibi olan herkesi üzecek bu hikayeyi dinlerken bir cümle dikkatimi çekti. Anne şunu söylüyordu:

„Gitmesin diye onunla birlikte sokakta Kuran bile dağıttım.“

Aslında tek başına bu cümle tehlikenin nerede başladığını açıklıyor. Ateşle oynayan çocuğumuzun yanına oturup, onunla birlikte ateşle oynamak gibi bir şey... Hem de o ateşe gittikçe daha çok yaklaşırken ve oyunun kurallarını kendisi koymuşken…! İşte bu ateşin adı sadece IŞİD değil, aynı zamanda radikalleşmedir. Peki radikalleşme nedir?

Radikalleşme; bir insanın yüce gördüğü bir değerle kendini özdeşleştirip, aynı değeri savunan başka insanlarla bir araya gelerek, o değeri savunmak ve yaymak adına başkalarının haklarına müdahale etmesi ya da etmek istemesi demektir.

Bu tanımdan yola çıkacak olursak, dikkat etmemiz gereken şu sıralama radikalleşmeyi anlamamız açısından önemli:

1) Yüce bir değer: Bu yüce değer, bayrak, din, kutsal kitap, vatan, millet, ideoloji...vs. olabilir.

2) Kendini yüce değerle özdeşleştirme: İnsan yukarda sayılan değerlerin biriyle ya da bir kaçıyla o kadar yoğun meşgul olur ki, bir süre sonra tanınmayacak kadar kendinden uzaklaşır.

3) Aynı değerlere sahip olanlardan oluşan bir grup içine girme: Yüce değerle özdeşleşen insan kendisi gibi düşünenlerle birarada olduğunda ilizyon yaşar ve tek mutlak doğrunun sahip olduğu bu değerler olduğunu sanmaya başlar.

4) Grup dışında kalan insanlara bu değerleri zorla dayatmaya çalışma: Gerek grup içinde gerekse grup dışında kalan başka insanlara kendini ispatlayabilmek için bu değerleri ateşli bir biçimde savunur, yaşadığı ilizyonu çevresindeki herkesin kabul etmesini ister. Başka görüşlerle ilgilenmez, hoşgörü göstermez. Kendine uymayanı etkisiz hale getirmek ya da ortadan kaldırmak ister.

Anlaşılacağı gibi radikalleşme dört aşamada gerçekleşen bir süreç olarak değerlendirilebilir. Dikkatli anne babaların çocuklarındaki bu değişimi farketmesi elbette mümkün. Ancak bunu farkettikten sonra nasıl bir tutum gösterecekleri çok daha önemli. Çocuklarımızı tehlikeden uzak tutabilmek, ateşten koruyabilmek için hepimizin bildiği uyguladığı bir yöntem vardır. Ancak eğer tehlikeyi biz bilmiyorsak ve ona karşı kendimizi bile koruyamıyorsak bir yerde yanlış yapma, hatta çocuğumuzla birlikte yanma ihtimali yüksektir. Doğru çözüm ancak anne babaların farkındalığı ve doğru yerden doğru yardımı almasıyla bulunabilir.

Terör örgütünün propaganda ağı, camilerde, gençlik merkezlerinde, derneklerde, hatta sokakta bile karşımıza çıkıyor. Henüz hayatını kurmamış olan ve aitlik sorunu yaşayan gençler ister istemez bu tür propagandalardan etkilenebilir. Eğer onlar kendilerini ifade edebilmek için bir „dava“ uğruna ölmeyi göze alabiliyorlarsa, bu aynı dava uğruna „öldürmeyi“ de göze alabilecekleri anlamına gelir. Bu yanıyla çocuklar sadece kendilerini tehlikeye atmıyorlar, toplum içinde de bir tehlike haline geliyorlar demektir. Anne babaların hem çocuklarına hem de topluma karşı sorumluluğu düşünüldüğünde, yapmaları gereken, çocuklarının ateşe yaklaştıklarını farkettikleri anda onu oradan uzaklaştırmanın yollarını aramaları, gerekirse profesyonel yardım almak için konuyla ilgili kurumlara başvurmalarıdır.

Bu arada şunun altını çizmekte fayda var; „yüce ve kutsal“ olarak kabul edilen bütün değerler insanların kendi ürettikleri soyut kavramlardır. Yani insanın doğasına uymayan, mutlak olmayan bu değerler için ne ölmek ne de öldürmek „caiz“´dir.

Köln, 06.12.2016