Tanrıça Kibele'nin adı M.Ö. 7. yüzyıla ait Frig yazıtlarında karşımıza çıkıyor. Bununla birlikte, Ana Tanrıça'nın vatanı Anadolu'da konumlanan Frigya'dır. Farklı uygarlıklarda ise başka isimler ile var olmuş. Kibele “ana tanrıça”, “Tanrıça ve Tanrıların Anası” olarak kabul edilen ve istisnasız saygı gören bir ilah olmuş.  

İnsanlar tarafından büyük saygı ve bağlılık duyulan bu tanrıçaya dair bulgular geniş bir bölgeye yayılıyor. Kibele, antik Frigya'nın en kalıcı miraslarından biri olmakla birlikte, bu önemli Frig tanrıçası hakkında kendi topraklarında pek az şey biliniyor.

Mitolojide hiçbir tanrı ya da tanrıça, Ana Tanrıça kadar çeşitli adlarda adlandırılmamış. Bu ad ve sıfat çokluğu, Ana Tanrıça'nın çeşitli topraklarda ve kültürlerde bir nitelik kazandığını kanıtlamaya yeter bence.

İnanna, İştar, Kubaba, Kibele, Kibele, Hepat, Marienna, Arinna, Isis, Lat, Rhea, Artemis, Venüs. Ana Tanrıça’nın değişik adlarıdır.

Karakterlerin adı ne olursa olsun, ana tanrıça betimlemesinin varoluş, üretkenlik ve süreklilik isteğini simgelediğini görüyoruz hep. Yüce ve sonsuz tacın sahibi Kibele’nin en önemli özelliği ise evrensel analığı ve bereketi simgelemesi olmuştur. Bitkilerin egemenidir, yabani ve evcil hayvanların, dağların, ormanların ve tüm Tanrılar'ın anasıdır. Doğurganlığın, yaşamı korumanın ve onu sürdürebilir kılmanın becerisinde kadına gönderme yapılan nitelikler ve öykülerde o, doğanın gücünü ve bolluğunu yine doğaya ve onun içinde evrilen insana sunar.

‘Doğa Ana’

Bir zamanlar dünyada yaygın olarak bütün bölgelerde görülen bir Ana Tanrıça inanışı var olmuş. Modern zamanlarda bile “Doğa Ana” olarak karşımıza çıkan bu küresel inancın temeli Anadolu topraklarına dayanıyor. Ancak Ana Tanrıça bir çok topraklarda ve kültürlerde bir hayli dallanıp budaklanmış ki mevzuyu bir tek noktada toplamak, elde edilen verilere bir açıdan bakıp yorumlamak çok zor gözüküyor.

Kadın’ın geldiği nokta: Binlerce yıl öncesinde yalın ve bir o kadar da etkili anlatımlarla şekillenen Tanrıça Kibele, duyarlı tüm insanları etkileyen bir simge olmuş. Geçmişteki inançlarda kadını yüceltme, kadına tapma ve hatta ibadet etme varken; bugün gelinen noktada: Maddecilik anlayışının şekillendirdiği çarkların arasında kalan kadın; üretkenliğini, asaletini, saygınlığını, kadınlığını, onurunu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Herşeyin kaynağı, doğa ana: Kadın, yaşadığı neolitik çağ boyunca, baskıcı ve otoriter olmayan bir görev üstlenmiştir. Bu dönemden günümüze dek gelişen toplumsal düzen, kadın yapısının ataerkil toplum yapısına doğru evrilmesinin koşullarını yaratmıştır. İnançlar sistemi, ataerkil düzenin ideolojisini de şekillendirmiştir.

Günümüzde Tanrı: Cinsiyeti olmayan Tanrı'nın, cinsiyetinin erkek gibi gösterilmeye çalışıldığı günümüzden, eskilere, bir zamanlar cinsiyetinin kadın, isminin de Kibele olduğu günleri hatırlatmak istedim.

Anadolu'da verimli toprakları, güzel iklimi, tabiatın cömert davrandığı bitki örtüsüyle üretkenliğin sembolü olarak görülüp tapılan kadın; kurak iklimlerin, çöllerin, yaşam şartları zor olan coğrafyaların efendisi şimdi erkek tanrıya bıraktı hakimiyetini.

Tanrıça figürlerinden ana tanrıça kültüne uzanan toplum düzeninde insan daha mı mutluydu bilemiyorum, ama ataerkil toplum düzeninde kadınların durumu içler acısı bunu görüyor ve yaşıyoruz.

Zaman ilerledikçe ve yaş aldıkça hayatı ve bakış açımızı sadeleştirmeyi öğreniyoruz ve kendimizi ifade ederkende daha basit ve lafı dolandırmadan dile getiriyoruz. İşte bende lafımı çok dolandırmadan şunu söylemek istiyorum. Günümüzde Tanrı'nın cinsiyetini erkek yapan ve kadını ikinci sınıf insan statüsüne sokan anlayışı görüyoruz. Ne zaman ki; Tanrı'nın cinsiyetinin olmadığı, kadın ve erkeğin birbirini tamamlayan eşit iki parçasından biri olduğunun kabul edildiği bir gün olacak; İşte ben o zaman Tanrı'nın adil olduğuna inanacağım.