Hamburg ATİK(Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu) ile ADHK(Avrupa Demokratik Haklar Konfederasyonu) bileşenleri tarafından organize edilen panel Hamburg ATİK derneğinde gerçekleştirildi.

Panele konuşmacı olarak Türkiye'den Av.Ercan Kanar, ATİK Eşbaşkanı Zeynep Çalışkan ve ADHK temsilcisi Durmuş Kurt katıldılar.

Cezaevi katliamlarında yaşmını yitiren siyasi tutsakların anısına yapılan bir dakikalık saygı duruşundan sonra 15 dakikalık bir sinevizyon gösterimi yapıldı.

Panelin Türkiye'den davetli konuşmacısı Av. Ercan Kanar, "Cezaevleri tıka basa doludur. Dünyanın hiç bir yerinde olmadığı kadar Türkiye'de miletvekili, gazeteci ve avukat tutukludur. OHAL yasaları ile ülke adeta açık bir cezaevine dönüşmüş durumdadır. Devlet tutuklunun hem ruhunu hem de bedenini teslim almak istiyor." dedi.

TEK TİP ELBİSE DATAMASIYLA TUTSAKLAR İRDESİZLEŞTİRİLMEK İSTENİYOR

Panelin ilk konuşmacısı olan ATİK Eşbaşkanı Zeynep Çalışkan cezaevlerinde dayatılan Tek Tip Elbise uygulamasının toplumun tüm ilerici katmanlarına karşı geliştirilecek olan bir saldırınn habercisi olduğunu belirterek şunlara değindi:

"Hapishaneler tarihini sınıf mücadelesinden ayrı ele alamayız.Egemenler kendi egemenliklerini toplum içerisinde perçinlemek için ilerici,aydın ve sosyalistleri hapishanelere atıyor. Bununla sisteme karşı geldin mi, senin de sonun bu olur algısı yaratılmaya çalışılıyor.Toplumsal kıyımlarda öldüremediklerini hapise atarak bir nevi bunları ıslah etmek istiyorlar.Bu topluma bir mesajdır. Cezaevlerinde de baskı ve terörün dozajını sürekli artırarak toplumsal muhalefetin önünü kesmek istiyorlar.Tek Tip Elbise dayatması ile tutsakları iradesizleştirmek istiyorlar. İnsanlardaki güven yitimini en üst seviyeye tırmandırarak ideolojik kırılmada hedefleniyor aynı zamanda."

Tek tip elbise dayatmasına verilen cezanı bir parçası olarak görüldüğüne dikkat çeken Çalışkan, 12 Eylül faşizan uygulamalarını aratmayan uygulamaların bugün AKP hükümeti tarafından cezaevlerinde uygulandığını belirtti. AKP ve Erdoğan'ın tüm Türkiye'yi açık bir cezaevine dünüştürmeyi hedeflediğni söyleyen Çalışkan, tüm bu faşizan dayatmalara karşın devrimcilerin ve ilericilerin dayanışmayı büyütmeleri gerektiğini söyledi.

KATLİAMLAR ÖNCESİ DEVRİMCİ GRUPLAR ARASINDA İTTIFAK SAĞLANAMADI

ADHK temsilcisi ve aynı zamanda 2000 yılının Aralık ayındaki "Hayata Dönüş"operasyonu adıyla gerçekleştirilen cezaevi katliamları yaşayanlardan Durmuş Kurt ise; egemen devletlerin yıllar boyunca katliam ve baskılarla toplumsal muhalefeti sindirmek istediğini ve Anadolu coğrafyasında bunun yüzlerce benzeri olduğunu belirterek devamında şunları dile getirdi:

"2000 yılının Aralık ayında devlet bir kez daha vahşi yüzünü güstererek cezaevlerine siyasi tutsaklara saldırdı.Bununla bir nevi 1996 yılındaki ölüm orucunun intikamını alınmak istenildi.Hayata Dönüş adını verdikleri bu operasyonlar sonucu bir çok insan katledildi.Bu saldırılarla aynı zamanda F tip cezaevlerini hayata geçirmenin provası yapıldı.Saldırılar öncesi cezaevlerindeki devrimci gruplar arasında bir ittifak sağlanamadı.Stratejik anlamda bir duruşun sahibi olabilseydik belki de bu kadar kayıplar yaşanmazdı."

Panelin son konuşmacısı Av Ercan Kanar'da devlet eliyle işlenen insanlık suçlarına değindi. Av. Kanar ise şunları söyledi:

"AKP iktidarı döneminde 78 cezaevi açıldı. Şu anda 231.000 insan tutuklu yada yargılanmaktadır. Bu sayı 13 ilin nufusu kadardır.Cezaevleri tıka basa doludur. Dünyanın hiç bir yerinde olmadığı kadar Türkiye'de miletvekili, gazeteci ve avukat tutukludur. OHAL yasaları ile ülke adeta açık bir cezaevine dönüşmüş durumdadır. Devlet tutuklunun hem ruhunu hem de bedenini teslim almak istiyor.Tutukluyu insanlıktan çıkarıp nesne haline getirmek istiyor. Kürt illerinde her şey valilere ve Kaymakamların insafına bırakılmış. OHAL ile Türkiye'nin geleceği adeta ipotek altına alınmış. HDP Eşbaşkanı sayın Demirtaş'ı mahkemeye bile getirmeye gerek görmüyorlar. Cezaevlerinde iletişim kısıtlı. İnsanların kendi anadilleriyle konuşması yasaklanmış. İnsanlar telefonda tekmil vererek konuşuyorlar.Yemeği niye az verdin demek bile ceza almana yetiyor. Kışın ortasında insanlar emniyetteki sorgulamalarından sonra sadece külotla cezaevlerine getirilmiş. Bu durum özelikle FETÖ davası sanıkları için geçerli . İnsanlara emniyetteki işkenceler yetmiyormuş gibi cezaevlerinde de dayak atılıyor. Ama insanlar bunları anlatmıyor.Yapılan avukat görüşlerinde ses ve kamera sisteminin yanısıra gardiyanlar da hazır bulunuyor. Haftada bir kere yapılması gereken avukat görüşleri 15 günde bir kez yapılıyor. OHAL yasaları ile insanların özel hayatları da didik didik edilyor. Kişilerin servetlerine el konuluyor. OHAL bölgesinde görev yapan memurlar için davalar açılmıyor. Her yönüyle Azerbaycan modeli faşist bir rejim hayata geçirilmeye çalışılıyor. 3 Milyon Kürd'ün hakkı ihlal edildi. Suç duyurusunda bulunduğumuzda ise Ankara başsavcısı tüm bunların devlet politikası gereği yapıldığnı söylüyor. Sivillerin hedef alındığı tüm saldırılar insanlık suçunu kapsıyor. İnanıyorum ki bu suçlara göz yuman savcılar da bir gün insanlık suçlarını ihlal suçundan yargılanacaklardır."

Mehmet Zahit Ekinci / Hamburg