Irkçılık Bir Düşünce Değil, Suçtur!, Irkçı, Faşist Örgüt ve Partiler Yasaklansın!, sloganlarına yer verilen açıklamada: "Yunanistan’da, Ukrayna’da, Macaristan’da ve şimdi de Almanya’da gelişen ırkçı, aşırı milliyetçi ve faşizan kitlesel hareketlere karşı yerli ve göçmenler olarak sokakları doldurarak, toplumsal karşıt mücadeleyi geliştirmeliyiz." denildi.

ATİF ( Almanya Türkiyeli İşçiler Federasyonu) adına yapılan açıklama şu şekilde devam etti: "Almanya’da ırkçılık çeşitli isimler adı altında güçlenerek gelişmektedir. Eylül ayında başlayarak, ilk önce Holiganların ırkçı eylemleri, daha sonra da kendilerini Avrupa’nın yurtseverleri olarak ortaya koyan, bilinen bütün ırkçı ve faşizan hareketlerinin toplamının içinde yer aldığı yeni bir hareket ortaya çıktı. “Batının İslamlaşmasına Karşı Yurtsever Avrupalılar” olarak ortaya çıkan ve kısaltılmış adı PEGİDA olan bu hareket; Dresden, Bonn, Düsseldorf gibi bir çok ilde Pazartesi günleri eylemler düzenlemektedir.

Aşırı sağcı ve ırkçı futbol holiganları ve PEGİDA gibi oluşumlar, sistemik bir kangren haline gelen ve yeniden yükselişe geçen faşizan düşünce ve eylem tarzının, gelişen toplumsal ırkçılığın son örnekleridir. “Biz halkız, Alman halkını biz temsil ediyoruz, Müslüman tehlikesine kaşı Alman halkını koruyoruz” gibi demagojik ve yalancı çarpıtmalarla Dresden şehrinde sokakları işgal edenler sıradan ve kendiliğinden gelişen bir kitle hareketi mensupları değiller. Üstelik Almanya’da Müslümanların en az tercih ettikleri ve somut olarak en az yaşadıkları Dresden gibi bir şehirde ‘Müslüman yayılmacılığı tehlikesi’nden bahsetmek abesle iştigal değil midir? Toplumsal gerçeklerle asla örtüşmeyen, homojen toplumlar yaratma istemleri öne sürerek veya ‘Yahudi, Müslüman, Siyahi veya Yabancı fobisi’ gibi çok tehlikeli düşünce ve hissiyat tarzları yaratarak, toplumu birbirine düşman etmeyi hedeflemektedirler. Emekçi halk kitlelerin beyinlerini zehirleyerek ve yapay toplumsal algılar yaratmak istiyorlar.(...)

İstihbarat ve güvenlik birimleri, bürokratlar ve bazı politikacıların desteğiyle NSU’nun yıllarca örtülü ve yönlendirmeli bir şekilde göçmenlere ve göçmen kökenlilere yönelik seri katliamlar yapmış olması, bu devletin derin özü içindeki ‘kirli ve tehlikeli ilişkiler ağı’na işaret ediyordu. Bu kirli ve tehlikeli ilişkilerden arınmak şöyle dursun, sistemik güçler yeni biçimler, yeni taktikler ve yöntemler geliştirerek özellikle emekçi kitleler içinde ve orta kesimin alt gelir tabakaları içinde ırkçılık zehrini yüksek dozlu aşılamaya devam ediyorlar. Emperyalist-kapitalist ülkelerde giderek büyüyen ”eskisi gibi yönetememe krizleri” egemen güçleri giderek dümeni daha fazla sağa kırmakta buluyorlar. Bu sistemik ama örtülü güç odakları ırkçı ve faşizan düşün ve eylem tarzına medyatik ve kitlesel olanaklar sunarak onları fikirsel kundakçılar olarak sokaklara itiyorlar."