Yaşar Aydın

Bugün Almanya'da Aşağı Saksonya'da yapılacak olan eyalet meclisi seçimleri iki bakımdan önemli.

Bir, eyalet seçimlerini Almanya Sosyal Demokrasi Partisi'nin (SPD) kazanması durumunda iktidardaki koalisyon ortakları Hıristiyan Demokratik Birlik/Hıristiyan Sosyal Birlik partileri (CDU/CSU) ve Hür Demokrat Parti (FDP) genel seçimlere sekiz ay gibi kısa bir süre kala Almanya Federal Konseyi'ndeki çoğunluğunu kaybedecek. Bu da yeni yasa çıkarırken iktidar partilerinin elini bir hayli zorlaştıracak.

İki, bu seçimler genel seçimlerin bir nevi provası, seçimleri kazanan parti veya partiler genel seçim öncesi moral kazanmış olacaklar.

Sadece Almanya'nın kaderi belirlenmeyecek...

Eylül ayında yapılacak olan genel seçimler ise hem Almanya, Avrupa Birliği (AB), Alman sosyal demokrasisi hem de Türkiye ve Türkiyeli göçmenler için son derece önemli.

Almanya için önemli, çünkü son on yılın politikaları işsizliği kontrol altına almakla birlikte, yoksulluğun artmasına, gelir dağılımını biraz daha bozulmasına ve sosyal hakların ciddi biçimde kısıtlanmasına yol açtı.

Almanya'da son 20 yılda işçi ücretleri ve memur/sözleşmeli personel aylıkları diğer ülkelere (örn. Fransa) kıyasla çok az arttı, hatta birçok sektörde reel olarak geriledi.

Bunun sonucu ise iç talebin gerilemesi oldu, bu da Alman sanayisinden çok diğer Avrupa Birliği üyesi ülkelerin (Yunanistan, İspanya, Portekiz vs.) sanayi ve hizmet ürünlerine olan talebi de kısıtladı.

Yunanistan ve diğer Akdeniz ülkelerinin içine düştüğü iktisadi krizin bir nedeni de budur. Bu politikaların terk edilmesi ise ancak iktidara SPD ile Yeşillerin (Die Grünen) gelmesi ile mümkün.

Avrupa için önemli, çünkü Almanya AB'nin en etkin ülkesi ve AB bazında iktisadi politikaların kararlaştırılmasında nerdeyse tek belirleyici. Şansölye Merkel şu ana kadar AB için sıkı bir kemer sıkma politikasını savuna geldi ve seçimleri kazanması durumunda bu yönde bir değişiklik yapmayacağı kuvvetle muhtemel.

Dolayısıyla Almanya'daki genel seçimlerde bir ölçüde AB'nin içinde bulunduğu krizden nasıl çıkılacağı, ne tür politikaların uygulanacağı da kararlaştırılacak: Kemer sıkma politikalarına devam mı edilecek, yoksa örneğin iç talebin artırılmasına yönelik tedbirler de alınacak mı? Sıkı ücret politikasına devam mı edilecek, yoksa ücretlerin artmasına ve ülkeler arasındaki farkın kapanmasına olanak sunulacak mı?

2013'deki genel seçimler Alman sosyal demokrasisi için önemli, çünkü geleceği biraz da bu seçimlere bağlı. Dört yıl önceki seçimlerde SPD yüzde 20'lerde kalmış, bu da partinin geleceği hakkında tartışmalara yol açmıştı. SPD oylarını artırıp, başbakan çıkarabilecek bir kitlesel sol parti olarak kalabilecek mi, yoksa oy kaybı devam mı edecek?

Oy kaybının devam etmesi ya da yüzde 30'ların çok altında kalması durumunda seçmenleri sonraki seçimlerde Yeşiller'e ve Sol Parti'ye (Die Linke) yöneltebilir.

Bu durumda Alman sosyal demokrasinin içinde bulunduğu yapısal krizin daha da derinleşeceği tahmin edilebilir. Sözünü ettiğimiz yapısal kriz sonraki yazılarda etraflıca ele alınacaktır.

Türkiye için önemli çünkü SPD ve Yeşiller Türkiye'nin AB üyeliğinden yana. Bu iki partinin iktidara gelmesi durumunda Almanya dış politikası geçmişteki eleştirel, fakat aynı zamanda olumlu, yani AB-Türkiye yakınlaşmasına katkı sunan çizgisine yeniden dönecektir.

Bu da Türkiye'de durma noktasına gelmiş olan demokratikleşmenin yeniden canlanmasına katkı sunacaktır. Ve Türkiyeli göçmenler için önemli, çünkü bu iki parti çifte vatandaşlığı savunuyorlar.

İktidar değişikliği mümkün mü?

Genel seçimlerde iktidar değişikliği matematiksel olarak mümkün olsa da şu anki durum itibarıyla pek gerçekçi görünmüyor. FDP'nin kamuoyu yoklamalarında yüzde beşin altında olması şu anki hükümetin hanesine yazılan bir eksi. İkinci bir eksi ise kamuoyu yoklamalarında Yeşiller'in yüzde 13'lerde ve SPD'nin yüzde 30'larda olması.

FDP'nin meclise girememesi durumunda ve SPD ile Yeşiller'in oylarını sadece 2-3 oranında arttırmaları iktidar değişikliği için yeterli olacak. Ne var ki seçmenlerin yüzde 65'i başbakan olarak Şansölye Merkel'i tercih etmektedirler, bu da Merkel'in hanesine yazılan en güçlü artı.

Ancak daha da önemlisi, SPD'de uların bir türlü durulmaması. Başbakan adayı Steinbrück ciddi bir güvensizlikle karşı karşıya ve popülaritesi aday gösterildiği Kasım ayından bu yana hızla gerilemekte.

Önce verdiği konferanslarda aldığı yüksek ücret tartışma konusu olmuş, sonra Almanya'da başbakanlık maaşının düşük olmasından yakınması tepki çekmiş, en son ise ThyssenKrupp denetim kurulu üyesi iken siyasal yardım konusunda verdiği sözlerle gündeme gelmiş olması adeta bardağı taşırmış durumda.

SPD'nin ve Steinbrück'ün rüzgârı tersine çevirmesi pek olanaklı görünmüyor. Ayrıca hem SPD tabanında hem de Yeşiller nezdinde Steinbrück'ün adaylığı tartışma konusu. Olası bir aday değişikliği ise ancak Aşağı Saksonya seçimleri sonrasında gündeme gelecektir.

Steinbrück'ün yerine Hannelore Kraft'ın adaylığı hem SPD parti tabanına bir canlılık getirebilir, hem de seçmenler bazında yeniden bir heyecan dalgası yaratabilir.

SPD yönetimi böylesi radikal bir karar alarak gelişmelerin seyrini değiştirebilecek mi? Bekleyip göreceğiz. Alman sosyal demokratlarını kuşkusuz hareketli günler bekliyor. Bianet

Dr. Yaşar Aydın - Araştırmacı ve Öğretim Üyesi / Hamburg Üniversitesi