Gazeteci-yönetmen Osman Okkan ve Halil Gülbeyaz'ın hazırladığı ve yaklaşık bir saat süren belgesele göre cemaatin dost islamcılar olup olmadığı sorgulandı. 

'FETHULLAH GÜLEN CEMAATİ HALA YOK OLMADI' 

Belgeselde yer alan bilgilere göre 'Gülen cemaati 2016 yılına kadar Erdoğan rejiminin en önemli ayağıydı, bugün ise bir numaralı devlet düşmanı olarak görülmektedir. Askeri darbe girişiminden sonra binlerce cemaat yanlısı takip edildi, cezaevlerine gönderildi ve birçoğu da özellikle Yunanistan ve Almanya'ya yurtdışına kaçtı. Buna rağmen cemaat hala yok olmadı'. 

Gülen cemaati kendilerinin ifade ettiği gibi barışçıl ve eğitim değerlerini temel alan bir hareket mi yoksa radikal bir oluşum mu? belgeselde Gülen cemaati yanlıları gazeteciler, cemaatten ayrılanlar, cemaatçi işadamları ile cemaati eleştiren Artı Gerçek Genel Yayın Yönetmeni Celal Başlangıç, gazeteci Can Dündar, gazeteci Aydın Engin, Sol Parti Federal Milletvekili Sevim Dağdelen ve cemaatin bir dönem hedefinde olan 'İmamın Ordusunun yazarı' HDP Milletvekili gazeteci kökenli Ahmet Şık'ın görüşlerine yer veriliyor. 

ALMAN RESMİ DAİRELERİ CEMAATE ELEŞTİRİ İLE BAKIYOR 

Belgeselde yer alan bilgilere göre 'Yakın zamana kadar cemaat Selefilere ve diğer İslamcılara demokratik bir alternatif olarak kabul edildi. Ancak son zamanlarda, Federal Dışişleri Bakanlığı göçmen stratejileri ve hareket içindeki "organize suç belirtileri" konusunda endişe duydukları ve Almanya'da kritik gazetecilere yönelik hedeflenen eylemler başlatıldığından dolayı Alman resmi daireleri yetkilileri Gülen cemaatine eleştiri ile bakmaya başladı. Almanya'yı Avrupa merkezi olarak seçen Gülen hareketi, radikal bir tarikat ve Avrupa'ya yönelik bir tehdit mi, yoksa kendilerinin iddia ettiği gibi eğitim ve uluslararası anlayışı temel alan barışçıl bir kurum mu? Belgesel bu konuda ipuçları aramak istemekte, cemaat temsilcileri ve cemaat eleştirmenleri ile konu irdelenmektedir.

Berlin'deki Bilim ve Politika Vakfı'ndan (SWP) Günter Seufert, Gülen cemaatinin amacının sadece parlamentoda bulunmak ve hükümet kurma taleplerinin olmadığını; aksine asıl amaçlarının devletin organlarını ele geçirmek olduğunu belirtiyor.

Gazeteci Can Dündar belgeselde şöyle diyor: 'İki tarafın da savaşıyla kirli çamaşırlar ortaya serildi. Biz de bunları öğrendiğimiz için kazanan biz olduk. Karşılıklı haklarındaki dökümanlar ortaya serilince devletin çöplüğe dönüştüğünü görmüş olduk'.

Gazeteci Celal Başlangıç, cemaatin asıl amacının devletin en önemli kurumlarını ele geçirmek olduğunu belirterek, özellikle solcular ve Kürt aydınlar hakkında bugün yürütülen davaların ve hazırlanan iddianame / soruşturmaların cemaatçi savcılar tarafından hazırlandığına ve yine cemaatçi güvenlik birimleri tarafından muhaliflere kumpaslar kurulduğuna dikkat çekiyor.

Gazeteci Ahmet Şık: Gülen cemaatinin polis, emniyet, adalet ve gizli servis gibi devletin tüm yapısına sızdığını belirterek, cemaat ile Erdoğan hükümeti arasında zoraki evlilik yapıldığı ancak 'mal paylaşımı' yani devletin paylaşımı gerekçesiyle bu evliliğin bozulduğunu söylüyor.


Sol Parti Federal Milletvekili Sevim Dağdelen de, Gülen cemaatini tehlikeli görmekle birlikte cemaatin devletin içine tam anlamıyla sızma amacının bulunduğuna dikkat çekiyor.

Belgeselde daha önce cemaatten ayrılan biri hareketi şu şekilde yorumluyor: 'Gülen cemaati cami yerine, okullar inşa edilmesini savunuyordu. Bu anlamda başlangıçta herkese olduğu gibi, bana da masum bir hareket olarak gelmişti. Özellikle eğitim kurumlarında, Işık okullarında seçilmiş öğrenciler hedefe götürmek için yetiştirilmekte ve cemaat eğitimi doğrultusunda bilgiler verilmektedir ve daha sonra bu kişiler devletin çeşitli organlarına yerleştirilmektedir. 1999 yılından sonra cemaatin açıkça laik devlet organlarına sızma girişimde olduklarını gördüm ve bu nedenle hareketten ayrıldım.'
 

Türkiye'den kaçanlara kapsamlı yardım


Belgesele göre, Almanya'daki "Hizmet" kuruluşları ( Augsburg’daki Anker Zentrum gibi) Türkiye'den kaçan ve aralarında eski memur, öğretmen iş insanları, gazeteciler, bürokratların da bulunduğu binlerce yandaşına mülteci olarak geldiklerinde hemen yardım ediyor. BAMF verilerinden çıkan sonuca göre Gülencilerin  iltica başvurularında kabul oranı oldukça yüksek. Örneğin Bayern eyaletinde ilticaya kabul edilen Gülencilerin oranı 2018 yılında 
% 18 iken, Kürt kökenli vatandaşlarda ise bu oran % 12 civarında. Süreci yakından takip eden gazeteci Stefanie Schoene’nin aktardığına göre bu oranın Gülenciler arasında yüksel olmasının nedeni, onların yüklü miktarda para ile gelmeleri, bürokratik kağıt işlemlerinin düzenli olması ve cemaat örgütlerinin Almanya’da onlara hemen kapsamlı hizmet sunması. Schoene’ye göre Gülen cemaat örgütleri Almanya’da sosyal alanlarda çok iyi örgütlenmiş durumda.

 

'TÜRK HAYALI'

Alman Tagesspiegel gazetesinde Manfred Riepe tarafından 'Türk Hayali' başlığıyla yayınlanan haberde belgesel ile ilgili olarak şöyle denildi: ' Ergenekon süreci ile 2007 yılında Gülen cemaatine ait polisler bir komplo ortaya attı. Bu temizlik operasyonu ile solcular, aydınlar ve laik spektrumdaki Kürtler kurgusal süreçlerde susturuldu. Bunlar arasında Ahmed Şık da yer alıyor. Şık, Gülen cemaatinin silahlı kolunu oluşturan bir yapılanma olduğunu yazmaya başladığı 'İmamın Ordusu' adlı kitap yayınlanmadan önce tutuklandı' denildi. 

Riepe belgesel ile ilgili gazetedeki yorumunda şu mesajı vermek istiyor: 'Gülen cemaati barışçıl bir islam cephesinin arkasına sığınarak, uluslararası bir kurumsal yapıya sahip, sıkı bir şekilde organize olmuş bir tarikat olduğunu gizlemektedir. Gülen cemaati gerçekten Batı uygarlığının laik kültürü ile diyalog istemiyor İslami ekonomik seçkinlerin temsilcileri de dahil olmak üzere esasen cemaat yanlıları paralel toplumdan köktendinci cihadist olarak görünmüyorlar. Bu ağ Almanya için ne kadar tehlikeli? Belgesel bu anlamıyla bu sorulara ışık tutuyor.'

SÜHEYLA KAPLAN