Alman ombudsman Barbara John: Alman güvenlik sistemine olan inancım yıkıldı
AZAMAT DAMİR BERLİN  

Almanya'da yakınları, Neonazi cinayetlerine kurban giden Türk ailelerin sorunlarıyla ilgilenen ombudsman Barbara John, Alman istihbaratıyla aşırı sağcı NSU terör örgütü arasındaki ilişkiyi ortaya koyan skandalların, güvenlik sistemine olan güvenini yıktığını söyledi. Poliste, göçmenlere karşı yapısal bir önyargı olduğunu ifade etti.

Almanya'da 2000-2006 yılları arasında 8'i Türk 9 göçmeni öldüren aşırı sağcı Nasyonalsosyalist Yeraltı (NSU) adlı terör hücresine yönelik soruşturmada ortaya çıkan skandallar gurbetçiler arasında Alman devletine ve emniyetine güveni sarstı. NSU'nun istihbarat tarafından takip edilmesine rağmen izini kaybettirmesi, istihbarattan sorumlu Federal Anayasa Koruma Teşkilatı'nın (BfV) Neonazi örgütüyle ilgili bazı belgeleri imha etmesi ve polisin, aşırı sağcı gruplara yönelik operasyonları önceden sızdırması gibi skandallar Alman yetkililerin de güvenlik güçlerine bakışını değiştirdi. Irkçı teröre kurban giden Türklerin ailelerinin sorunlarıyla ilgilenmekle görevlendirilen ombudsman Barbara John da bunlardan biri. John, Zaman'a verdiği mülakatta, kurban yakınlarını şüpheli sıfatıyla defalarca sorgulayan Alman emniyetinin, önyargı ile hareket ettiğini belirtiyor. Soruşturma sürecinde ortaya çıkan skandallarla da ülkenin güvenlik sistemine olan güveninin yıkıldığını ifade ediyor. Türk toplumuna yakınlığıyla bilinen John'un, geçen yıl kasım ayında Uwe Böhnhardt ve Uwe Mundlos isimli zanlıların polis tarafından yakalanmak üzereyken intihar etmeleriyle patlak veren Neonazi skandalına ilişkin değerlendirmeleri özetle şöyle:

NSU'nun ortaya çıkmasından bu yana yaklaşık bir yıl geçti. Bu konuyla ilgili çalışmalarınızla ilgili bilgi verebilir misiniz?

Öldürülen dokuz göçmenin yakınlarıyla ilgileniyorum. Çifte vatandaşlık sorunundan ev bulmaya, eğitim bursundan 8-10 yıl önce defin masraflarının kapatılmasına kadar çok çeşitli sorunları var bu insanlarımızın. Birçok konuda da yardımcı oldum. Yıllarca bu insanlarla kimse ilgilenmemiş, kurban değil fail muamelesi görmüşler. Bu açıdan bu suçlamaların yersiz olduğunun ortaya çıkması sevindirici. Ancak faillerin Alman aşırı sağcılar olması da teselli vermiyor. Hatta korkuları körükledi.

Bu olay sizi nasıl etkiledi?

Birçok kişi gibi bu olay beni de çok sarstı. Federal hükümetin görevlendirmesiyle işe koyularak ailelerle görüştüğümde Alman güvenlik sistemine olan güvenim yıkıldı. Böyle bir şeyi hayal bile edemezdim. Emniyet birimleri, kurbanların yakınlarından suçlu olduklarına dair ipucu çıkarmaya çalışmışlar, iki de bir köşeye sıkıştırıp utanç verici bir şekilde zan altında bırakılmışlar. Bu durum kurban yakınları için çok büyük bir yüktü. Şunu net bir biçimde belirtmeliyiz ki, eyalet emniyet birimleri, Federal Suç Dairesi ve (iç istihbarat birimi) Anayasayı Koruma Teşkilatları, yani emniyet teşkilatları yanlış iz sürerek başarısız bir çalışmaya imza attılar. Yanlış iz sürmenin sebebi ne olabilirdi? Belki de emniyet kurumlarında yapısal bir önyargı söz konusu.

Emniyet kurumlarında köklü bir reformdan bahsediliyor. Kurumların üst düzey yöneticileri değişti. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kurumların yöneticilerinin değiştirilmesi ne ifade eder ki? Onların görevi temsili, kurumu dışarıda temsil ediyorlar. Ama operasyonel iş yapanlar, soruşturmayı yürütenler hâlâ görevlerinde. Onlar hesaba çekilmiyor. Bu beni hayrete düşürüyor. Aynı hataların tekrarlanmasını önlemek için ne yapmalıyız? Asıl mesele bu kurumlardaki o tavrı değiştirmekte.

Emniyet birimlerinin yönetici pozisyonlarındaki değişiklikleri bu aileler nasıl algılıyor?

Dediğim gibi şeflerin değiştirilmesi çok şeyi değiştirmez. Tabii ki bu değişikliklerden haberdarlar. Diğer taraftan NSU'nun ortaya çıkmasından sonra aşırı sağcılarla ilgili dosyaların imha edildiğini öğrenince buna inanamıyor, şoke oluyorlar. Devlet kurumlarına güvenin yüksek olduğu Türkiye'den gelen vatandaşlar, Alman devletinin onları koruyacağına inanıyorlar. Ancak cinayetlerin aydınlatılmasında önemli ipucu verebilecek dosyaların da silindiğini öğrenince güvenleri sarsıldı. Babasını, eşini, ağabeyini, oğlunu öldürenlerin kim olduğunu ve hangi sebepten öldürüldüklerini bilmek istiyorlar. Olayın tamamen aydınlatılmasının bu aileleri bir nebze rahatlatacağını düşünüyorum. Birçok şey çalışmıyor. Göç toplumunda yaşıyoruz ama buna uygun profesyonel çalışabilecek polis ve emniyet birimlerimiz yok. Şimdilik yok.

Olması için neler yapılmalı?

Örneğin ben şunu önerdim: Bir göçmen kökenli şiddete maruz kaldığında 'aşırı sağcı, ırkçı ve yabancı düşmanı' motifin izinin sürülmesi standart hale getirilmeli. Örneğin 2004 yılında Keuptstrasse'deki bombalı saldırıdan sonra döneminin Federal İçişleri Bakanı Otto Schilly, saldırıyı aşırı sağcıların yapmadığını açıklamış, böyle bir saikin olduğuna dair ipucu bulunmadığını belirtmişti. Halbuki ipuçları vardı. Eğer bakan öyle bir şey diyorsa polis tabii ki bu izi sürmez. Örneğin memurluk yasasında değişiklik yapılmalı. Önceden aşırı sağcı oluşumların üyesi veya yanlısı olduğu ortaya çıkan memurlar için 'zamanaşımı' uygulaması kaldırılmalı. Emniyet birimlerinde aşırı sağcı, radikal görüşlü insanların çalışmalarına izin verilmemeli. Bu konu çok fazla gündemde tutulmuyor. Ben gündeme getirmeye devam edeceğim. Belki Meclis Komisyonu da gündeme getirir. Medya da gündemde tutmalı.

İstihbaratın dosya gizlemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Son gelişmeler de gösteriyor ki, çok şey gizleniyor. Kimse daha ne kadar gizli dosyanın mevcut olduğunu ve nelerin gizlendiğini bilmiyor ve ispat edemiyor.

Göreviniz sırasında Türk makamları sizinle irtibata geçiyor mu?

Hayır. Şimdiye kadar ne bir telefon ne de bir mail almışımdır.