Almanya devletiyle ile Türkiye rejimi arasında ortak birçok nokta bulunuyor.  

Her şeyden önce iki ülke, NATO’nun Avrupa’daki omurgasını oluşturuyor: biri teknik, diğeri fiziki olarak!    

İki ülkenin bir diğer ortak yanı, mültecilik ve göçmen ilişkisi üzerinde yükseliyor. Almanya’da en kalabalık yabancı halk Türkler! Fakat bu ilişkide en çarpıcı olan taraf bir başka yönde: Türkiye, Avrupa’ya mülteci akınını durduran bir Çin Seddi, bir dalgakıran yani kapı bekçisi rolü oynuyor. Bunun için öncelikle pazarlıklar yapılıyor ve bunun başını da Almanya çekiyor.   

Almanya-Türkiye arasında üçüncü bir ortaklık ise savaş sanayi üzerinde yükseliyor. Genel silah satışları yanında, Deniz Savaş sanayi ilişkisi dikkati çekiyor. Bakın, Die LINKE (Sol Parti) Eş Başkanı Janine Wissler, bu konuda ne demiş:  

“Evet. Almanya’dan Türkiye’ye büyük bir silah ticareti ve Erdoğan ile şu korkunç mülteci anlaşması var. Türkiye, Almanya’nın ayrıca NATO partneri. Bu açılardan Erdoğan’ın -kısmen aktif- desteklendiğini söyleyebilirim. Son yıllarda bu fotoğraflar azalmış olabilir ama Merkel’in Erdoğan’la futbol maçı izlediği, ne bileyim güvercin uçurduğu fotoğrafları da unutmamak lazım.” (Osman Oğuz, 09/ 09/21, Dosya haberleri)          

Almanya’nın siyasi karar mekanizmaları, birçok konuda, kapitalizmin bir gereği olsa gerek, Türkiye ile tahterevalli misali bir oyun içinde. Almanya, geçmişinde ki kanlı Nazi lekesinden hiç ders almamış gibi hareket ediyor. Alman devlet yönetimi, RTE iktidarının, Nazizm’in Türk-İslam versiyonun ilk hali olduğunu görmeyecek kadar, geçmiş ile arasına duvar örmüş bulunuyor.       

Almanya’nın nüfusunun beşte biri(1/5) göçmen kökenlidir. İlticacılar ve göçmenlere yönelik sosyal politikalar açısından, diğer AB ülkelerinden ileride gözükse de geçmişte olan yüksek statüsünü kaybetmiş gözüküyor: daha zayıflamış sosyal iyileştirmeler ve mültecilere karşı ön yargılar giderek artıyor. Dolayısıyla tüm olumlu sosyal açılımlar, bir yanıyla giderek zayıflıyor. Diğer yanda Erdoğan rejimiyle olan saklanamaz dostluklar artıyor. Türkiye’de tutuklanan veya pasaportlarına el konulan onlarca(Türk cezaevlerinde 61 Alman vatandaşı tutuklu, 58 kişi yurt dışına çıkış yasağı nedeniyle Almanya’ya dönemiyor.) Alman uyruklu Türk ve Alman vatandaşı ve de Almanya’da muhaliflere gösterilen tavırlar, gerçeklerin artık gizlenemediğini göstermektedir. Sanırım Almanya-Türkiye ilişkisinin bize sadece resmini değil, bilgisayarlı renkli tomografisini veren görüntüleri dikkatlice incelemeliyiz.  

Bu incelemeyi yaptığımızda korkunç bir gerçekle karşılaşıyoruz: Alman devletini yönetenler, kendi kamuoylarından sakladıkları bir oyunun içindeler:  

  • Almanya’nın yeniden birleşmesi sonrasında Ulusal Halk Ordusu’nun (2) silah varlığının bir bölümü Türkiye’ye hediye edildi.” (Alman Sol Parti(DIE LINKE) Eş Başkanı Janine Wissler.)  
  • Kürtlerle dayanışmaya gitmek isteyen gruplar öncelikle Almanya’da durduruluyor. Gerekçede şu: “Almanya-Türkiye ilişkileri, bu seyahat nedeniyle zarar görebilir.”  
  • Alman tankları, Suriye işgalinde! “Alman tankları, Efrîn’de görülüyor.” Diyen Alman Sol Parti(DIE LINKE) Eş başkanı Janine Wissler.  
  • Deniz Yücel, Meşale Tolu olayı, Türkiye’de 2018 yılında 'örgüt üyeliği’ suçlamasıyla 10 ay tutuklu kalan Alman vatandaşı gazeteci Adil Demirci, Türkiye girişinde havalimanında sosyal medya paylaşımları nedeniyle tutuklanan Mahmut Güneş, Hozan Cane’ye, 6 yıl ‘örgüt talimatıyla şarkı sözleri yazmak’tan ceza verilmesi. Ayrıca, Giessen kentinden Türkiye’ye gidip tutuklanan Patrick Kraiker vb. sayılabilir. 
  • En önemli ve dikkatle izlememiz gereken gelişme ise, Cumhurbaşkanlığına hakaret adı altında yapılan adli kıyımdır. Cumhurbaşkanının yaptığı her gayri insani ve anti demokratik, köhnemiş fikir ve eylemlerini eleştirmek suç kapsamına alınmaktadır. Düşünsenize; zıplama eylemini yapan kadınlar bile ‘Erdoğan olmak istemiyorsan zıpla’ dedikleri için yargılanmışlardır. Cumhurbaşkanı’na hakaret" suçunun düzenlendiği Türk Ceza Kanunu’nun 299’uncu maddesi kapsamında 2014-2019 arası dönemde 128 bin 872 kişi hakkında soruşturma yürütüldü, 27 bin 717 kamu davası açıldı. Son iki yılda kim bilir bu ne kadar artmıştır artık! 

İsterseniz, Sol Parti Milletvekili Gökay Akbulut’un şu tespitiyle konumuzu bağlayalım:  

“yani yazı yazan, sosyal medyada paylaşım yapan, gazeteciler, yerel derneklerde yer alan, Kürt kurumları başta olmak üzere sol ve alevi olan muhalifleri susturmaya çalışıyorlar. Türk devletinin hedefi budur. Alman Hükümet’i de bu ihlallere kısmen de olsa yardımcı oluyor.”  

Ne güzel ki; antifaşist, ilerici ve insan kalan Alman vatandaşlar, hala ülkede varlar ve etkinler. Fakat Almanya’yı siyasi olarak yönetenler ne yazık ki bu demokratik statüyü sürekli aşağı çekiyorlar.