08 Ocak Salı günü Almanya´nın Türkiye göndereceği iki „Patriot (patriyot) Füze Savunma Sistemi“ ile ilgili „lojistik“ araç ve gereçin bir Danimarka gemisine yüklenme işlemleri sırasında, Lübeck Travemünde liman binasında bir basın toplantısı düzenlendi.

Almanya´nın pek çok yerli - yabancı basın ajansının, tv timlerinin, basın mensuplarının katıldığı bu toplantıya katılmamız pek kolay olmadı. Çünkü basın kartımız yok. Toplantıya davet edilen ve önceden kurumlarI tarafından katılacakları bildiren basın temsilcilerinin listede adı ve soyadları kayıtlı. Liste kontrolu yapan görevli subay, basın kartımızı soruyor.

Basın kartımız olmadığından, ısrarla bu konferansa neden katılmak istediğimiz soruluyor. Verdiğim; „Lübeck´te Türk sivil toplum örgütü olan TÜRGEM´den“ bahsedip, „bu basın toplantısının ülkemiz Türkiye açısından bizi de ilgilendirdiği“ şeklindeki yanıtlardan sonra, „içerideki yetkili komutana sorup geleyim“ diyerek yanımızdan ayrılan askeri görevli,  beraberimde getirdiğim TÜRGEM üyesi arkadaşım Bekir Terzi ile bana,  uzun gelen bir kaç dakikalık beklemeden sonra yanımıza dönüyor ve “tamam girebilirsiniz“ diyor.

Hüviyet bilgilerimizi listenin sonuna ek olarak kaydettikten sonra, üst kattaki bir salona alındık.

Salonda, ayaktakilerin omuzlarında, oturanların kuçaklarında çekim kameraları olan, ayakta aralarında sohbet eden, karnı aç olanların köşede hazırlanmıs kahvaltı büfesinden, yiyeceklerini alıp, kahvelerini içen,  30 kişinin üzerinde bir basın ordusu ile karşılaştık.

Basın salonunda takım elbiseli ve kravatlı iki kişiden biri olduğumdan olacak ki;  salona girince az da olsa dikkâtleri üzerimize topladık.

Biz de; bu tür toplantılara yabancı olmadığımızın görüntüsünü vermeye çalışarak, rahat hareketlerle, yiyecek ve içeklerden biz de yararlandık. Kahvaltı üstüne bir kahvaltı yaptık.

Bir masa üstüne konmuş dosya içindeki bilgilerden, bugün Türkiye´ye yola çıkacak savunma amaçlı „Patriot Sistemi“ ni tamamlayacak olan lojistik malzeme, araç ve gereçler ile bunları götürecek gemi hakkında bazı bilgilerle, konu ile ilgili bilgi verecek lojistik subayların adlarını öğreniyoruz.

 İlerleyen dakikalarda salonda bulunan subayların yanına, dışarıdan gelen iki subay daha katılınca, basın konferansı açıldı.

Toplantıyı açıp sunuş yapan subay; Bugün saat 07.30 da „Seucia Seaways“ adlı Danimarkalı DFDS Armatörlük Şirketine ait, 1999 yılında suya indirilmiş araç gemisine başlayan ve gün boyu devam edecek lojistik malzeme, araç, gereçlerle ilgili ve de yükleme işlemi ile ilgili genel bilgi verdi.

Bugün; araç – gereç yükleme işlemi tamamlandıktan sonra yola çıkacak gemi ile birlikte 3 lojistik askerin de malzemelerle yola çıkacağını öğreniyoruz. Gemi hareket ettikten sonra 20 askerin de aynı gün uçakla İskenderun´a yola çıkıp, İskenderun´da gerekli ön hazırlıkları yapacağı ve ayrıca 60 askerin de her an hareket edebilecek şekilde hazır kıt´a olarak bekleyeceği de verilen bilgiler arasında idi.

Şu an gemide lojistik eşya araç ve gereçlerin yükleme işlemine Delmenhorst Lojistik Askeri Birliği´nden gelen 20 askerin nezaret etmekte olduğunu da öğreniyoruz.

Savunma amaçlı iki Patriot Füze Sistemi´nin ise üç gün sonra, ama nereden yola çıkacağı gizli tutulan bir adresten, Türkiye´ye yola çıkacağını ve 21 Ocak 2013 günü füze ve gereçlerin İskenderun limanına ulaşacakları bildirildi. İskenderun´a ulaşan füze, rampa ve malzemelerinin İskenderun´a 180 km uzaktaki Kahramanmaraş´a götürülüp, oraya yerleştirilecek.

Açıklamasına devamla, üst rütbeli subay; „füze ve malzemelerin, araç ve gereç İskenderun´dan Kahramanmaraş´ta yerlerine ulaşmasından sonra, ilk aşamada 170 Alman askerin orada görev yapacağını ve dört ay sonra, bu askerler geri çekilip, yerlerine yeni 170 askerin gönderileceğini söyledi. Toplam olarak yaklaşık 400 asker Türkiye´de görev yapacağı bildirildi.

Patriot Füze Sistemi´nin, şimdilik bir yıl Türkiye´de kalacağı, duruma göre bu sürenin uzatılabilineceği de verilen bilgiler arasında idi.

Türkiye´ye gönderilmek üzere lojistik eşyalarının bugün gemiye yüklenmekte olan savunma amaçlı iki Patriot Füze Sistemi´nin, bundan altı ay önce Girit adasında denemiş olduğu da bildirildi. 

Verilen bilgilerden sonra basın ordusundan soru bekleyen sunucu subaya, salona hakim olan sessizlikten yararlanıp, ilk soruyu ben soruyorum; „Bu aksiyon ne kadar paraya mal olacak ve bunu kim karşılayacak?“  Sunuşu yapan subay oturan subaylardan birine doğru elini uzatarak, soruya yanıt vermesini istiyor: “ Bir milyon Euru olup, bu masrafı Almanya karşılayacak“ diye verilen yanıta, sağ tarafımda ayakta duran ZDF timi´nin başkanı bayan Bleßmann:  „Hayır, bir milyon degil.  25 milyon Eoro“ diye düzeltme yapıyor. Kestaneleri ateşten kurtarmak isteyen sunucu subay: „Tabii ki bunun içinde sizin için orada köşede hazırlanmış kahvaltı masası da dahil“ diyerek, salondaki eksik bilgiden doğan havayı yumuşatmaya çalışıyor.

Sadece bugün Trevemünde limanından gemiye yüklemesi yapılan araç ve gereçlerin Türkiye´ye ulaşımı bir milyon Euro imiş. Oysa tüm aksiyon 25 milyon Euro tutarına ulaşacakmış.

Basın ordusunun soru sormak için halen harekete geçmediğini gördüğümde, diğer sorularımı da peşi peşine sıraladım. „Bu Patriot Füze Sistemini kim talep etti?“ Gelen yanıt „Türkiye, Suriye´den gelebilecek saldırılara karşı savunmak için“ deyince: „Suriye yolun sonuna gelmiş bir durumda. Türkiye´nin bunlara ihtiyacı var mı? Yoksa bunlar, ileride; ihtimal ABD ve İran arasında çıkabilecek bir savaş için olabilir mi?“

Sorularıma, masada oturan diğer üst rütbeli bir subay: „O işin politik tarafı. Federal Parlamento 14 Aralık 2012 günü bir karar aldı. Biz de burada, bu kararı uygulamak için bulunuyoruz“ diye yanıtlıyor. 

Türkiye´ye üç gün sonra yola çıkacak Patriot Füze Sistemi´nin ABC silahları´na karşı koruma (nükleer müdahale) ve bu başlıklı silahları imha etme kabiliyetine sahip oldukları da söyleniyor.

Ama üç gün sonra Almanya´dan bilinmeyen bir adresten Türkiye´ye yola çıkacak roket sayısı ve Patriot Ateşleme Sistemi hakkında bilgi verilmekten de kaçınıldı. Sadece bilinen; Patriot roketlerinin Sanitz ve Bad Ulzen´deki askeri birliklerden alınacak olduğu.  

Deklanşör gürültüsü arasında, tanıdık bayan bir gazeteci arkadaşa: „Soru sormayacak mısın?“ diye takılmama „senin sorularına verilen yanıt, benim için de yeterli“ yanıtını alıyorum.

Bu arada bazı basın ajansı temsilcileri ve gazeteci arkadaşlarla tanışıyor, bu aksion ile ilgili karşılıklı yorumlar yapıyor  ve birbirimizden adres kartviziti alıp, veriyoruz.

Sunuşu yapan subay; „Şimdi hep birlikte, aşağıdan bir araç ile lojistik araç ve gereçlerin yüklendiği gemiye gideceğiz. Yükleme işlemini yakından izleyebileceksiniz“ diyerek, liman ziyaretci yeleklerimiz dağıtıldı. Dışarıda bekleyen bir otobüs ile limanda yükleme yapılan gemiye götürülüyoruz.

Üç katlı olup, 197,5 m uzunluğunda, 26 m genişliğindeki iki yükleme rampalı ve saatte 40 km hız yapabilen, 7,5 m derinliği olan Danimarka bandıralı  „Suecia Seaways“ adlı geminin yüz ölcümü 5.400 m2 olup, 11.089 ton kapasiteli.

Zeytin yeşili renkli araç, gereç ve kontinelerin yüklenme işlemi gemide devam ediyordu. Gemiye toplam olarak 300 araç-gerec ile 130 kontiner yüklenmesi kararlaştırılmış. Araçların üzerinde küçük ızgara pençereleri dikkat çeken kabinelerin ne olduğunu sorduğum bir üsteğmen „seyyar çalışma odaları“ diye yanıt veriyor. 

Gemi içinde yan yana yerleştirilmiş olup, her araç gibi, tabana dört köşesinden halatlarla bağlanmış iki tankı gösterdiğim aynı üsteğmen; „Bunlar mayın arama, tarama tilki tankları (Fuchs-Spürpanzer)“  deyince, toplam sayılarını sorduğumda „dört“ diye yanıtlıyor.

Gemiye yüklenecek olan ve „lojistik“ eşya olarak kabul edilen araç, gereçlerin toplam yük ağırlığının da 2.500 ton olacağını da öğrenmiş oluyoruz.

Geminin orta katında dolaşır ve araç-gereçlerin fotoğraflarını çekerken, Alman Basın Ajansı (DPA) temsilcisi bayan Mesner yanıma yaklaşıp,  ileride bir aracı halatla geminin tabanına bağlayan ve sırtı bize dönük bir askerin „Türk“ olduğunu söylüyor.  Ben Bekir ile hemen o askere doğru yöneliyorum. Lojistik eşyalarla bugün Türkiye´ye uçakla gidecek 20 kişilik ekibin içinde yer alacak dört Türk kökenli askerden biri olan M. G., aslen İskenderunlu imiş.

 Rütbesini sorduğumda, hiç te fena olmayan Türkçesi ile „başçavuş“ yanıtını veriyor. Baba memleketine gideceğinden şanslı olduğunu söylediğim M.G., bizi kahve ve kahvaltılık sunan bir pikabın içinde oturan ve rütbesi üsçavuş olduğunu söylediği Türk kökenli bir asker olan H.Y.´nin yanına götürüyor ve tanıştırıyor.

 Üsçavuş H.Y. ile sohbet ediyoruz. Türkçe´yi M.G. kadar iyi konuşamayan H.Y.´ a rütbesinin Türkçe karşılığını sorduğumda „bilmediğini“ söylüyor. Bu gemi ve silahlar niye Türkiye´ye gidiyor“ diye sorduğumda M.G.: „Türkiye bizim (Nato) arkadaşımız. Bizden yardım istediler. Biz de onlara yardıma gidiyoruz“ diye yanıtlayınca, kendisine „yoksa ileride ABD ve İran“ arasında çıkabilecek bir savaş için olabilir mi“ diye sorduğumda „Abi, siz çok ilerisine bakıyorsunuz. Biz o kadarını bilemeyiz“ diye yanıtlıyor.

Gemiden çıktıktan sonra tekrar karşılaştığımız İhlâsHHHH

 Haber Ajansı´ndan (İH) tek başına ve başarılı bir „tim“ olan Rauş Özçelik, benimle 15 saniyelik kamera önünde bir söyleşi rica ediyor.

Basın toplantısında söylediklerimi biraz daha açıp öz olarak: “Türkiye´nin Suriye karşısında kendini korumak için, NATO´dan yardım istemiş olması oldukça düşündürücü. Zira Türkiye kendisini Suriye karşısında koruyacak durumda bir ülkedir. Bu hazırlık ve telaş, ileride çıkma ihtimali olduğu söylenen ABD ile İran arasındaki bir savaş için olabilir. Türkiye´yi ayak altında çiğnetmak istiyorlar……“ diyerek düşüncelerimi açıklıyorum. 

İH ile yaptığım söyleşiden sonra ben ve beraberimdeki arkadaşım Bekir Terzi ile tekrar bizim Türk kökenli iki subayımızla sohbete giriyoruz.

M.G. ve H.Y.  ile konuşmalarımızdan bu iki askerin Türk kökenli olduğunu öğrenen İH görevlisi Rauş Özçelik, bu her iki Türk kökenli M.G.´e  ve H.Y.´ a  kamera karşısında kısa görüntü alma teklifinde bulununca, az ileride bizi izleyen bir üstsubay bize yaklaşıyor ve M.G.´ye ve H.Y.´a, göğüslerinde soyadları yazılı yapışkan şeridi çıkarmaları için uyarıda bulunuyor.

Başçavuş M.G.,  İH muhabiri Rauş Özçelik´e,  gemiden birlikte çıkarken yaptığımız konuşmada bize söylediği sözleri: „Türkiye bizim arkadaşımız. Onlara yardım etmeye gidiyoruz“ diyerek tekrarlıyor.

Gemiye yüklenen zeytin yeşili „yük´ün“,  çok „yüksek politik“ olduğu her durumdan belli oluyor.

Remzi Uysal
Lübeck, 09 Ocak 2013
E-posta: [email protected]