Avrupa Birliği, Türkiye’nin ortak pazara tam üyeliğini devamlı yavaştan alarak oyalamıştır. Diğer yandan Türkiye de AB'ye üyelik görevini ve şartlarını yerine getirememiştir. AB üyesi ülkelerin, Türkiye’ye karşı tavırları her dönemde değişik biçimde olmuştur.   

Türkiye ile Yunanistan arasındaki çelişkilerden dolayı Yunanistan başından beri Türkiye'nin AB tam üyeliğine karşı veto hakkını kullanmıştır. Bu yaşanan süreçte Türkiye kendinin dışlandığını ileri sürerek AB'ye karşı üyelik şartlarını yerine getirmemede direnmiştir. Türkiye, kendisine yönelik tutumlar karşısında ön yargılı bir şekilde kendini istenmeyen bir ülke olarak lanse etmiştir. 

Türkiye 1976'dan bu yana, Avrupa fonundan yaralanma imkânına sahip olduğu halde bu fonlardan da istenilen bir şekilde faydalanamamıştır. Halbuki bu fonlardan faydalanmak için AB üyesi olmasına gerek yoktur. Her ülke proje bazında bu fonlardan yararlanma imkânına sahiptir. 

Avrupa Birliği'ne tüm üye ülkeler Kopenhag’da toplanarak diğer ülkeler ve Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği için şartları kararlaştırmışlardır. Bu toplantıda; tek ülkenin veto hakkı yerine, AB'ye alınacak ülkeler için 28 üye ülkenin oy çoğunluğu prensibi getirilmiştir. AB üyeliğine karşı çıkan ülkeleri ikna yöntemi ile de bu sorunu çözme yolu benimsenmiştir.   

Türkiye için ileri sürülen ve yerine getirmesi gereken Kopenhag kriterleri şunlardır: 

  • Kıbrıs sorununu iki halkın gönüllü birliği çerçevesinde çözülmeli. 
  • Kürt sorununu demokratik yollardan bir an önce çözüme kavuşmalı. 

Cumhuriyetin kuruluşu ile Diyanetin devlet aygıtı içine alınıp Sünni devlet oluşumu sonucu Alevilere hak verilmemesi nedeniyle; 

  • Alevi sorununda demokratik ve anayasal haklarının verilmesi ve bir önce yerine getirilmesi. 
  • 1915-1916 yıllarında yapılan Ermeni soy kırımının kabullenilmesi. 

Bu konularda da; 

İnkârın inkârına gidilerek, Türkiye, tarihi ile yüzleşme yerine sorunu inkâr etme politikası yürütüyor. Türkiye bu sorunların çözümü için geçmiş dönemdeki hükümetler zamanında da herhangi bir çaba sarf etmiş ve de herhangi bir çözüm için adım atmıştır. AKP–MHP dönemi de bu sorunların çözümü yerine tamamen çıkmaza sokulmuştur. 

Aynı şekilde, Kürtlere karşı yok etmeyi amaçlayan bir kirli savaş sürecine girmişlerdir. Demokratik yollardan seçilen belediye başkanlarının yerine kayyım atayarak tutuklamışlardır. Seçilmiş (HDP) milletvekilleri, siyasi rehin olarak içerde tutuluyor. Hükümet ayakta kalmak için Kürt düşmanlığı üzerine kurulmuş siyaset yapıyor. 

Kıbrıs konusunda da adım atılmadığı gibi, bu konu son zamanlarda tamamen çıkmaza sokuldu. 

Alevi sorunu çözülmediği gibi AKP döneminden önce ve şimdi de Aleviler horlanıp aşağılandıkları gibi, örgütlü güçlerine karşı düşmanca bir saldırı var. Alevi örgütlerinde ileri gelen ve örgütleyici konumda olanları tutukluyor ve gözdağı veriyorlar. 

Bu gelişmeler karşısında AB,  AKP-MHP ile Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği olmayacağını nihayet anlamış oldu. AKP ve MHP ile bu sorunların çözülmeyeceğini ve Türkiye’nin demokratlaşmayacağını anlayan AB ülkeleri, Türkiye'nin ortak pazar müzakerelerini askıya almıştır. Böylece AB ülkelerinde yaşayan Türk ve Kürt göçmenler, AB haklarından mahrum tutulmuştur.