Sevgili okuyucular,

Ülkemiz 30 Mart 2014 yerel seçimleri sonrası yeniden bir seçim atmosferine sokuldu. Türkiye Cumhuriyeti devleti, 12. Cumhurbaşkanını seçmek için 10 Ağustos 2014 Pazar günü ilk tur seçimler için sandık başına gidecek.

12 Eylül anayasası ve Kenan Evren çete reisinin referandum, ‘halk oylaması’ yolu seçimlerinden sonra, ilk defa ‘halk oylaması’ yoluyla Cumhurbaşkanı seçimleri yapılacak. Bu sefer, Türkiye’de Cumhurbaşkanı direkt olarak, ‘halk oylaması’ ile seçilmiş olacak.

Aslında, yine Türkiye hâkim güçleri tarafından seçimlerde kimin ülkeyi yöneteceği önceden belli olmuş ve sadece halka onaylatmak kalmıştı. 

Ama yine’de, bir seçim yapmak gelenekselleşmiş olması gerek. Türkiye toplumsal güçlerinin önüne halkın tercihinden çok, ‘efendilerin’ daha önceden tercih ettikleri adaylar görücüye çıkarılmaktadır.

AKP’nin adayı, R.T. Erdoğan ve gerekse de, rakiplerinin çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, ülkemiz halklarının adayı olmadığı gibi, tercihi de olmayacaktır.

Çünkü her iki aday da, birbirlerinden farksız, bir elmanın iki parçası gibidirler. Aynı pınardan su içmiş, aynı kaptan yemek yemiş, aynı ideolojik zemine sahip, aynı hedefe yönelmektedirler. Aralarındaki fark, çıkar çatışmalarından kaynaklanan, hedefe ulaşmada güzergâh farklılıkları olan adaylardır. Her iki adayın seçilmesi sonucun da, ülkemiz halklarının hiçbir çıkarı olmayacaktır. Her şey, ‘eski hamam, eski tas’ olarak devam edecektir.

Her ikisinin de, R.T. Erdoğan ve E. İhsanoğlu’nun, Türkiye toplumsal güçlerine sundukları, ‘vizyon’ adı altında açıklamaları, ‘tek millet’ ’tek dil’ ‘tek vatan’ ‘tek devlet’ ‘tek din’ tekerlemeleri altında, ‘vatan millet sakarya’ nutuklarıyla manipüle edilmeye çalışılan, Türk İslam sentezi ideolojisidir. Bu ideoloji ve çizdikleri, ‘vizyon’ her iki adayın da, birbirinden farklı olmadığının aleni ilanıdır. Bu ideoloji, halklarımızın farklılıklarını kabullenemeyen, tek tipleştiren, gerici ve faşist bir zihniyetin ürünüdür.

Birbirinden farkı olmayanlara karşı halkların emek cephesinin, demokrasi güçlerinin 3. Bir yol, adayla karşı çıkması mümkün müdür? 3. bir köşk adayı ve yol mümkün müdür?

Evet, mümkündür. Halkların, emek cephesinin, demokrasi güçlerinin, Kürtlerin, Alevilerin ve diğer inanç ve etnik grupların kanaat önderlerinin, kendi iç müzakereleri sonucu oluşturacakları, bir mutabakatla, ortak adaylarını belirlemeleri, Türkiye toplumsal güçlerinin karşısına çıkmaları mümkündü. Söz konusu olan bileşenlerin, kendi içlerinde yeterince müzakere edememeleri ve ortak sonuca varamamaları önemli, eksikliktir.

Bütün bu eksikliklere rağmen, Halkların Demokratik Partisi HDP’nin, adayı Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı ve toplumsal güçlere sunduğu, ‘vizyon belgesi’ yukarda söz konusu olan toplumsal güçlerin talep ve öngörülerine en yakın, en uygun konumdadır.

Halkların Demokratik Partisi Cumhurbaşkanı adayı, Selahattin Demirtaş’ın seçilmesi halinde toplumsal güçlere vaat ettikleri, öngörülebilir, uygulanabilir ve inandırıcıdır. Sadece toplumsal güçlerin oylarını almasına yönelik, Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal etmeye yönelik değildir. Selahattin Demirtaş’ın, açıklamaları, ortaya koyduğu program, mevcut sistemi ve statükoyu korumaktan uzaktır. 

Toplumsal güçlere güven veren samimi ve içten pazarlıklı olmayan bir konum içermektedir.

Halkların Demokratik Partisi, Selahattin Demirtaş’ın, köşk seçimlerine yönelik ortaya koyduğu program, olabilir ki, demokrasi güçleri ve bileşenlerini yeterince tatmin etmeyebilir. Eksik gördükler, şunlarda olmalıydı diyebildikleri birçok konu olduğu gerçeğini gözden kaçırmak istemiyorum. Ama bütün eleştiri ve öngörülerimizi saklı tutarak, Selahattin Demirtaş’ın köşk adaylığını desteklemeye ve bütün gücümüzle arkasında durmaya engel değildir.

Selahattin Demirtaş’ın, Köşk adaylığı, bugün Türkiye hakim güçlerinin, ‘efendilerinin’ bizlere dayattıkları, birbirinden farkı olmayan, ‘bizler öneririz, sizler seçersiniz’ ‘başka bir yol yok’ kurgulamasına karşı bir isyandır. Demirtaş’ın Köşk adaylığı, Mevcut düzen tarafından ötekileştirilen, toplumsal güçlerin de, bir adayının olabileceği gerçeğinin artık bir hayal olmaktan çıkarmaktadır.

Selahattin Demirtaş’ın Köşk adaylığı, bütün eksikliklerine rağmen, hâkim güçler, kendini, ülkenin, ‘tek sahipleri’ ‘efendileri’ sanan, tüm statükoculara ciddi bir mesaj olarak algılanmaktadır. Demokrasi güçleri, halklarımız ortak hareket ederek, verilen bu mesajı daha zengin kılabiliriz!

Bu nedenle diyorum ki, benim oyum Selahattin Demirtaşa’dır!

11.07.14

Didim Türkiye