Perşembe günü Brüksel’de başlayan AB Zirvesi, F. Alman emperyalizminin Avrupa çapındaki hakim konumunu ne denli güçlendirdiğini gösteriyor. Britanya’nın AB’nden ayrılma sürecine girdiği ve Fransa’da neoliberal elit olan Macron ile »Almancı« bir başkanın seçildiği böylesi bir dönemde, başka bir gelişme olacağını beklemek, zaten pek gerçekçi olmazdı. Gerçi bir dizi AB üyesi ülkenin toplumlarında »dominant Almanya« resminden rahatsız olan geniş bir kamuoyu var, ancak iktidar ve güç ilişkileri böyle kaldığı müddetçe bir değişikliğin olması zor.

Fransa ve F. Almanya AB Zirvesinin gündemine »AB’nin askerî güç olma« hedefini oturttular. Geçen yıl Eylül ayında Bratislava Zirvesinde »ortak dış ve askerî politikalar« konusunda alınan kararların derinleştirilmesi amaçlanıyor. Fransa ve F. Almanya kararların sistematik bir biçimde uygulamaya sokulması için bastırıyorlar. En son 8 Haziran 2017’de Avrupa Konseyi’ne, »AB’nin sivil-askerî eğitim operasyonlarını« yönetecek bir »AB Ana Karargâhı« kurma kararı aldırmışlardı. Fransa ve F. Almanya bu şekilde NATO’yu asıl ittifak olarak favorize eden AB üyelerini ekarte edebildiler. Her ne kadar AB’nin militaristleşme süreci öncelikli olarak NATO çatısı altında devam etse de, gerektiğinde NATO’dan bağımsız hareket edebilmenin koşulları hazırlanıyor diyebiliriz.

Ancak şunun da altını çizmek gerekiyor: Fransa ve F. Almanya’nın henüz NATO’dan, daha doğrusu ABD’nden bağımsız hareket edebilmeleri söz konusu değil. 600 milyar Dolar’ı aşkın silahlanma giderleriyle ABD belirleyici pozisyonunu koruyor. ABD, AB ordularına Mali, Merkez Afrika Cumhuriyeti ve Somali gibi ihtilaf bölgelerinde hareket serbestisi tanımakta, Doğu Avrupa’da bilhassa F. Alman ordusunu öne sürmekte, ama Ortadoğu’da da ipleri elinden bırakmaya yanaşmamaktadır. Nitekim son NATO Zirvesinde, NATO’nun »Anti-DAİŞ-Koalisyonuna katılma« kararının alınmasıyla, AB ordularının Ortadoğu’da başlarına buyruk davranmalarının önünü kesmiştir.

Diğer yandan Trump’ın ABD ekonomisi için uygulamaya sokmak istediği korumacı tedbirleri gerekçe gösteren F. Almanya, kendi ekonomik çıkarlarını korumak için AB’ni teşvik edici bir araç olarak kullanmaya devam ediyor. AB Zirvesinin bir diğer önemli gündemi serbest ticaret antlaşmaları. F. Almanya bir taraftan Hindistan ve Çin Halk Cumhuriyeti ile doğrudan ikili ilişkiler kurmakta, diğer taraftan da AB’ni Uzak Asya ülkeleriyle serbest ticaret antlaşmaları imzalamaya zorlamaktadır. Örneğin bu yıl içerisinde AB yönetimi ve Avrupa Parlamentosu’nun Japonya, Singapur ve Vietnam ile serbest ticaret antlaşmalarını onaylaması ve Meksika başta olmak üzere, Mercosur ülkeleriyle benzer görüşmelere girmesi bekleniyor.

F. Almanya’nın bu çifte stratejiyi takip etmesinin nedeni çok basit: Bir tarafta ikili antlaşmalar üzerinden F. Alman tekelci burjuvazisine avantajlar sağlanırken, diğer taraftan da AB’nin onaylayacağı serbest ticaret antlaşmalarıyla başat AB ülkelerine pay verilmesi hesaplanıyor. Çünkü AB’nin şimdiki hâliyle ayakta kalması, Avrupa’yı iç pazarı hâline getirmiş olan F. Alman tekelci burjuvazisi açısından yaşamsal önem taşıyor. AB giderek neoliberalizmin ve militarizmin vurucu gücü hâline geliyor.

Hani, hâlâ »AB’ne girince demokratikleşiriz« hülyasını gören liberallerimize bir hatırlatalım dedik...

24 Haziran 2017