Anlamanın önemli yollarından bir tanesi de karşılaştırma yapmaktır. Almanya 68’i –önceden de belirttiğim gibi Batı Almanya olarak da bilinen zamanın Federal Almanyasından söz ediyorum, Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde (DAC) 68 yaşanmadı) bizde bilinmez, gerçekte ise önemli 68’lerden bir tanesidir. Bunun tersi de doğrudur; Türkiye 68’i de Almanya ve başka ülkelerde bilinmez.

Her iki ülkede de 68’lilerin hedeflediği düzen değişikliği gerçekleşmedi. 68’in dünya çapında ortak özelliği içinde yaşanılan toplumsal düzeni reddetmektir. Toplumsal düzenler farklı olabilir ama değişmeyen özellik bunun kabul edilmemesi ve başka bir düzen istenmesidir. Sadece ABD, Fransa, Almanya gibi gelişmiş kapitalist ülkelerin ve Türkiye, Meksika gibi yeni sömürge ülkelerin değil; Çekoslovakya, Polonya, Yugoslavya gibi sosyalist ülkelerin de 68’i vardır. Bu ülkelerin hiç birisinde mevcut düzen değiştirilemedi, en fazla reform yapılmasına neden olundu. Bazı ülkelerde ise 68’in kalıcı etkisi oldu ve bu etki yıllar sonra anlaşılabildi.

Almanya yönünden bakıldığında 68, toplumun nazi geçmişiyle hesaplaşmasının yolunu açarak önemli bir kültürel değişime neden oldu.

Sosyalist ülkelerde ise 68 değil ama 60’lı yıllardaki tartışmalar reel sosyalizmin farklı bir gelişme yoluna yönelmesi için son şanstı. Farklı bir gelişme yolunu savunanlar mücadeleyi kaybettiler, sonraki yıllarda gerileme ve giderek çözülme belirginleşecekti.

Gelişmeyi önceden görmenin bazen ciddi bir fiyatı oluyor. 1962’de “sosyalizmin vitrini” sayılan DAC’de Federal İstatistik Dairesi Başkanı Fritz Behrens, “Böyle gidersek 30 yıl sonra çökeceğiz” tespitini yapmıştı. Bu tespit işten çıkarılmasına neden oldu ama önceden gördüğü de yaklaşık olarak gerçekleşti.

Bizde ise 68 isimlerle sembolize edilir. Sosyalistlerin bir bölümünün devlete karşı ilk kez silahlı mücadeleye yöneldiği bir dönemdir. Bu isimler hala günceldir ama toplumda Almanya’da gerçekleşen derecede kültürel değişime yol açtıkları söylenemez.

68 bizde kadın-erkek ilişkisinde, aile yapısında, toplumun geçmişinin bilince çıkarılmasında ve eğitimde önemli değişim yaratmadı.

Almanya’da bu değişimin görülebilecek derecede gerçekleşebilmesi için 30-40 yıl gerekli oldu. Nazi döneminden kalan kuşağın büyük bölümü öldü. 68’liler şimdi 70 yaş civarındadırlar.

Başlangıçta Nazilerin suçlarından söz edilir ve sanki bunlar Alman halkının dışındaymışlar gibi gösterilirdi. Yıllarca başbakanlık yapmış olan Helmut Kohl’un “Alman halkı da Nazilerin kurbanı olmuştur” belirlemesini hatırlayalım. Savaşın bitmesinden 40 yıl sonra bile, 1980’li yıllarda hakim değerlendirme böyleydi. Tersini savunanlar da az değildi ama hakim durumda sayılmazlardı.

Nazilerin zamanın Alman halkından ayrı düşünülemeyeceği, bu halkın büyük bölümünün onları sonuna kadar desteklediği daha sonra yavaş da olsa kabul edilmeye başlandı. Alman halkıyla Naziler ilişkisini inceleyen çok sayıda araştırma yapıldı ve yayınlandı. Bu araştırmalar halkın “Nazilerin kurbanı” olmadığını, tersine aktif işbirliği içinde olduğunu ortaya koyuyordu. Direnenler ya da en azından yapılanları onaylamayanlar da vardı ama bir bölümü terörle susturulacak, bir bölümü ülkeyi terk etmek zorunda kalacak, kalanı da güçlü bir çıkış yapamayacaktı.

Eleştirilecek yanları olsa bile bir halkın yakın geçmişini açık olarak değerlendirebilmesi önemlidir. İngiliz ve Fransız yazar, gazeteci ve bilim insanlarının bir bölümünün “Almanların bu özelliğine hayranız” demeleri bu nedenledir. Tarihte yakın geçmişini eleştirilecek yanlar olmakla birlikte bu kadar açık olarak değerlendiren ve mahkum eden başka halk yoktur da denilebilir.

Burada neden sorusunun sorulması gerekir.

Geçmişe yönelik olarak yapılan araştırmalar, Nazi kuşağının büyük oranda artık hayatta olmaması önemlidir ama böyle bir değerlendirme için yeterli değildir.

Şöyle bir neden belirtilebilir: bir halk kendini güçlü hissettiği oranda, kendinden emin olduğunda, geçmiş konusunda rahat hareket eder.

Almanya yıllardan beri dünya ihracat şampiyonu…

Avrupa Birliği’nin hakimi ve yönlendiricisi…

Türkiye ve Kanada ile birlikte en çok Suriyeli mülteci alan üç ülke arasında yer alıyor. (Lübnan ve Ürdün’ü saymazsak tabii…)

Ekonomik olarak durumu iyi…

Nükleer enerjiden çıkma kararı vererek başka ülkelere örnek oldu…

“Avrupa’da sanat ve kültür denildiğinde önce Almanya’ya bakılması gerekir” belirlemesi de gittikçe daha fazla gerçeklik kazanıyor.

Bugününüz iyiyse, gelecekle ilgili olara da büyük endişeleriniz yoksa, geçmiş konusunda daha rahat olursunuz.

Gelecek yazıda Almanya’nın kültürel değişiminde üç önemli durak; Yeşiller, Kızıl Ordu Fraksiyonu ve mülteciler konusu üzerinde durmaya çalışacağım.