2012 YILI´NDAN BEKLENTİLERİMİZ!!!


 
2011 Yılı'nı da geride bıraktık. 2012 Yılı'na girmekle, Almanya'da 1961 yılından bu yana 3 kuşağımızla, 50 yılın izlerini de geride bırakmış oluyoruz.  



REMZİ UYSAL'IN YORUM YAZISI..
 
                                                                                                                                                                                                                       Lübeck, 10 Ocak 2012


Kuruluşunun 23´üncü Yılı´ndaTÜRGEM´in Dostlarına  
Yeni  2012 - Yılı´nı Kutlama Mesajı ve de;
 
2012 YILI HOŞ GELDİN!!!

TÜRKİYE´de ve FEDERAL ALMANYA´da OY HAKKI ile EŞİT VATANDAŞLIK!!!

Bir yılı daha geride bıraktık.
Yeni 2012 Yılı´na girmekle, Almanya´da 1961 yılından bu yana 3 kuşağımızla, 50 yılın, bazılarımız silinmesi güç olan izlerimizi de geride bırakmış oluyoruz.
Bu yarım asırlık zaman tünelinden geçtikten sonra bu süreçin bilançosunu yaparken de, kazandıklarımız mı, yoksa kaybekttiklerimiz mi daha fazla diye, sürekli olarak kendimizi sorguladığımız da oluyordur, şüphesiz.
Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Almanya´da da terk ettiğimiz yıllarda başlayan -sunni veya biraz doğal- ekonomik krizler nedeni ile işsiz sayımız, özellikle kadınlarımız ve gençlerimiz arasında sürekli çoğalmaktadır.
Son yıllarda hızını arttırarak, Benelüks ülkelerinde de olduğu gibi, Federal Almanya´da da bazı eyaletlerin bazı işyerlerinde işçilerimizin aralarında zaman zaman Türkçe konuşmaları dahi yasaklanmıştır.
Anadil yasağı sadece bazı eyaletlerin bazı işyerlerindeki yasaklamalarla sınırlı kalmadı. Ne yazık ki¸yine bazı eyaletlerdeki okul ve çocuk yuvalarında da çocuklarımıza uygulanmış, bazı  şehir ve okul yönetimleri de okullardaki Türkçe ve Türkçe Kültür Dersleri´ne yasaklama dahi getirmek istemişlerdir.
Bu uygulamaların uyumu gerçekleştirmek niyeti ile yapılmış oldukları hiç bir zaman inandırıcı olmamıştır.
Kültür ve anadil; insanın bedeninin ayrılmaz bir parçası, bedeninin gölgesi gibidir.
Bu değerler insanla birlikte, insanın gittiği her yere birlikte giderler ve birlikte yaşarlar.

.............................................................................................................................
Böyle durumlar karşısında yörelerdeki sivil toplum örgütlerimiz ve de basınımız, tepkilerini göstermektedir. Bunların yeterli olup olmadığı tabii ki tartışılır.  
Avrupa´da yükselen işsizliğe paralel olarak yükseltilen aşırı sağ, daha doğrusu bu ırkçı hareketlerden en fazla müslüman ve Türk kökenli insanlar etkilenmekte, saldırılara uğramaktadır.
Bazı saldırılar ölümle dahi son bulmaktadır.Son yıllarda 8 Türk ve 1 Yunan vatandaşının güvenlik güçlerinin lojistik desteği ile öldürülmüş olmaları,bardağı taşıran son damlalar olmuştur.
Hazinelerin vergi gelir yardımları ile  desteklenen aşırı sağcı partiler, siyaset arenasında her geçen gün güçlerini artırmaktadırlar.  
Sokaktaki eğitimsiz ve elinde bira kutusu  ile dolaşan saldırgan aşırı sağcının mı yoksa, önemli idari ve karar kurumlarında oturan, akademik meslek gruplarında  yer alan kalburüstü aydınların mı daha tehlikeli olduğu, artık daha fazla tartışılmalıdır.
Her geçen gün üstümüze gelmekte olan bu felaketlere karşı kamuoyu oluşturabilmek, politikacıları etkileyebilmek ve meclislerden yararlı yasaların çıkarılması ve de uygulanabilmesi için, insanlarımızın demokratik siyasi parti, demokratik meslek - sendika ve sivil toplum örgütlerinde daha yoğun örgütlenmeleri gerekmektedir.

Artık"bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diye düşünmekten vazgeçmek gerekir.

Çalışanlarımızın işyerlerini  koruyabilmeleri, işsiz kalınca da  tekrar iyi bir iş bulabilmeleri için ve de ev hanımlarımız da dahil çalışmayan yetişkinlerin bile  Federal Hükümet tarafından -geç de olsa- uyum için açılmış ve teşvik edilen Almanca dilini öğrenme programlarından kurslarından yararlanmaları gerekir.
 Sivil toplum örgütlerimiz bu insanlarımıza yardımcı olmalı, gönüllülük düzeyindeki hizmetlerini artırmalıdırlar.
Bu yıl da anne ve babalar çocuklarının, dünyanın eğitimde de ileri bilim ve teknolojisine sahip olan Almanya´da iyi bir öğrenim ve eğitim almalarını sağlamalı,ve yarının büyükleri olacak çocuklarını yarınlara daha iyi hazırlamalıdırlar.
Bu nedenle ilk ve orta öğrenimdeki çocuklarımızın velilerinin -çocuklarının okulda sorunları olmasa dahi- sınıf veli toplantılarınının dışında da okul yönetimi ve öğretmenleri ile yakın ilişki içinde olmalıdırlar.  
Federal Almnya´nın eski 11 eyaletinin Schleswig-Holstein eyaleti hariç, yabancı öğrencilerin anadilde eğitimlerini tamamen veya kısmen desteklenmektedir.
Schleswig-Holstein eyaleti, bu alanda diğer eyaletlerin verdiği desteği vermemektedir. Bu konuya özenle eğilmek gerekiyor.

Ülkeleri tarafından gönderilen ve 4 veya 5 yıl sonra tekrar ülkelerine dönen, konsolosluk öğretmenleri çocuklarımıza haftada bir gün olup, 2 veya 3 saat ders verebiliyorlar.
 Bu yabancı öğretmenlerimizin Eyalet kadrosuna alınmaları ve verdikleri anadildeki kültür derslerinin de karnede notlandırılması için, velilerin daha duyarlı olmaları ve bu konuda uğraş veren sivil toplum örgütlerine destek vermeleri gerekmektedir.
Var olan ve de değişik olanakları değerlendirerek, biz Türk toplumu olarak, çocuklarımızın Türkçe dilini de iyi konuşmalarını sağlamalıyız. Zira ulusal kültür, ülke içinde ve de dışında öncelikle dilin iyi kullanılması ve korunması ile güçlenip devam edebilir.  
Ve hatta; Türkçe´nin seçmeli yabancı dil olabilmesi için de Almanya´daki eğitim ataşeliklerimiz ve bölgelerdeki lobi gücü etkin olan sivil toplum kuruluşlarımız eyaletlerin eğitim ve kültür bakanlıkları ile sıkı temaslar sağlamalıdır.
Son yıllarda bazı Alman işyerlerinin meslek öğrenimi için başvuran Türk çocuklarından, Türkçe dilini iyi bilmeleri şartını koşmaları, tarafımızdan oldukça iyi değerlendirilmelidir.
Yeni yıl ile birlikte yürürlüğe giren „Yeni Bedelli Askerlik Yasası“, gençlerimizin Türkiye ile olan bağlarını oldukça zayıflatacaktır.
…………………………………………………………………………………………………………………
 Gençler arasında işsizliğin yüksek olduğu Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan gençlerimizden sadece para ödeyip, askerlik anılarına sahip olmalarının istenmemesi, Ankara Hükümeti´nin gençlerimizden bir nevi Türkiye´ye sırtlarını dönmelerini istemekle eş değerdedir.
Ankara´nın bu Yasa´yı tekrar gözden geçirmesi, ülkemiz Türkiye için paradan da önemli kazanımı olabilir
Alman hapishanelerinde sayıları her gün artan suç işlemiş gençlerimizin, pek çoğunun mevcut eğitim sisteminden yararlanamamış olan çocuklarımızdan oluştuğunu unutmayalım.


Bu gençlerimizin hapishanede kaldıkları süre içinde en azından bir temel eğitim diploması alabileceklerini veya bir meslek öğrenebileceklerini bilmemizde yarar var.
TÜRGEM´in Lübeck hapishanesinde yaptığı normal aylık ziyaretlerde, Türkçe konuşan mahkumlarla ihtiyaç durumunda birebir görüşmelerinde  ve de hapishane yönetimi ile kurduğu iyi ilişkileri, tüm sivil toplum örgütlerimizin kendi yörelerinde uygulamalarını öneririz. Bu tür girişimler, hapishanedeki yaşam  şartlarının iyileşmesine de katkı sağlamaktadır.
Berlin´deki Federal Hükümet ve de eyalet hükümetleri, AB (Avrupa Birliği) vatandaşlarına verdikleri  "Yerel Seçimlerde Oy Hakkı" nı, Federal Almanya´nın kalkınmasında sağlamış olduğumuz bunca katkıya rağmen,  AB üyesi vatandaşı olmayan biz Türkiye vatandaşlarına -halen- vermek istemiyorlar. Niyet açık ve belli; Türkiye hüviyeti ile siyasi güç olmamız istenmiyor.

Bugün gerek Federal ve gerekse eyalet parlamentolarinda oturan Türk kökenli oldukları söylenen vekillerin bizim vekillerimiz olduğunu söyleyebilir miyiz? Bu sahşiyetleri biz mi seçtik?
Yoksa bu vekillerin tepelerden aşağıya indirilip,"buyrun ve isterseniz" diye önümüze konmadıklarını mı düşünüyorsunuz?
Peki; biz, Alman siyasi partileri ve siyasetçilerin bizlere eşit davranmadıklarını söylerken, Ankara´daki hükümet, ana muhalefet ile irili ufaklı diğer muhalefet partilerinin yurt dışında yaşayan bizlere, Türkiye´deki yurttaşlarımız gibi eşit davrandıkları söylenebilir mi? Elbette ki hayır.
Otuz yılı aşan bir süreden beri üzerinde yılmadan, ısrarla durduğumuz ve hatta yurtdışındaki Türk insanının hakkını aramak ve örnek olmak için ve de Türkiye'de bir ilk olup,bu nedenle Ankara 13. İdare Mahkemesi´nde 27 Aralık 2006 günü „Yurtdışından Oy Hakkı“ ile ilgili olup açtığımız bireysel davamızı yetkililer görmezden gelmeye, dava dosyamız da Danıştay raflarında tozlanmaya devam ediyor.
'Yurtdışından Oy Hakkı' konusundaki bu girişimimiz Türk siyasi tarihinde bir ilk olduğu gibi, Ankara 13.İdare Mahkemesi tarafından 21.06.2007 tarihinden sonra "E: 2007/25 K: 2007/ 541" sayılı kararı ile Danıştay'a gönderilen bu dava dosyamızın akibeti,oldukça büyük bir merak konumuzdur.
İp’e un serer gibi bahanelerle „Yurt Dışından Kullanacağımız Oy Hakkı“nın, Türkiye´deki katılımcı demokrasiye yapacağı katkı, sürekli göz ardı edilmektedir.
Bunu görmezlikten gelmek; Türkiye´de kör topal yürütülen demokrasinin geliştirilmek istenmemesi demektir. Bu, katılımcı ve çağdaş demokrasiye karşı olmak demektir. Bu, Türkiye için büyük bir eksikliktir.
Almanya ile Türkiye arasındaki kaldırıldığı söylenip yazılıp çizilen „Çifte Vergilendirme“ bir an önce yürürlüğe girmelidir.
Almanya´da ağır koşullarda çalışıp kazandığımız paralarla edindiğimiz ve Türkiye´de üzerimizde bulunan taşınmaz ile nakit varlığımızın vergisini halen, hem Türkiye´de hem de Almanya´da ödemekteyiz. Bu haksızlığın 2012 Yılı´nda giderilmesini diliyoruz.

Bu adaletsizliğe bir de; Türkiye´den döviz ile borçlanarak ve günlüğüne yüksek paralar ödeyerek, SSK veya BAĞ-KUR´dan emekli olan insanlarımız, Türkiye´den aldıklari gülünç denecek miktardaki emekli maaşlarından Almanya´da hem vergi daireleri vergilerini, hastalık kasaları da primlerini kesmektedir. Bu "yeni moda" soygunu Ankara´daki hükümet ve siyasetçilerimiz  görmeli, duymalı ve bu haksızlığı da durdurup engellemelidirler.
Avrupa Birliği´ne (AB) alınmak istenmediğinin Mısır´daki sağır sultanın bile duymuş olması gerekirken, , kapı önünde tutulup oyalanmakta ve her geçen gün daha fazla kuşatılmakta olan ülkemiz Türkiye´ye  daha yararlı ve buralarda verdiğimiz mücadelede daha başarılı olabilmemiz için, hem Almanya ve de
Türkiye´de, “Oy-Hakkı, Seçme ve Seçilme Hakkı ile Eşit Vatandaşlık Hakları” na sahip olmamız gerektiğine inanmaktayız. Ve bu haklar bize 2012 yılında verilmelidir.
Bize bu gücü verebilen inancımız, kendi gücünü ve dünyadaki lobi gücünü de büyütmüş olacaktır.
Dünyaya kalıcı barış ve huzur getirmesini istediğimiz 2012 Yılı´nda savaşların olmamasını, dostlarımızın ve de tüm dünya çocuklarının yüzlerinin de hep gülmesini diliyoruz.
 
Remzi  UYSAL 
TÜRGEM Yönetim Kurulu Başkanı


İlişki İçin  Adresimiz:
TÜRGEM (19 Mayıs Türkiye Gençlik ve Halk Kültür Merkezi Lübeck)
19. Mai  Jugend- und  Volkskulturzentrum  der  Türkei  in  Lübeck  e.V.
Hinter der Burg 3-11
D-23552 Lübeck
(Postfach 1995, D–23507 Lübeck)
Mobil : 0175 / 52 03 127, Fax : 0451 / 5 73 80,
E-Mail: [email protected]

TÜRGEM'in yaşamını devam ettirebilmesi  için bağışlarınıza ihtiyacı vardır:
Bağışlarınızı yapabileceğiniz  Banka Hesabımız:
Sparkasse zu Lübeck,  BLZ  230 501 01,  Konto: 1- 035666
(Türgem derneği kamu yararına ve toplumsal barış için çalışan bir dernektir.)