İçinden geçtiğimiz süreçte, AKP devletinin, Sarayın Hukuk tanımaz, Adaletten yoksun tavrının yaşamsal bir hal aldığı, yargı makamlarının yandaşlaştığı bir süreçte, 'adalet' için, 'uzun yürüyüş' düzenlenmesi olumlu ve desteklenmesi gereken bir adımdı.

K. Kılıçdaroğlunun, Ankara'dan, İstanbul Maltepe cezaevi kampusuna kadar, 'uzun' 423 KM lik, bir etabı kapsayan, 'adalet yürüyüşü' en demokratik ve kullanılması gereken bir haktı. Bu hakkı kullanmak için harekete geçen K. Kılıçdaroğlu'nun bu hakkı kullanması da, en akıllıca bir davranıştır.

Buraya kadar hiç tartışmasız Türkiye demokrasi güçlerinin de talepleri ve özlemlerini dile getiren bir eylem biçimi olarak ele alınmasında yarar vardır.

Bu kadar bir zaman diliminde ve 423 KM'lik mesafede bir insanın, yaş haddi de göz önüne alındığında, K. Kılıçdaroğlu'nu takdir etmek durumundayız. Bu vesileyle ben kişi olarak, 'adalet yürüyüşüne' âmâsız, fakatsız, gerekçe göstermeden aktif olarak destek verilmesi ve olanaklar ölçüsünde katılın'masını öngörmekteydim. Konuya ilişkin düşüncelerimi aktarmıştım.

Bugün, 'adalet yürüyüşünün' 20. Günü. Uzun bir zaman dilimi ve mesafe alınmıştır. Her geçtiği alanda kitleselleşmiştir. Çeşitli toplum güçlerden destek sunulmuş ve katılım sağlanmıştır. Çok renkli ve coşkulu geçmektedir. Uluslar arası ve ülke düzeyinde önemli ses getirdiği de, kamuoyunun dikkatlerinden kaçmamaktadır.

Bu tempoyla yürüdüğünde, hafta sonunda belirlenen hedef olan İstanbul Maltepe cezaevi kampüsünde olunması muhtemeldir. İstanbul Maltepe meydanında milyonları aşan kitleselleştiğini de varsayalım. Peki ya sonrası? Ne yapılacak? Ne elde edilecek? Somut talep nedir? Adalet mi? Adalet kavramının içi nasıl doldurulacak?

Peki, yarın çıkıp AKP devleti, Saray, 'tamam kardeşim, yürüdünüz, hedeflediğiniz alana da geldiniz, eyvallah ve ülkede zaten adalette var' türünden bir açıklama yapılınca ne olacak? Mevcut, 'adalet' talebiyle, On binler hatta Yüz binler bu eyleme katkı sundu ve yer aldılar. Daha öncede yazmıştım. Sadece, 'Adalet' talebi soyut bir taleptir. Eğer somut bir talepler zincirlemesi olarak, bir buket halinde sunulmazsa, fazlaca bir şey ifade etmeyecektir.

Dikkatlerden kaçmıyorsa, AKP devleti ve Saray, sadece soyut, 'adalet' talebi olan bir eylemi, onurlu ve uzun erimli yürüyüşü, 'itibarsızlaştırmak' ve 'etkisiz' kılmak için ellerlinden gelen, 'çabayı' harcamaktadırlar. AKP devleti ve Saray kurmayları tarafından her fırsatta, 'provokasyon' olabilir açıklamaları, 'demokrasi tehdit ediliyor' türünden açıklamalarla ve '15 Temmuz' açıklamalarıyla gölgelenmek istenmektedir.

Adalet için Ankara'dan, İstanbul a, kadar azimle yürüyen, Adalet, Hak, Hukuk, talepleri, aslın ülkede Demokrasi özlemlerini, yeni bir Taksim Gezi direnişi taleplerini içermekteydi. Kitleler bu ruhla yürüyüşte yer almaktaydılar. AKP devletini ve Sarayı tedirgin eden en önemli, 'tehlike' yeni bir Gezi direnişinin gelişebileceği gerçeğiydi.

Gezi direnişi, Demokrasi mücadelesinin mihenk taşlarından en önemlilerindendir. Bu gerçeğin altı çizilmelidir. 20. gününde Adalet için uzun yürüyüş, kitleselleşerek, değişik toplumsal güçlerin desteğini alarak önemli bir evreye imzasını atmıştır.
 

Adalet için uzun yürüyüş, somut taleplerle bir adım daha ileri taşınmalıdır. Aksi durumda, atıl olarak tarihe geçer. Bu durumda, ülkede bir şey değişmez! Zaten, AKP devleti ve Saray buna uygun olarak konumlanmaya çalışmaktadır.

AKP devleti ve Sarayın işini kolaylaştırmayalım!

Bir sonraki yazımda buluşmak üzere,

04 Temmuz 2017