Sevgili okuyucular,

Ben de aklıma gelse dağa çıkardım‘ !... Başbakan yardımcıs, AKP genel başkan yardımcısı, AKP’nin 2. Adamı Bülent Arınç, üzüldüğünü söyledi ve hüzünlenmiş. Diyarbakır cezaevinde uygulamalardan O’kadar, etkilenmişki, dağ’a çıkmaya, ‘karar’ vermiş.

Bülent Arınç, , " bu güne kadar hala Meclis'te bulunan bir kadın BDP'li vekile çok kızardım, beddua ederdim" diye başladı. Bülent Arınç, BDP'li vekilin Diyarbakır Cezaevi'nde yaşadıklarını öğrendikten sonra ona kızmaktan vazgeçtiğini anlattı. Arınç ," 17 yaşında genç bir kız iken Diyarbakır Cezevi'nde o kadar ahlaksızca işkenceye maruz kalmış ki o kadar kendisini zorlamışlar ki ben de aklıma gelse dağa çıkardım. Çünkü Diyarbakır cezaevi'nden çıkanların yarısı dağa çıktı, yarısı da onları destekledi.'

Bu konuşmalara insani açıdan baktığınızda önemli ve kayde değer kabul edilebilir. Ancak AKP’nin 10 yılı aşkın iktidar pratiği ve Büllent Arınç faktörü göz önünde bulundurulduğunda, samimiyetten uzak sadece kamuouyunun duygularına oynandığı gerçeğini görmekteyiz.

Cezaevlerindeki 12 Eylül faşist uygulamalarını yermek tabiki insani bir duygudur. 12 Eylül faşizmi ülkemiz insanlarının ve özelliklede Kürtler üzerinde tabiri caiz‘se, geri dönülmez yaralar açmıştır. Bu uygulamalar, Kürtlere yönelik olarak yapılan yok sayma, asimile politikası atbaşı yürümüştür. Bu uygulamalar, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel argümanlarıdır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ülkede yaşayan ve zenginliğimiz olan farklılıklara karşı sürekli olarak yok sayma, ‘benzeştirme‘ yani aimilasyon girişimlerini sürekli gündemde tutumuştur. Kürtler, Ermeniler, Süryaniler, Rıumlar, Lazlar, Zazalar etnik kimlik olarak sahadan silinmek için yoğun çaba harcanmıştır.

Aleviler ve bir çok azınlık inançlar sürekli olarak asimilasyon politikasının kurbanı edilerek, yok sayılmışlardır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel argümanı, ‘Türk İslam‘  sentezi üzerine kurgulanmış ve inşa edilmiştir.

Bugün Bülent Arıınç’ında, için bulunduğu AKP iktidarı mevcut‚ ‘Türk İslam‘ sentezi üzerine kurgulanmış politikanın devamlılığını sağlamaktadır. Devamlılığından yanadırlar.

12 Eylül faşizmi döneminde politik argüman, ‘Türk İslam‘ sentezine, ideolojisine tabi olmak istemeyen ve farklı kimlikleriyle yaşamlarını ikame etmek isteyenlere, vahşice saldırılmaktı. Bu nedenledirki, Diyarbakır cezaevi başta olmak üzere, 12 Eylül zindanlarında Kürt ve politik tutsaklara karşı, tarihin en vahşice saldırılarının yapıldığı kamuoyunun bilgisi dahilindedir.

AKP iktidarı On yıllık pratiği ile 12 Eylül faşist dönemini aratmayacak konumdadır. Bugün, On bini aşkın politik tutsak cezaevlerinde özgürlüklerinden yoksun olarak, zorla tutulmaktadırlar. Sadece parasız eğitim talebinde bulundukları için yüzlerce yıl cezaya çarptırılmak istenen öğrencilerin sayısı 600 rakamları bulmuştur.

 Kürt coğrafyasında, ‘kirli savaş‘ bütün hızıyla devam etmektedir. Kürt coğrafyasının her karıış toprağında, bomba düşmemiş yer kalmamıştır. Roboski’de, hala 35 insanın kanı kurumamıştır. Konuşan, yazan, düşünen herkeze 12 Eylül faşist yasalarıına dayanarak, savcııların hazırladığı iddialarla, mahkemeler harıl harıl ceza vermektedir. Birçok siyaset adamının beyan ettikeri gibi, ‘nazi kamplarını‘ andıran cezaevi koşulları, ortada durmaktadır.

Pozantı cezaevinde çocuklara yapılanlar hala komuyundan saklanırken, bu olumsuzlukların Ankara Sincan cezaevinde’de, devam ettiği basın kanalıyla kamuoyuna yansımaktadır.

Bülent Arıınç, halk arasında bir deyim vardır. Hatırlatmak isterim, ‘‘gözünün önündeki merteği görmeyen, başkasının gözündeki çöpü görmekten kendini alamaz‘‘ Bülent Arınç bu sevdadan vazgeçmelidir. Yani önce kapısnın önünü süpürmelidir.

Bülen Arınç‘ın, söylemlerinde samimi olmasını çok arzulardım. Eğer samimi ise, iktidar koltuğunda hala AKP bulunmaktadır. Dağ‘a çıkmanın ana teması, Kürt sorunu bütün çıplaklığıyla ortadır.

Bülent Arınç, ‘‘ben de aklıma gelse dağa çıkardım ‘‘ demektedir. Gerek Bülent Arınç’ın ve gerekse Kürt gençlerinin ‘dağ’a çıkmasına‘ gerek yok. Cezaevleri AKP’li adalet bakanlığına bağlı, bugün mevcut durumda, cezaevlerindeki olumsuzlukları düzeltsinler. Böylece dağ’a çıkmaya gerek kalmaz.

Yine AKP kurmayları tarafından BDP’lilee yönelik olarak, ‘‘ yeriniz kandildir. TBMM değidir‘‘ söylemleri neden yüksek sesle dillendirilmektedir.

Kürt kökenli siyasal aktörlere karşı, Türkiye Büyük Millet Meclisi TBMM çatısı altında başlatılan, ‘cadı avına‘ neden ihtiyaç duyulmaktadır. Bir an önce son vermelidirler.

Bülent Arınç, ‘‘bu güne kadar hala Meclis'te bulunan bir kadın BDP'li vekile çok kızardım, beddua ederdim" daha sonra durumunu öğrendikten sonra, kızmaktan vazgeçtiği, " 17 yaşında genç bir kız iken Diyarbakır Cezevi'nde o kadar ahlaksızca işkenceye maruz kalmış ki o kadar kendisini zorlamışlar ki ben de aklıma gelse dağa çıkardım.‘‘ ifadesinde yer alan BDP’li Milletvekili, anlaşılmıştırki, Gülten Kışanak’tır.

Gülten Kışanak aynı zamanda, BDP’nin eş genel başkanıdır. Gülten Kışanak, Bülent Arınç’ında, yer aldığı ve 2. Adam olarak rol sahibi olduğu AKP tarafından, Milletvekilliği dokunulmazlığı kaldırılmak istenmektedir.

Amaç, BDP’li vekillerin yargılanmasının önünü açmaktır. Yargı makamlarının yaşanılan son uygulamalrını göz önüne alındığında, sonuç bellidir. Gülten Kışanak’ı, yeniden cezaevine göndermektir.

Herşeyden önce AKP Kürtlerle, Alevilerle kavga etmekten vazgeçmelidir.

Bülent Arınç, söylemlerinizde ne kadar samimi siniz? Ne kadar güvenebiliriz? Üzüntünüz, hüzünlenmeniz, gözyaşlarınızı, ‘timsah gözyaşları‘ olarak algılasak, haksız mıyız!....

 17.12.12