Yurtdışında yaşayan göçmenlerin çocuklarının elbeteki bulundukları ülkelerin dilini iyi bilmeleri, eğitimde başarılı olmaları için bu dile hakim olmaları çok önemlidir. Aksi halde hem eğitimi tamamlamaları hem de içinde bulundukları ortama uyum sağlamaları bir hayli güçleşmektedir. Eğitimini tamamlayamayan, yarıda kesen, okulunu terk eden veya sınfta kalan öğrencilerin büyük bir kısmını göçmen işçi ve emekçilerin çocukları oluşturmaktadır. Avrupa‘ya çalışmak için gelen göçmen isçilerin çocuklarının eğitimi güncel yaşamda hala önemli bir yer tutuyor. Ve bu sorun hala güncelliğini koruyor.


Almanya devlet politikasının bir sonucu olarak uzun yıllar burada yaşayan ve çalışan göçmenlere, medyadaki terimle göçmen işçilere „misafir işçi“ gözüyle baktı. Avrupa‘ da çalışmak zorunda bırakılan bu işçilere kalıcı gözüyle bakılmadığı için kalıcı tedbirler de alınmadı.Çözüm bekleyen temel sorunları eğitim, meslek ve kültürel sorunları da hep başka bir tarihe ertelendi. Başta anadilde eğitim ve öğretim sorunları olmak üzere yurtdışında yaşayan /çalışan emekçilerin çocuklarının eğitim ve öğrenim sorunları gündemdeki yerini hep korudu.
Türkiye den, Avrupa ülkelerine iş göçünün 50. yılı tamamlanmasına rağmen hala göçmenlerin güncel yaşamda karşılaştıkları sorunların azalması yerine, giderek daha da fazla artış göstermesi hem kendi ülkelerinin egemenleri hem de bulundukları ülkelerin siyasetine “kurbanlık koyun“ olarak görülmeleri ve gereken insani önemin verilmemesindendir.


Hollanda‘ da geçen yılın Kasım ayında bir Lise'nin -Cosmicu Montesori Lisesi- türkçe dersini kaldırması, anadilde eğitim tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Malum Türkiye medayası,birinci sayfalarında “Hollanda da Türkçe Yasağı“ başlığı ile okuyucularına duyurduğu haberde, milli duygular yeniden okşanmaya başlandı. Okuyucuya altan alta, Avrupalılar yabancı düşmanı,dolaysıyla  Türkiye düşmanı diye işlemeye çalıştı.


Birincisi,Türkçenin kaldırıldığı / yasaklandı denilen Lise, Fetullah Gülen`e ait bir lise, ikincisi ise, Gülen`e ait Lise ve benzeri okullar ilk defa böylesi bir durumla karşılaşmadı. F. Gülen`e ait okullarda başka ülkelerde de kapatıldı. Türkiye‘ de çoğunluğun dili, eğitim dili olarak azınlıklara (Kürtlere, Rumlara, Ermenilere, Araplara ve Çerkezlere vs) dayatılınca, anadilden eğitimin önemi görmezlikten geliniyor ama Türkçeye karşı herhangi bir nedenle bir engelleme gelince kıyametler koparılıyor. Anadilde eğitim, iletişim vs. Ne Türkçe ile ne de başka bir dille sınırlıdır. Uluslararası sözleşmelerde ifade edildiği gibi, çocuğun anadilde eğitim hakkı en temel, en doğal bir haktır. Çocukların eğitim gördükleri ülkelerin diline tabi tutulmaları, dolaysıyla çoğunluk dili ile eğitime zorlanmaları en basit tanımlama ile asimilasyoncu bir uygulamadır. Bu uygulama, Cumhuriyet‘le birlikte Türkiye‘ de, ailelerin onayı alınmaksızın azınlık dillere uygulanmakta ve azınlık dilleri programatik olarak asimile edilmektedir.


Türkçe konuşan çocukların, kendi ebebeynleriyle, akrabalarıyla ve arkadaşlarıyla
anadiliyle konuşmalarının engellenmesi zamanla bu çocukları kendi anadillerine yabancılaştıracaktır. Bilindiği gibi böylesi bir eğitim programının başarısı oldukça sınırıi kalacaktır. Bu program uzun yıllardır Türkiye‘ de azınlık dillere yönelik olarak programatik bir tarzda uygulanmakta, Kürdirsta‘ndaki ilk okullarda, çocukların Türkçe öğrenmeleri zorunlu kılınmaktadır. Türkçeyle henüz yeni tanışan çocuklar, okulda Türkçe konuşmaları ve öğrenmeleri, kendi aileleriyle de türkçe konuşmaları söylenir. Bu söyleme -tembihlere- itaat etmeyen çocuklar cezalandırılır.


Yurtdışıda ise çoğu kez çocukların kendi anadillerinde ders alıp almamaları ailelerine sorulur ve ailelerin onayı alınır. Bir diğer ifadeyle, örneğin Almanya‘ da yabancı aileler gönüllü olarak çocuklarının Almanca öğrenmeleri için onay verirler. Türkiye‘ de ise, Kürtçe ve başka bir dilde çocukların anadilde eğitim yapmaları anayasal bir sorun olur. Bazıları tarafından, Türkiye-Almanya kıyaslanmasına gidilmesi, meselenin baştan itibaren çarpıtılmasıdır.


Anadilde  eğitim sorunu, aynı zamada bir demokrasi sorunudur. Demokrat olmayanlar, söz konusu Türkçe olunca feveran edeler, milli duygullara oynamayı tercih ederler. İş azınlık dillerinde eğitime gelince, bu talebi gündemleştirmek isteyenler ya iç düşman olur ya da dış güçlerin kışkırtması olarak görülür. Bu manada, F.Gülen`in Kürtlere, Alevilere vs. yönelik sarfettiği sözler hala hafızalarda tazeliğini koruyor. F. zihniyeti, yurtdışında ve Türkiye‘ de gündemleştirilen demokratik taleplere karşı devletlerde ve hükümetlerde farklı düşünmediği bilindigi halde, azınlıkların kendi anadillerinde eğitim yapmaları da beklenemez.


F. zihniyeti, devletlerin gölgesinde güç olmak için hemen her yolu denemeyi, demokratik taleplerin karşısına dikilmeyi devlet poltikasının bir gereği olarak görüyor. F. zihniyeti öyle söylendiği gibi, çok da hayır severliğinden değil, kendi köhnemiş zihniyetini toplumlara dayatma peşindedir. Kamuya ait okullarda yani Liselerde 2010 yılından bu yana hızlandırılmış eğitime geçildi. Bu eğitim, dolaysıyla Program G 8 ile adlandırılıyor. Bu hızlandırılmış eğitim, Bertelsmann-Stiftung`un verilerine göre, okulunu terk eden öğrencilerin oranı yüzde 7, Wiesbaden şehrinde ise bu oran, yüzde 10,8 civarındadır. (Höchster Kreisblatt,26.01.2013.) Hızlandırlmış eğitim ve özel ( paralı) okulların sayısı hergün biraz daha artış gösterirken, G 8 ile okulunu terk eden ve okulunu yarıda bırakan öğrenci sayısı biraz daha artarken, paralı eğitim ile yabancı çocukların eğitimlerini devam ettirmemelerine sessiz kalan F.zihniyeti “hayır severliğini“ kimden yana kullandığını herhalde bu tartışmayı izleyenlerce yeterince anlaşılıyordur.


Kısacası, kısaltılmış veya hızlandırılmış eğitim olsun, çocukları bu derece zorladığı, piskolojik
sorunlara yol açtığı bir süreçte, ailelerin hem hızlandırılmış eğitime, hem de paralı eğitime karşı kararlıca tavır almaları beklenir.Tersine bu tip programlar ve okullar F.zihniyeti, benzer kimseler ve çevreler tarafından kötüye kullanılacağı bilinmelidir. Avrupa somutunda konuşacak olursak, anadilde eğitim hakkı en doğal temel bir insan hakkıdır.(1)


Bu hakkı kullanırken, öğretmenlerin eğitim düzeyi, pedagojik durumu ve yabancı dil bilmeleri
çok önemlidir. Türkiye‘nin atadığı öğretmenler öncelikle öznel tercihler sonucu tayin edildikleri, öğretmenlerin siyasi görüşleri esas alındığı için bu öğretmenlerin genellikle dini yanı ağır basan aşırı ırkçı, şeriatçı bir özelliğe sahiptirler. Din denilince elbetteki söz konusu olan islam dinidir. İslam dini ideolojik bir dindir.Ve toplumun yukarıdan aşağıya doğru hiyeraşik örgütlenmesini amaçlar.


(1) Yıllık müfredat içinde hafta da en az iki defa olmak üzere ikişer saat anadilde ders verilebilinir.