19 Aralık 2000 tarihinde, adına devlet denilen şiddet mekanizmasının gerçekleştirdiği en kanlı eylemlerden biri yaşandı.

Sabaha karşı siyasi mahpusların kaldığı 20 cezaevine birden operasyon düzenlendi. Binlerce asker, polis, bomba, mermi kullanılarak, helikopterlerle, iş makinalarıyla, duvarlar çatılar delinerek cezaevlerine girildi ve 30 mahpus öldürüldü.

Bayrampaşa'daki yaralı mahpuslardan Hacer Arıkan'ın kafa derisi yüzülmüş, vücudu, saçları, kaşları yanmış, burnu erimiş, yok olmuştu. Operasyon sırasında Hacer'i merak edip koğuşundan çıkan kardeşi Erol bacağından yaralanırken, Bursa'daki ağabeyleri Erdal ölüm orucunda hafızasını yitirecekti.

Korkunç bir ironiyle adına "Hayata Dönüş" operasyonu dediler. Geride kurşunlarla delik deşik edilmiş bedenler, halen ne olduğu anlaşılamayan kimyasallarla yakılıp kömür haline gelmiş cesetler, yüzleri tanınmayacak halde yaralı insanlar bırakan bu vahşetin boyutlarını anlatmaya kelimeler yetmez.

CEZAEVLERİ VAHŞETİNDE YÜZDE 45 YANMIŞ OLARAK HAYATTA KALDI

Mutluluğun sahip olduğumuz mal-mülk ve tüketim maddeleriyle; gücün ise yaptırım, hükmetme, zorbalık ve esaretle tanımlandığı şimdilerde, yapılanlara muhalif olan, ötekileştirilenlerin terörist tehlikeli ilan edildiği, insan olma özelliklerimizden zihnimize düşüncelerimize, duygularımıza fiziksel görünüşümüze kadar işgal altında olduğu günümüzde, insanın en çok ihtiyacı olan şey kendi gücünü hatırlamasıdır. Bir insanın savaş meydanında bile gücü kendisindedir. Bunun canlı örneklerinden biri olan Hacer  Arıkan’ın 19 Aralık 2000’de cezaevinde devletin bombalar, silahlar ve kimyasal maddelerle cezaevi hücre ve koğuşlarını muharebe meydanına döndürdüğü vahşette, yüzde 45 yanmış olarak hayatta kalmayı başaran Hacer Arıkan’la söyleştik. 

“Hasretliğime, Doyumsuz Kardeşliğime" kitabını imzalayacak cümlelesiyle başlayan söyleşi samimi sevgi ve dostlukların zemininde sürdü. 

MIKNATISLA TUTTURULMUŞ BURNU TRAMVAYDA DÜŞTÜ

Hacer’in sayısını bilmediği ameliyatlardan sonra yanan burnunun yerine takılan mıknatısla tutturulmuş yeni burnun tramvayda düşmesini, Erol da ayağından vurulduğu için geçirdiği ameliyat sonrası koltuk değnekleriyle otururken yanından yuvarlanan burnun çıt çıt sesleri eşliğinde yolculuğunu nasıl izlediğini anlatan kara mizah bizleri gülümsetti.

Filmin yapılma serüvenini, o dönemki durumu, Hacer sayısız ameliyattan sonra kendi iç diyaloglarından kesitlerle anlattı. Yeni Hacer ile yanmadan önceki Hacer’in hayalleri ve yapabilecekleri başkaydı.

“Eskiden dikiş öğretmeniydim eğer ceza evinden çıkarsam bir atölye açarım dikiş dikerim, modaevi açarım bir şekilde yaşamımı yeniden kurarım diyordum. Yemek yapmayı çok seviyordum ve belki küçük bir lokanta veya kahve açar çalıştırırım,  her şeye yeniden başlayabilirim diye düşünüyordum. Artık bu düşündüklerimi yapamayacağım. Ellerimi kullanamıyorum, yürüyemiyorum, kafa bölgem de yarı yarıya yanık.  Belgesel çekmek, senaryo yazmak vb. işte bunlar bana göre demiştim, ben bunları yapabilirim.”

Ardından “Bu çalışmaların maddi imkansızlıklar yüzünden sonlanmasına üzgünüz” diyor.

TEDAVİ İÇİN GELDİĞİ ALMANYA'DA İLTİCAYA BAŞVURDU

Almanya’ya tedavi için geldiğinde Alman dostlarıyla yaşadığı deneyimlerini bizimle paylaştı Hacer. “ Kısa süreliğine gelmiştim ve tedavi uzadıkça bir seneye yakın süren dönemde birlikte kaldığım Willhem ve eşinin yanında kendimi evimde hissettim. Onlar benim ailem oldu” dedi.

Daha sonra ceza alıyor. Mahkemenin sonuçlanması sonrası iltica ederek Almanya’da yaşamaya başlıyor Bu arada aralıksız devam eden tedavilerini, buradaki yaşamını anlattı. Sohbetin ardından yaşadıklarını ve duygularını paylaşacağı yeni romanında ve başka sohbetlerde buluşmak dileğiyle kitaplarını imzaladı.  

Hacer şu anda iki senedir süren kafatasındaki yanıkların yarattığı enfeksiyon tehlikesini önlemek için tedavi görüyor.  Alta yerleştirilen bir balonla esnetilen derinin öne çekilerek yanık bölgenin kapatılması başarıyla biterse peruksuz ve enfeksiyonsuz yaşama devam edecek. Birinci sene ve ilk ameliyat çok iyi yapılmıştı, şimdi ikinci aşamada…

Ağrılarına rağmen bizimle sohbeti, kattığı pozitif mücadele enerjisinden dolayı teşekkür ediyoruz. Daha sağlıklı daha başka sohbetlerde buluşacağımızı biliyoruz. (Kaynak: www.avrupasurgunleri.com)