İki adalının yaşamları nasıl kesişti?



Gürkan Hacır-AKSAM

Önce hikayeyi biraz geniş almam lazım. 1924'te yapılan nüfus mübadelesinde (ki dünyada başkaca örneği yoktur) Türkiye'deki 1.5 milyon Rum, Yunanistan'a; Yunanistan'daki 400 bin Türk ise Türkiye'ye getirildi. Bu mübadelede Yunanistan'daki birkaç küçük şehirle birlikte İstanbul ayrı tutuldu. Yani Anadolu'daki tüm Rumlar bir anda Türkiye'yi terk ederken, İstanbul'dakiler yaşamlarına doğdukları ve büyüdükleri İstanbul'da devam edeceklerdi.
Bu ayrıcalıklı anlaşmayı Lozan'da Türk tarafı istemişti.
Çünkü daha henüz emekleme aşamasındaki Cumhuriyetin ticaret burjuvazisi azınlıklardan oluşuyordu. Özellikle Rum nüfus, İstanbul'da dönen ticaretin sahibiydi. Onların bir anda gitmesi ticaretin tepetaklak olması demekti. İstanbullu Rumlar mübadeleden ayrı tutuldular ve yeni Cumhuriyetin vatandaşı oldular.

KIBRIS İNATLAŞMASI
Kıbrıs'ta da benzer durum vardı. Orada etkin olan Rum nüfus, İngiliz yönetimin verdiği ayrıcalıkla Türk nüfusa azınlık gibi davranıyordu. İşte asıl büyük didişme bundan sonra başladı. Kıbrıs'ta haksızlığa ve katliama uğrayan soydaşlarımız için İstanbul'daki Rumlar hep siyasi rehine olarak görüldü. Kıbrıs'ta yaşanan her sorun sonrasında İstanbullu Rumların üzerinde kara bulutlar bir kez daha dolaştı. Oysa İstanbullu Rumlar, Kıbrıslı Rumları doğru dürüst tanımıyorlardı bile... Dahası sorunlarıyla ilgilenmiyorlardı. Kıbrıs'taki her gerginlik İstanbullu Rumlara patladı... 1930'lardaki 20 kur'a askerlik, 1942'deki Varlık Vergisi, 1955'teki 6-7 Eylül olayları, 1964'teki 12 bin Rumun sınırdışı edilmesi, 1974 olayları...
Kıbrıs inatlaşması, İstanbul'daki Rumların parça parça bu topraklardan sökülmesi demekti. Yavaş yavaş İstanbul'u terk ettiler. Lefter gitmeyi aklına bile getirmedi.
Kıbrıslı Türkler için de durum aynıydı. Kıbrıslı bir avuç fanatik Rum'un birleşik Yunanistan hayali, adayı yaşanmaz kılmıştı. Artık iş tehdişe ve cinayetlere kadar varmıştı. Türk nüfus adadan kaçmanın yollarını arıyordu. Rauf ise gitmek şöyle dursun, halkı direniş için örgütlüyordu.
İki devlet arasındaki inatlaşmayı kaşıyan ülke ise belliydi: İngiltere! Neyse...

HER İKİSİNİN KADER YILI 1948
Gelelim ebediyete uğurladığımız iki 'değer'imizin hikayesine... İkisi de aynı yıl doğdular. İkisi de adalıydı.
Rauf Kıbrıs'ta, Lefter Büyükada'da dünyaya gözlerini açtı.
İkisi de çocukluklarından itibaren iki dili konuşmaya başladılar.
Rumca ve Türkçe!
Rauf'un nerdeyse bütün arkadaşları Rum, Lefter'inkiler ise Türk'tü!
Biri hukuk eğitimi için İngiltere'nin yolunu tuttu. Diğeri çok sevdiği ve yetenekli olduğu futbolu daha rahat oynayabilmek için İstanbul'un yolunu... Taksimspor'a gitti.
Hem Lefter hem de Rauf Denktaş için kader yılı aynıydı, 1948!..

'TÜRK TOHUMU' LEFTER
Önce Lefter'in kırılma anına bakalım... Tarih 23 Nisan 1948, yer Atina Şehir Stadı! Türk milli takımı şu kadroyla sahaya çıktı.
Kalede Cihat (Arman); geri dörtlü Murat Selahattin, Vedii Bülent; orta saha Hüseyin, Fikret (Arcan), Ahmet, forvet Erol, Lefter (Küçükandonyadis) ve Şükrü (Gülesin)...
Atina stadında gözler Lefter'in üzerinde... Yunanlı seyirciler Lefter sahaya adım atar atmaz küfüre başladılar. 'Türkosporo' (Türk tohumu) diye bağırıyorlardı. Nasıl olur da bir Rum, Türk Milli Takımı formasını giyer üstüne üstlük Yunanistan'a karşı sahaya çıkardı. Maçın başlamasıyla küfür yerine saldırıya bıraktı. Taş, bayrak sopası, çakmak ellerine ne geçerse Lefter'e fırlatmaya çalışıyorlardı. 5. dakikadaki korneri Lefter kullanacaktı. Ama köşe göndere gitmesi mümkün değildi. Lefter oraya yönelince tribünler dalgalanmaya başladı. Sahanın içi bir anda yabancı cisimlerle doldu. Lefter korneri atmaktan vazgeçti. Sahanın ortasına sıkışmıştı.
Maçı Yunan radyosu naklen anlatıyordu. Ankara radyosu da Yunan radyosundan dinlediği kadarını Türkçeye çevirip dinleyicilerine aktarıyordu. Maçı Ankara'daki Meclis Başkanlığı makamında dinleyen Şükrü Saracoğlu ise heyecandan yerinde duramıyordu. Kendisini makamına çağıran Cumhurbaşkanı İnönü'yü bekletmek pahasına radyonun başından ayrılamadı. O da Lefter'e yapılanlara bir anlam verememişti. Azınlıklara karşı sert önlemler almaktan çekinmeyen Türkçü Başbakan'ın (Sonra Meclis Başkanı) Lefter'e olan sevgisi ve düşkünlüğünü artık herkes biliyordu. Kaçırmadığı Fenerbahçe antrenmanlarında özellikle Lefter'i takip ediyordu.
Atina'dan gol haberi gecikmedi. 7. dakikada Fikret'in attığı golle Türkiye 1-0 öne geçti. Saracoğlu gibi, radyo başındaki Türkler ayağa fırlamışlardı. Millilerimiz stadyumdaki gerilimden ötürü gol sevincini bile yaşayamamışlardı. Dakika 25. Lefter yine o klasikleşen seri çalımlarıyla kaleye doğru ilerledi ve topu kalecinin sağından filelere bıraktı. 2-0
İlk yarı bu skorla bitti. İkinci yarıda Yunanistan tek gol buldu. Ona cevap Şükrü Gülesin'le geldi, maçı 3-1 kazandık.
Atina stadında Lefter'e küfürler devam ediyordu.
Ertesi günkü Yunan gazeteleri matem havasında çıktı. 'Lefter'in büyük ayıbı' başlığını attılar. Onlara göre Lefter, ay yıldızlı formayla sahaya çıkmış ve vatana ihanetle eş bir suç işlemişti. Üstelik bir de gol atmıştı. Türkiye'ye dönüşte arkadaşları hem tebrik hem de teselli ediyorlardı. Lefter 'Takmayın kafanıza. Benim milli takımım bellidir' dedi. Zaten o maça kadar kimsenin aklına Lefter'in hangi milliyetten olduğu gelmemişti. (Lefter ismi Türkiye'de o kadar benimsenmişti ki kimi zaman eğlenceli olaylar da yaşanmıyor değildi... Fenerbahçe'nin yöneticisi ve unutulmaz tarihçisi Rüştü Dağlaroğlu, dünyaya gelen oğluna isim için ilginç bir yöntem belirledi. Fenerbahçe'nin tüm futbolcularını birer kağıda yazıp torbaya attı. Çektiği kurada çok sevdiği futbolcu Lefter'in ismi çıktı. Çocuğuna bu ismi koyacaktı. Ama başta eşi olmak üzere ailesi itiraz etti. İleride çok zorlanır dediler. İkinci kez kura çekti. Oğlunun adı Müzdat Dağlaroğlu'ydu!)

DAVA ADAMI DENKTAŞ
Şimdi Rauf Denktaş'ın kırılma anına gidelim. Yine aynı yıl, 1948.
27 Kasım'da Kıbrıs tarihinin belki de en kalabalık mitingini Dr. Fazıl Küçük'le beraber düzenledi. Dr. Fazıl Küçük, kürsüye çıktı; 'Yükselen ENOSIS sesleri karşısında sessiz ve hareketsiz kalamayız. Kalırsak kaybederiz' dedi. Kıbrıslı Türklerin bu ilk mitinginde büyük bir coşku vardı. Dr. Küçük, Rauf Denktaş'ı kürsüye davet etti. Konuşma yapmasını istedi. Denktaş heyecanlı bir konuşma yaptı; 'Kıbrıs'ı asla terk etmeyeceğiz' dedi. Kıbrıslı Türklerin mücadelesi yeni liderini böylelikle tanımış oldu. Denktaş kısa sürede Dr. Küçük'ün veliahtı olduğunu ispatladı. Kıbrıs Türk Kurumlar Federasyonu Başkanlığı'na seçildi. Adada yaptığı savcılık görevinden kendi isteğiyle ayrıldı. Artık Rum ağırlıklı İngiliz yönetimindeki adada istenmeyen adamdı. O ise en zor işi deniyor ve İngilizlerin oyunlarına rağmen Kıbrıslı Rumlara karşı direnmeye çalışıyordu.

İSTANBUL'DA UTANÇ GECESİ
1955, her ikisi içinde bir başka kırılma anı oldu.
Londra'da yapılacak konferansa Dışişleri Bakanımız Fatin Rüştü Zorlu katılıyordu. Rumlarla masaya oturuyorduk. İngilizler her zaman olduğu gibi hakemdi. Zorlu, şifreli bir notla 'Elimizi rahatlatacak eylemler lazım' deyince Kıbrıs Türktür Cemiyeti harekete geçti. İstenen, toplu protesto gösterileriyle Türk kamuoyunun da durumdan rahatsız olduğunu Londra'ya duyurmaktı.
Kantarın topuzu kaçtı. 6 Eylül'ü 7 Eylül'e bağlayan gece, Rumlara karşı bir yağmaya dönüştü. Yaşanan utanç gecesiydi. Hemen hemen tüm Rumların evleri, işyerleri yağmalandı ama Lefter'in evine kimse dokunmadı. Lefter tüm kavgaların üstündeydi. Ortalığı yangın yerine çeviren o 'Vandalizm' bile ona bulaşmıyordu. Ama Lefter'in arkadaşlarının, dostlarının, akrabalarının evleri darmadağın olmuştu. Rum cemaatine bir kez daha korku sinmişti.
Denktaş'ın İstanbul'da yaşananlardan haberi çok sonra oldu. Ama sonuçlarını o da yaşadı. Kıbrıs Türklerinin direnişini örgütlediği gerekçesiyle Kıbrıs hükümetinden istifaya zorlandı ve bir hükümette, bir sürgünde Kıbrıs sevdasının peşini bırakmadı. Dava adamı oldu.
Lefter ise her türlü teklife ve tehdide rağmen ne canı kadar sevdiği Fenerbahçe'yi ne de Türkiye'yi terk etmedi.
Ve önceki gece... Her ikisi de aynı yaşta, yaşama veda ettiler. Şimdi iki adalı doğdukları adaların topraklarında ebedi uykuya çekilecekler... Ölümüne bağlı oldukları topraklara ve davalarına olan inançlarıyla...
Son söz: Kıbrıs'tan Rumlar değil, İngiltere elini çekmedikçe iki kardeş toplum birbirine hep düşmanlık besler. Anadili gibi Rumca konuşan Rauf'u Rumlar düşman bilir, ay yıldızlı formayı gururla taşıyan Lefter yuhalanır. Oysa halklar daima kardeştir.
Gurkanhacir.com