Jean Jaurès'den Hrant Dink'e 100 yıl...

 

 

Doğan Özgüden Anma törenindeki konuşmasında şunları idafe etti;


Hrant, kardeşim, değerli m
eslekdaşım, 
Yedi yıldır nasıl da özlüyoruz seni.


Yedi yıl var ki, tüm insanlığın, özellikle de Anadolu ve Mezopotamya halklarının özgürlük ve kardeşliğine doğru kanat çırpan barış güvercinini koparttılar bizden.


Bu lanet olası 19 Ocak’ta, sadece insan haklarının ve halkların eşitliğinin yılmaz bir savunucusunu değil, hep gerçeğin ve adaletin peşinde koşan büyük bir gazeteciyi de yitirdik.



Evet, yedi yıl akıp gitti bile…


Ne yazık ki, dünyanın en güzel kentlerinden biri olan İstanbul’da kurban edildiğin alçakça cinayetin hesabı hâlâ görülmedi.

O İstanbul ki, tarihiyle, farklı kökenlerden insanlarıyla ve kültürel zenginliğiyle seni nasıl da cezbederdi.

Ama o güzelim İstanbul’da başlatılmamış mıydı tam 99 yıl önce halkına karşı 20. Yüzyılın ilk soykırımı? Ve de çok geçmeden sadece Ermeni halkını değil, Asuri ve Grek halklarını da hedef alan o soykırım…

Yedi yıllık kirli adli-siyasi-idari manevralardan sonra «gerçek» suçluların yargılanabilmesi için yeni bir kovuşturma başlatıldı.

Adalet hâlâ kör ve sağır.

Hrant Dink Dostları'nın dediği gibi, cinayetin devlet görevlilerinin yönlendirme ve yardımıyla işlendiği ayan beyan (...) ama hepsi de devletin korumasında. Cinayetin tertipçileri gizlenmekle kalmıyor, tayin ve terfilerle ödüllendiriliyor.

En utanç verici örnek: Dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler bakanlığa, polis şefi Celalettin Cerrah ise valiliğe terfi ettiriliyor.

Celalettin Cerrah adının Belçika’daki biz Anadolu çıkışlı sürgünler için özel bir önemi de var. Senin öldürüldüğün gün kendisinin Türk kökenli bir devlet bakanının onur konuğu olarak Brüksel’de bulunduğu unutulabilir mi?

Muammer Güler yakınlarda bakanlık koltuğundan atıldı, ama senin öldürülmendeki inkar edilemez sorumluluğundan ötürü değil,  adı büyük bir yolsuzluk skandalına karıştığı için…


Taner Akçam dostumuzun bu vesileyle yaptığı bir anımsatma ibret verici.

99 yıl önce… En gözü dönmüş soykırımcılardan biri, Diyarbakır Valisi Dr. Reşit, Mardin ve Diyarbakır’daki Ermeni ve Asuri’lerin kırımından dolayı hesap vermesi gerekirken Ankara Valiliği’yle taltif edilir.

Ama bir süre sonra bu görevden uzaklaştırılır. Binlerce vatandaşın canına kıymaktan değil, yolsuzluk yapmaktan… Hangi yolsuzluk? Katlettirdiği Ermeni ve Asuri’lerin altın ve mücevherlerini Osmanlı hazinesine teslim edecek yerde zimmetine geçirmiş olmaktan…

Bu İttihad ve Terakki’den tevarüs edilmiş bir cürümler sistemidir. Doğduğumuz topraklara kök salmış, üç onyılı aşkın süredir Türk-İslam Sentezi temelinde güçlendirilmiş bir sistemdir.

Bugün iktidarı elde tutmak ya da gasbetmek için ne denli birbirlerine girmiş olurlarsa olsunlar, Tayyip Erdoğan’ın partisi de, Fethullah Gülen’in cemaatı da, ordu da, polis de, adalet de vatandaşlara karşı işlenen alçakça cinayetlerden aynı derecede sorumludur.

Zirve Kitabevi cinayeti  unutulabilir mi?

Ya Roboski katliamı?

Ya Reyhanlı?

Sevan Balıkçı’nın öldürülmesi?

Gezi direnişi kurbanları?


Ve de sadece Türkiye’de değil, Irak’ta, hatta bir yıl önce Fransa’da Kürtlerin katledilmesi…

Yıl 2014… Hrant’ın öldürülmesinin yedinci yıldönümü. 


Unutmayalım ki, 2014 aynızamanda Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın patlamasının 100. Yıldönümü. 

100 yıl önce, bu savaşın ta başında Hrant gibi bir başka barış güvercinini katlettiler Fransa’da: Jean Jaurès…

Belçika’nın büyük ozanı Jacques Brel, tanınmış şarkılarından birinde sorar:


Niçin katlettiler Jaurès’i, niçin? 


Jaurès, emperyalist güçlerin çıkarları uğruna başlatılan ve 9 milyondan fazla insanın yaşamına mal olan bir savaş histerisi içinde katledildi.

Bu savaş histerisi içindedir ki Anadolu’nun Ermeni ve Asuri halkları 2 milyona yakın can yitirdi.

Şimdi biz de soruyoruz:


Niçin katlettiler Hrant’ı, niçin? 


Hrant, gerçeklerin peşinde olan, Ermeni, Asuri, Grek, Yahudi, Kürd, Ezidi ve Türk halklarının kardeşliği için mücadele veren herkesi susturmak için vuruldu.

Bugün burada söz verelim Hrant’a: Kardeşlik ve adalet için yükselen sesimizi ve çığlığımızı asla ve asla susturamayacaklar.

Ve tüm güçlerimizi gelecek yıl, 100. yıldönümünde Ermeni ve Asuri soykırımının Türk Devleti tarafından tanınmasını sağlamak için birleştirelim.


Barış süreci, evet…


Ama tarihin tüm gerçeklerinin tanınmasını sağlayacak bir süreç…

Türk Devleti’ni tüm Hrant’lardan özür dilemeye zorlayacak bir süreç… 

 

* Hrant Dink'in öldürülmesinin 7. yıldönümünde Brüksel'deki Ermeni Soykırımı Anıtı önünde yaptığı konuşma