Dünya nüfusunun yarıdan fazlasının iki dilli konuştuğu gibi iletişim araçlarının yaygılaşması ve demografik özeliklerin yanı sıra sermaye, mal ve emek dolaşımı yaygınlaşmıştır.

Globalleşmenin bir sonucu da insanlar, ana dillerinin dışında başka dilleri öğrenme ihtiyacını her zamandan daha fazla duymak zorunda kalmışlardır. İnsanlar dilini öğrendiği ulusların istese de istemese de kültürünü de öğrenmektedirler.

 Avrupa'da yaşayan göçmen azınlıklar ( Türk, Kürt, Yunan, İtalyan)  kendi dillerini nasıl korumaları gerektiğinden öte, içinde yaşadıkları ülkenin dillerini nasıl öğreneceklerinin çabası içindedirler.

Avrupa'da yaşayan göçmen azınlığın devamlı dinleme, yazma ve okuma olmak üzere kendisini ifade edebilmek için yaşadığı ülkenin diline hakim olmak istemesi bir gerçektir.

Dil sadece Avrupa'da yaşayan göçmen azınlık açısından bir iletişim aracı değil, aynı zamanda bir kimlik ifadesi olarakta algılanıyor. Yani bir yandan kimliğini koruma çabası varken, öte yandan ise, yaşamış olduğu toplumlarda asimilasyona uğrama korkusunu, sürekli içinde yaşatılıyor olmasıdır.

İnsanlar yaşadıkları ve çalıştıkları yerde dilini öğrendiği bir toplumun veya ülkenin kültürünü de öğendiklerı kaçınılmaz bir olgudur.

Göçmen azınlık üzerinde baskıcı bir şekilde kendi dillerini ve kültürlerini yok ettirecek şekilde bir baskının olmadığını hiç kimse inkar edemez.

Göçmen çocuklarının iki dilli yetiştirilmesi yani Bilinguale eğitim sistemi, günümüzde geçerli olan eğitim sistemidir. Frankfurt'ta AWO (Arbeiterwohlfahr) tarafından açılan iki dilli kreş çok iyi bir örnek teşkil etmektedir.    

Diğer eğitim sistemleri yani tek yönlü bir dilin veya bir kültürün günümüzde geçerliliği insanları tek yönlü yetişirmeye hizmet eder. Globalleşen ve küçülen dünya açısından da yanlış bir yöntemtir.

 Ana dilin yanı sıra başka bir dil hatta iki veya üç dil bilmek insanların geleceği için daha verimli ve küreselleşen dünyada daha kazançlı olur.

Günümüz Almanyasında  ulusal uyum adı altında milliyetçi ırkçı ve hatta şovence yaklaşarak insanları başka dillerden ve ana dillerinden mahrum etmek insanlık duşmanı bir anlayıştır. Tekniğin  geliştiği ve dünyanın küçüldüğü ve sınırların ortadan kaldırıldığı bir süreçte tek dillilik ve tek kültürlülük anlayışı ilkel bir saplantılıkır.  

Parelel toplum yaratılacak adı altıda insanları tek yönlü ve tek dilli yetiştirmeye çalışmak kaba Avrupa milliyetçi ve ırkçı anlayışın diğer uluslar üstünde uygulanışıdır.

Dilleri ve kültürleri sanki tek ulusun özel malı olarak görüp ve onu yücelterek başka ulusun insanları üzerinde baskıcı bir şekide empoze etmeye çalışmak yanlış bir anlayıştır.

İnsanların yaşamış oldukları ülkelerde gönüllü kültür alış-verişi içinde bulunmaları kadar doğal bir olgu olamaz.

Alman toplumu günümüzde homojen bir karekterde değildir ve eğitim sistemi de göçmenler burda olmadığı bir zamanda tek ulus anlayışı ile yapılmıştır. Bugün bu eğitip sistemi çok uluslu bir dönemde geçerliliğini yitirmiştir. Alman eğitim sistemi göçmen çocuklarının eğitim ihtıyacına cevap verecek bir şekilde değişime uğramalıdır.

Tek yönlü eğitim sistemi içinde dolayısyla dilini geliştirmeli bunun için okumalı, düşünmeli ve araştırmalıdır. Bilgiyi anlayabilmek ve kavrayabilmek de ancak ve ancak dil ile mümkündür. Bütün eğitim sistemlerinde dil eğitimi işin temeli, aynı zamanda bel kemiğidir.

Göçmen çocuklarının hem kendi dillerini geliştirmeleri, hem de Almancayı iyi kullanabilmek için, ailelerin bu konudaki görevlerini yerine getirmeleri gerekiyor.

Anne-baba olarak, çocuğunuzla iyi bir iletişim kurmak istiyorsanız mutlaka kendi anadilinizi çocuğunuza öğretiniz..

Elbette önemli olan ailelerin hangi dil olursa olsun, konuştukları dili iyi konuşmaları ve çocukları için örnek olmalarıdır.