AfD (Almanya İçin Alternatif) adlı parti Almanya’da henüz kesinleşmemiş seçim sonucuna göre yüzde 13 oy aldı. Bu oran biraz değişebilir ama CDU/CSU ve SPD’nin ardından üçüncü parti olacağı ve Federal Meclis’e 80’den fazla milletvekili göndereceği kesinleşti denilebilir.

Bu sonuçta iki nedenle şaşılacak yan bulunmuyor:

Birincisi: Bu parti ırkçı ve yabancı düşmanı politikası ekseninde şimdiye kadar değişik eyalet meclislerine ve belediyelere temsilci göndermişti. Birdenbire ortaya çıkmış bir güç değildir ama yükselen bir güçtür.

İkincisi: Avrupa’nın çok sayıda ülkesinde ırkçı ve yabancı düşmanı partiler yükseliyor. Ulusal Cephe Fransa’da –oy oranı bakımından- birinci parti durumundadır. Hollanda’da, İngiltere’de, Macaristan’da ve sayılabilecek başka ülkelerde AfD benzeri partiler güçlüdür.

Avrupa’nın en büyük ülkesi olarak Almanya’nın bu gelişmenin dışında kalması beklenemezdi.

AfD’yi ırkçılık ve yabancı düşmanlığı boyutuyla değerlendirmekle yetinmek yanıltıcıdır. AfD sözcülerinden bir tanesi, “Bu ülkeyi değiştireceğiz” dedi.

Almanya’yı değiştirmek iddiasında olan bütün politik güçlerin yapmaya çalıştığı aynıdır: 1968 ve sonrasındaki kültürle hesaplaşmak…

68 hareketi Almanya’da büyük kültürel değişime neden oldu. Alman toplumu Nazi geçmişiyle 68’den sonra açık olarak hesaplaştı. Yeşiller bu süreçten doğdu ve başka ülkelerdeki çevrecilerden farklı olarak başlangıçtan itibaren ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına karşı oldular. Sadece değişik sol güçler değil sosyal demokratlar ve Hıristiyan Demokratlar da bu kültürel değişimden etkilendiler.

AfD 68 kültürüyle hesaplaşacaktır ve ırkçılık konunun boyutlarından sadece birisidir.

AfD konusunda bir başka önemli nokta, ilk seçim sonuçlarına göre bu partinin eski Demokratik Almanya Cumhuriyeti (DAC) bölgesinde birinci parti olmasıdır. Böyle mi kalacak bilemiyorum ama bu alandan Almanya ortalamasının yaklaşık iki katı oranında oy almış durumdadır.

Eski DAC bölgesinden yıllardan beri büyük göç yaşanıyor, insanlar Batı eyaletlerine gidiyorlar. Batı’dan da buraya gelenler olmakla birlikte AfD’nin bu bölgede aldığı sonuç ırkçılığın DAC tarihinden kalan miraslardan birisi olduğunu da gösteriyor.

Sosyalist düşüncenin yabancı düşmanlığıyla eklemlenerek var olabileceğini bu sonuç yeniden gösteriyor. Yeniden diyorum çünkü 1990’lı yıllarda Berlin Duvarı’nın yıkılması henüz yeniyken bu bölgedeki halkla ilgili olarak yapılan araştırmalar güçlü bir yabancı düşmanlığının varlığını göstermişti.

Sonraki yıllarda da “yabancılardan arındırılmış bölgeler” özellikle bu alanda görüldü.

“Bu alanda göçmen sayısı oldukça az, nasıl böyle olabilir?” gibi bir soru anlamsızdır. Yabancılara karşı düşmanlık genellikle –her zaman değil- bunların az hatta çok az oldukları yerlerde yoğun olarak görülür. Göçmenin çok olduğu yerde –iyi bir yerleşim politikası da izlenirse- iç içe yaşama hayata geçer, karışma sağlanır. Bu da ırkçılık ve yabancı düşmanlığını yok etmez ama ciddi olarak frenler.

Önümüzdeki dönemde AfD ile ilgili olarak “büyük tehlike, ırkçılık, yabancı düşmanı” söylemini yoğun olarak duyacağız. Böyle bir söylem çok sayıda göçmenin de işine gelir, çünkü kolaydır.

Almanya’da önemli bir kültürel hesaplaşma gündeme gelecek ve kendini hala göçmen ya da yabancı olarak görenlerin bu hesaplaşmada yer almaları gerekir. Bunun içinse yıllardır yaşadıkları ama dilini bilseler bile kültürünü ve tarihini hemen hiç bilmedikleri Almanya’yı öğrenmeleri gerekecektir.

Türk ve Kürt kökenlilerin kaç tanesi Alman 68’i hakkında fikir sahibidir?

Çok azdır!

Almanya 68’i bizdeki 68’den daha ileride kültürel değişime neden olmuş ve bu değişim toplumun her kesimine yayılmıştır.

AfD bununla hesaplaşacak…

Göçmenler de “ırkçılık var, çok tehlikeli” söylemiyle yetinip büyük oranda kenarda duracaklar…

Almanya önceki yıl yaklaşık bir milyon mülteciyi alarak kendi tarihiyle de ciddi bir hesap gördü. Almanya tarihinde bulunan Nazilerin “üstün ırk” söylemi 68’den sonra zayıflamıştı ama bir milyon mülteci kabulüyle yeni ve büyük bir darbe daha yedi. AfD’nin ülkeye gelen çok sayıda mülteciyi kullanarak güçlendiği biliniyor. AfD daha önce de vardı ama mültecileri kullanarak hızla güçlendi.

Almanya’nın tarihsel özelliklerinden bir tanesi yeniden büyük darbe yediğinde bunun tepkisiz kalması beklenemezdi.

Denilebilir ki, “Mültecilerin bir bölümü sınırdışı edildi ve ediliyor”…

Evet, böyle oluyor ama ülkeye bir dönem gelen bir milyon mültecinin toplumda olumlu ve olumsuz yönde sarsılmaya neden olduğunu da görmek gerekiyor. Toplum mültecileri karşılayanlar ve yardım edenlerle, hoşlanmayanlar ve hatta saldıranlar olarak ikiye ayrıldı.

Önümüzdeki aylarda konunun mültecilerden ayrılıp 68 sonrasındaki kültürel değişime geleceğini düşünüyorum. Mültecilik, göçmenlik konusu bitmeyecek ama genel bir kültürel hesaplaşmanın parçası olarak kalacak…

Bakalım göçmenler burada ne oranda yer alabilecek?

Küçük bir ekleme yapacağım: Süddeutsche Zeitung'un haberine göre AfD'nin reklam giderlerine Rusya Federasyonu katkı yapmış. 

Normal görmek gerekir çünkü Almanya'ya gelen Alman kökenli Ruslar büyük oranda bu partiyi seçiyor.