Almanya´da yaşayan, çalışan ve yüksek eğitim gören Türk ve bazılarına göre de Türkiye kökenli insanlarımızın Recep Tayyip Erdoğan (RTE) ve partisi tarafından Almanya‘ da temsil edilmediğini anlamak için, ileri zekalı olmaya gerek yok. RTE´ın her Almanya ziyareti, Almanya“da yaşayan insanlarımız adına bir kabusdur. RTE’ın Almanya’ya her gelişi, Almanya‘daki ırkçılık, dışlanma ve ötekileştirmede bir biri ile yarışan ırkçı ve faşist güçlerin ekmeğine yağ sürmeden öteye gidemiyor.

Alman Toplumunun nimetlerinden sonuna kadar yararlandığı halde halen kendisini, 1960'lı yılların başında Almanya´da gelirken beraberinde getirdiği davranış biçimlerinin artık demode olduğu bu günde, sözde „asimile“ olmama adına gericiliğin, ırkçılığın, milliyetçiliğin ve dinciliğin palazlanmasına alt yapı oluşturan sözde derneklerin, sivil toplum kuruluşlarının ve örgütlerin AKP ve RTE tarafından desteklenmesi, Almanya´ya yaşayan insanlarımızın sadece yaşadıkları topluma uyumlarını zehirlemiyor, aynı zamanda, insanlarımızın birbirlerine karşı kamplaşmasına, birbirlerine darılmasına, birbirleri ile ağız dalaşlarına varmasına vesile oluyor, birlik ve kardeşliği dinamitliyor.

Alınteri ile ekmek parasını, çoluk çocuğunun rızkını Almanya'daki işverenlerden elde eden insanlarımızın, elbette Türkiye ile bağları olmalı, elbetteki „ana dillerini“ her alanda konuşabilmeli, dini ve inançlarının gereği ibadethanelere gidebilmelidir.  Zaten bu konuda hiç bir sıkıntı Almanya‘ da yok. Ama kendi dilini her alanda konuşma ve geliştirme, kendi inancını yaşamak ve yaşatmak için kendi ibadethanesi olan Cemevi kurma ve bunun anayasal güvence altına alınması gibi engeller ve yasaklar RTE Türkiye'sinde fazlasıyla var. RTE’ın  Almanya´da yaşayan insanlarımıza asimile olmama çağrısı yaparken, kendisinin Türkiye’de kendisi gibi yaşamayan ve inanmayanları asimile ettiğini elbette çağdaş dünya tarafından biliyor.  Almanya‘ da insanlarımızın kurdukları camilerin haddi hesabı yok. Bu camilerin birbirleri ile ilişkileri, Türkiye´deki siyasi ve dinsel yapılanma ile doğrudan ilişkili olduğu için, Almanya´da cami dernekleri adı altında faliyet gösteren teşkilatların tamamı Türkiye´deki bir cemaatin, tarikatın ya da siyasi partilerin sempatizanı ve yandaşı konumundadırlar. Fethullahcıların, Süleymancıl'arın, Said-i Nursici'lerin, MHP´lilerin, Milli Görüşçü'lerin ve saymakla bitmeyecek ne kadar dinsel ve siyasal yapı Türkiye´de var ise, bunların da Almanya´daki uzantıları işte bu dernek ve camilerdir. Bundan dolayı bu tür yapılanmaların varlık nedeni yaşadıkları, pardon oturdukları Almanya‘da yerli toplumu ile uyum içinde yaşamak değil, RTE gibi zehir kusan siyasiler ve dincilerin katıldıkları toplantılarda ekmek parasını kazandıkları ülkenin başbakanını dahi yuhalayacak kadar cömertkar davranmaktadırlar. Almanya´da yaşadığı halde Almanya‘nın Başbakanını 24 Mayıs 2014 tarihinde RTE Köln konuşmasında yuhalatmış olması, yerleşik toplum tarafından insanlarımıza karşı önyargıların, suçlamaların, dışlama ve horlamaların tuzu biberi olmuştur.

Artık Alman toplumunun bir parçası haline gelmiş olan insanlarımız, Türkiye´de laikliği, insan haklarını, demokrasiyi ve kuvvetler ayrılığını ayaklar altına almış, fidan gibi gençlerimizi elindeki polis gücü ile katletmesini teşvik etmiş ve böylelikle eline daha fazla yurtsever kanı bulaşmış katilleri, hırsızları ve ırkçı dincileri Almanya´da görmek istemiyor.  

RTE´in zehir zemberek konuşmaları, kıyaslamaları ve vurguları yanlız Almanya´da insanlarımızın huzurunu bozmuyor, aynı zamanda tarihe mal olmuş Türk-Alman dostluğuna da büyük bir darbe indiriyor. RTE, 3 milyondan fazla insanımızın yaşadığı bir ülkenin (Almanya`nın) insanları, değerleri, norm ve kuruluşları ile huzur, barış ve dayanışma içinde olmalarının önündeki en büyük engel konumuna gelmiştir. RTE kendisine Almanya‘da mücahit arıyor, kendisi gibi ötekileştirici, dinci ve kinci tipler istiyor.

Almanya´nin Başbakanı gelip İstanbul´de 15.000 civarında bir Alman topluluğu karşısında bir miting havası içinde geçen bir salonda Türkiye´nin, pardon AKP´nin Başbakanını yuhalatsa RTE ne der?  En hafif deyimi ile şu olur: Aynı gün olmasa bile bir iki gün işinde İstanbul başta olmak üzere,Türkiye´nin dört bir köşesinde ne kadar Alman yaşıyorsa evleri, işyerleri tahrip edilir, yakıp yıkılır. Bu tür vahşilikler Türkiye‘de azınlıklara yakın geçmişte yapıldı, bu utanç unutulmadı.

RTE, Almanya´da yaşayan insanlarımızın huzurunu bozmasın, bir daha gelip buralarda yaşadığımız ülkenin siyasetçilerine, Başbakanlarına, değerlerine hakaret etmesin. RTE´in 24 Mayıs 2014 tarihli Köln mitinği sonrası gün geçmiyor ki bir Alman gaztesinde kendisinin Almanya´da istenmediği ve burada yaşayanların huzurunu bozduğuna dair bir haber ve yorum çıkmasın.

RTE özellikle de onurlu Gezi direnişi dolaysıyla sergilediği vahşet dolaysıyla tüm medeni ülkelerde ve toplumlarda istenmeyen adam ilan edilmiştir. Taksim direnişi ile daha fazla demokratik, daha fazla özgür, daha fazla zengin, daha fazla hoşgörülü ve daha fazla eşitlik temelinde bir arada yaşamın olduğu bir Türkiye uğruna mücedele verenleri baş tacı yaparken, RTE ve yandaşlarını aralarında artık görmek istememektedirler.

31 Mayıs 2014 tarihinde RTE yine Alman basınının manşetlerinde, hem de kötü adam rolünde, Artık RTE´ın miladı dolmuş ve yürütmekle görevli olduğu proje sorumluluğu (Eşbaşkanlık) sona ermiştir.

Sonuç olarak abartmadan şu tespitin altı çizilebilir: RTE her gün bizleri ve bir bütün olarak da Türkiye´yi yerin dibine batırıyor. Kendisi illaki de Almanya´nın Başbakanını sadaka dağıttığı yığınlara yuhalatmak, Federal Almanya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Gauck ve Cem Özdemir örneğinde de görüldüğü üzere, Alman siyasetçileri hakaret vari aşağılamalarla diline dolayacaksa, bunu Türkiye´de yapsın. Bizim burdaki dostluğumuzu ve huzurumuz bozmasın. Bize gölge etmesin, başka da bir şey istenmiyor zaten kendisinden.

31 Mayıs 2014