Zirve davasının tutuksuz sanığı 42 yaşındaki İlker Çınar, "Gizli tanık olarak ifade verdim. Hakkımda koruma kararı var. Sürekli tehdit alıyorum, can güvenliğim yok. Savunmasını yapmak için herhangi bir baskı altında kalmaksızın tehdide maruz kalmadan savunma yapmak istiyorum. Sanıklar ve diğer tarafların bulunmadığı celsede ifade vermek istiyorum" diyerek, Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi'ne dilekçe ile başvurdu. Mahkeme heyeti, talebi kabul ederek, diğer taraflar olmadan sanık ve tanık İlker Çınar'ın ifadesini aldı.

İstanbul Eski Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcısı Zekeriya Öz’e, 24 Aralık ve 28 Aralık 2010 ile 14 Mart 2011 tarihlerinde gizli tanık olarak 'Deniz Uygar' adıyla ifade verdiğini anlatan Çınar, bu beyanları sonrası TUSHAD isimli gizli yapının deşifre olduğunu, suç duyurusunda bulunduğu kişilerin tutuklanarak cezaevine konulduğunu iddia etti. İfadelerinin ardından tanık koruma kapsamına alındığını aktaran Çınar, "Yıllardır manipüle edilen davanın seyri de değişti. Eğer ben açıklamalarda bulunmasaydım bu dava bu şekilde kapanacaktı" dedi.

Yıllarca hizmet ettiği TUSHAD isimli yapının devlet kurumları içine yerleşmiş gizli bir yapı olduğuna öne süren İlker Çınar, şöyle devam etti:

"Azınlıklara ve Hıristiyanlara yönelik gerçekleştirilen bütün menfur olayların arkasında bu yapı vardır ve asla devlet değildir. Vicdanımla karar vermemin en büyük göstergesi, TUSHAD'ı söylemem olmuştur. TUSHAD, Ergenekon Terör Örgütü'nün silahlı kanadıdır. TUSHAD koordinatörlüğünde görev yapan Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın sivil kolu olan Beyaz Kuvvetler'in çalışanları ile JİTEM arasında bilgilendirme ve dayanışmanın oluşturulması yine TUSHAD Koordinasyon Başkanlığı tarafından sağlanmaktaydı. 1993 yılı sonlarında Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde Ahmet Hurşit Tolon tarafından kurulan TUSHAD'a bağlı olarak Beyaz Kuvvetler Komutanlığı'na katıldım. Katılırken önceki görev yerimden ilişiğimin feshedilmiş gösterilerek kesildiğini bildirdiler. Beyaz Kuvvetlere katıldıktan sonra kadrom Kara Kuvvetleri Komutanlığı'ndan alınarak koordinasyon açısından Özel Kuvvetler Komutanlığı içerisinde teşkil edilen TUSHAD'a bağlı bulunan Beyaz Kuvvetler Komutanlığı'na verildi. Beyaz Kuvvetler'de görev yaptığım süre içinde TUSHAD tarafından bana verilen '3276' kod numarasını kullandım. Bir süre misyonerlik konusunda eğitim aldım. İlk eğitimimi Tuzla Piyade Okulu'nda, ikinci eğitimimi Güvercinlik Jandarma Okulu'nda aldım. Bu eğitim sırasında eğitmenim Levent Ersöz'dü. Levent Ersöz ile misyonerlik ve istihbarat teknikleri konusunda bire bir muhatap oldum ve talimatları bu kişiden aldım."

TUSHAD içinde farklı departmanlar bulunduğunu dile getiren Çınar, bunlardan birinin de misyonerlik departmanı olduğunu söyledi. Yapı tarafından Türkiye’nin kültürel farklılıklar dikkate alınarak Türkiye’nin 4 ayrı bölgeye ayrıldığının altını çizen Çınar, şunları söyledi:

"1'inci bölge Marmara, Ege ve Akdeniz bölgeleri, 2'nci bölge İç Anadolu Bölgesi, 3'üncü bölge Malatya ilinin de içinde bulunduğu Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleridir. 4'üncü bölge ise Karadeniz Bölgesi'dir. Aldığım eğitim sonrası Levent Ersöz'ün talimatı ile misyonerler arasına karışarak homojenize oldum. Ben Müslümanım. Hıristiyanlığı bilerek, isteyerek inceleyip ikna olarak seçmiş değilim. Bu sayede benden istenen kontrespiyonaj amaçlı likidasyon istihbarat faaliyetlerini rahatlıkla yürüttüm. Elde ettiğim tüm istihbari bilgileri yanıma gelen kuryeler aracılığıyla TUSHAD'a gönderirdim. Tüm bu faaliyetleri 2005 yılı Ocak ayına kadar devam ettirdim."

2006 yılında TUSHAD tarafından Albay Mehmet Ülger ile birlikte bir çalışma yapacağı konusunda talimat aldığını vurgulayan Çınar, Mehmet Ülger’in kendisine bu dairenin misyonundan ve talimatlarından bahsettiğini aktardı.

CİNAYETLER ÖNCESİ ÇALIŞTAYDA EMRE GÜNAYDIN’IN FOTOĞRAFI GÖSTERİLDİ

Sanık İlker Çınar, Malatya'da Zirve cinayetleri öncesinde yapılan toplantılar hakkında da bilgi vererek, şunları anlattı:

"Mehmet Ülger, misyonerlikle ilgili bir çalıştay oluşturulduğunu, bu çalıştayın misyonerlik faaliyetleri üzerine bir laboratuvar çalışması yapacağını, bana da bir görev verildiğini, ödülümün büyük olacağını, kendisinin de bu çalışma ile ilgili olarak üst makamlara brifing vereceğini söyledi. Bu toplantıda dönemin Emniyet İstihbarat Müdürlüğü'nü yapan ve bir zamanlar Trabzon Emniyet Müdürlüğü'nü yapmış olan Ramazan Akyürek hakkında konuştular. Mehmet Ülger, Ramazan Akyürek isimli kişiyi tanıyıp tanımadığımı sordu. Ben de tanımadığımı söyledim. Mehmet Ülger de, Ramazan Akyürek'in bir beyanatı olduğunu, bu beyanatında bazı illerde ses getirecek eylemlerin olacağını, bu illerin de İstanbul, Malatya ve doğuda bir il olacağını söylediğini belirterek bana bu konuda bir bilgimin olup olmadığını sordu. Ben de kendisine bu konuda bir malumatımın olmadığını ifade ettim. Mehmet Ülger ise 'senin istihbaratın geniştir, mutlaka duymuş olmalısın' dedi. Mehmet Ülger yapmış olduğu bu açıklamadan sonra, Ruhi Abat'a bakarak imalı bir şekilde birlikte güldüler. O gün buna bir anlam verememiştim ve manidar bulmuştum. Fakat menfur Zirve Yayınevi cinayetlerinden sonra bunun ne anlama geldiğini kendi ağızlarından duyacak ve öğrenecektim. Bu çalıştay esnasında Mehmet Ülger, Haydar Yeşil'e Yaşam-1 dosyasını açıp açmadığını da sordu. Bunun 'Planlı İstihbari Çalışma Dosyası' olduğunu hatırlıyorum. Bu toplantıda Ruhi Abat çantasından Zirve Yayınevi ile Kayra şirketine ait broşürler, belgeler ve resimler çıkarttı, bu argümanları bana gösterdi. Resmini gösterdiği kişilerin Zirve Yayınevi çalışanları olduğunu söyledi. Bunu daha önce de sormuştu ancak ben bu resimlerde bulunan bazı kişileri tanımadığımı söylemiştim. Bu resimler arasında 'Emre Günaydın' isimli bir kişi de vardı. Bana bu kişiyi sorduğunda, tanımadığımı söyledim. Bu kişinin isminin misyonerler arasında geçip geçmediğini aktif biri olup olmadığını sorduğunda ise kendisine duymadığımı belirttim. Daha sonra Levent Ercan Gelegen'in resmini gösterdiğinde tanıdığımı söyledim ve Mersin'de haber elemanı olduğunu, Abdullah Atılğan'a muhbirlik yaptığını belirttim. Ruhi Abat, bana Zirve Yayınevi ve Kayra'yla ilgili belgeler gösterdiğinde, Levent Ercan Gelegen'in haber elemanı olduğunu bildiğimden dolayı bu bilgileri Levent Ercan Gelegen'den temin ettikleri kanaatine vardım. Emre Günaydın isimli kişinin resmini gösterdiğinde bu kişi hakkında 'yürekli' olduğunu açıklamıştı. Bu nedenle Emre Günaydın isimli kişinin de Levent Ercan Gelegen gibi haber elemanı olabileceği kanaatine vardım."

Bir çalıştayda Zirve Yayınevi'ne yönelik olarak bir korkutma eyleminin konuşulduğunu öne süren Çınar, Mehmet Ülger’in "Yukarıdan gelen bir talimat daha var, sansasyonel bir eylem için alt yapı çalışması yapılacak" dediğini iddia etti. Bu korkutma eyleminin kimler tarafından ve ne şekilde gerçekleştirileceğini sorduğumda ise, Ruhi Abat ile Mehmet Ülger'in yüzüne bakıp gülerek, "Emre Günaydın eylem için hazır, Emre Günaydın'a yapılacak eylemle ilgili gerekli talimatlar verildi" dediklerini ileri sürdü. Eylemde cinayetin amaçlandığını anlamadığına savunan Çınar, "Anlasaydım, bu olayın engellenmesi yönünde her türlü adımı atardım" dedi.

İlker Çınar, cinayeti medya aracılığı ile öğrendiğini, örgütün siyasi iktidarı devirmek için kaotik bir ortam oluşturmayı, 'misyonerlik' üzerinden yapmaya çalıştığını kaydetti. Ruhi Abat’ın kendisini cinayet gecesi aradığını aktaran Çınar, iddialarını şöyle sürdürdü:

"Ben çok sinirli ve üzgündüm, yapılan iş düpedüz planlı bir çalışmaydı. Telefonda verdiğim tepki üzerine Ruhi Abat bana çok sert bir üslupla, 'Bak abiciğim, güzel kardeşim, beni iyi dinle, kafanın bir köşesine şunu yaz, bu işten artık dönüş yok, korkutma amaçlı yapmasını istediğimiz bir olayı; şerefsizlere vurun dedik öldürmüşler, bu yüzden sen de bize yardım edeceksin tamam mı?' şeklinde tehditvari sözler söyleyerek asıl amaçlarını gizlemeye çalıştı. Bu sözlerden sonra ben bu tehditlerin ne kadar ciddi olduğunu, artık dönüşümün olmadığını ve ne kadar büyük bir tehlike içerisinde olduğumu anladım."

Cinayet sonrası 26 Nisan 2007’de yapılan arama ile Malatya’ya çağrıldığını anlatan Çınar, eski jandarma alay binasına gittiklerini, cinayete tepki gösterinde Ülger'in tehditkar sözler söyleyerek gerçeği anlattığını öne sürdü. Çınar, "“Mehmet Ülger toplantı esnasında, 'Zirve'nin, Hrant'ın, Santoro'nun bir operasyon olduğunu, yapılan bu sahte istihbarat belgeleriyle Zirve olayının AKP ve Gülen cemaatine yıkılacağını, zaten Hrant'ın da Ramazan Akyürek'e yıkılacağını, eğer yıkılmazsa gerekenin kendisine yapılacağını' söyledi. Bu sözleri kendinden emin ve mağrur bir şekilde söyledi ve bunu söylerken de elinde kalın bir tespihi vardı. Ben bu söz üzerine ona ne yapılacağını sorduğumda ise Mehmet Ülger, 'Bu basit bir şey, gerekeni yaparız, defterini düreriz' dedi. Ayrıca bir ara Mehmet Ülger, Emre Günaydın'ın bulunduğu hastaneye gitti ve geldi. Geldiğinde Haydar Yeşil'e ve Ruhi Abat'a 'kamera kayıtlarının silindiğinden ve verdikleri bir sim kartının değiştirildiğinden' bahsetti" diye konuştu.

ARINÇ’A YÖNELİK EYLEM SONRASI GİZLİ YAPI DAĞITILMIŞ GİBİ YAPILDI

İlker Çınar, TUSHAD’ın devlet içine sızmış gizli bir yapı olduğunu vurgulayarak, "İnsanlar bu yapı içindeki şahısları normal resmi görevleri ve sıfatları ile bilirler. Sadece bilmesi gereken kişiler ve irtibatlı olanlar bilirler. 2008 yılında Bülent Arınç'a yönelik yapılan eylemden sonra TUSHAD tarafından sivil yapılanmaya dağılma yönünde emir ve yazılar gelmiştir. Oysa bu yapı dağılmamıştır, halen aktiftir. Bu konu medyaya yansımıştır. Özel kuvvetler bünyesinde beyaz ve siyah kuvvetler olmak üzere bunlara resesyon yönünde yazılar gelmiştir, bu bir manipülasyondur, yanıltmadır. Bülent Arınç ve onun gibi düşünenleri yanıltma amacıyla bu yapılmıştır. Mehmet Eymür de Ankara'da verdiği ifadesinde bunu beyan etmiştir" iddialarında bulundu.

Çınar’ın ifadelerini alarak dosyaya ekleyen mahkeme heyeti, sanığın tanık koruma kapsamında olduğunu göz önünde bulundurarak duruşmalardan muaf tutulmasını kararlaştırdı.


MP(SS)