Ege Üniversitesi (EÜ) öğretim elemanları, geçen 5 Kasım'da kamuoyuna açıklanan YÖK Yasa Taslağı'nı YÖK Başkan Vekili Prof. Dr. Şaban Çalış ile tartıştı. Toplantının açılışında konuşan Çalış, akademisyenleri ikna etmek için zaman zaman ilginç ifadeler kullandı. Hakarete varmayan, etik sınırlar içinde kalan her türlü eleştiriye açık olduklarını, taslağın yasalaşma sürecinde şeffaf ve katılımcı bir süreç işletmek istediklerini dile getiren Çalış, üniversitenin medeniyetlerin tarihi kadar eski bir süreç olduğuna işaret etti.

'BİZ DE BOŞ DEĞİLİZ'

YÖK'ün yeniden yapılanmasının küreselleşmeden bağımsız olmadığını kaydeden Çalış, Türkiye'deki geçmişten bugüne yüksek öğrenim geleneğine de değinerek, "Evrensel değerler önemli. Dünyanın yaşadığı deneyim çok önemli ama biz de boş değiliz diye düşünüyorum. Bize ait dediğimiz, bu ülkeye, bu coğrafyaya ait dediğimiz önemli bir mirasın, önemli bir deneyimin var olduğunu da bilmemiz gerekiyor" diyerek Selçuklu ve Osmanlı deneyimlerini hatırlattı.

'GAZ' ESPRİSİ GÜLDÜRDÜ

Bu toplantıların şimdiye kadar gerçekleştirdiği yaklaşık 10 toplantıdan biri olduğunu, bazı akademisyenlerden "Hoşgeldiniz saygılar sunuyoruz fakat boş geldiniz. Biliyoruz sadece gazımızı almaya geldiniz" diye geri dönüşler olduğunu belirterek şu açıklamalarda bulundu:

"Ben sadece espri kabiliyetim gereği, insan olmanın gereği, insan gaz üretir, çok tabii bir şey. Birilerinin gaz almasında çok sakınca olmayabilir. Ama bu toplantılarda esas gazı alınan benim. Yani ben o kadar gazla doluyum ki arkadaşlar, o kadar sorunlarla doluyum ki, sizinle konuşmak, dertleşmek gerekiyor. İstediklerimi ben dahi yapamıyorum. Ben dahi derken kendimi abartı bir yerde görmek değil. Ama olmuyor yapamıyorum. Demokrasi böyle bir şey. Sayılar, rakamlar önemli, çoğunluklar önemli. Bizim dünyanın en iyi fikrini üretmemiz bazen iş görmeyebilir, o fikrin değerinin ne olduğu konusunda bir sonuç vermez. İnanın azınlıkta kaldığım durumlar çoktur. Bazen 'Bende bir terslik var' dediğim olmuştur. Bağlantıları ters olan, doğru olan karşımızdakiler olabilir. Herhalde bilim adamı olmanın ilk kuralı arkadaşlar herkesten ve herşeyden önce kendinden ve kendi doğrularından şüphe etmesini bilebilmektir. Sabırla, katılmadığım halde, benimsemediğim, içselleştiremediğim halde karşı görüşleri sürdürmek, ifade edilmesini sağlamak ve yansıtmak önemlidir diye düşünüyorum. Konuşmayı daha fazla uzatmak istemiyorum. Ben dertli bir adamım arkadaşlar. İlmiye sınıfını, bilimi, gerçeği, hakikati özgürlüğü sorun edinen dertli bir adamım arkadaşlar. Üniversiteyi, bilimi, gerçeği, hakikati, özgürlüğü sorun edinen dertli bir adamım. Sadece size derdimi anlatmaya geldim. Umarım içinizde bu konuda dertli insanlar da vardır. Bizimle o dertleri paylaşabilirler."

'HER DEĞİŞİM SÜRECİ KENDİ MAĞDURLARINI YARATTI'

Çalış, 1981'den bu yana üzerinde en çok tartışılan, neredeyse değişmesi konusunda bütün kesimlerin tamamının mutabık olduğu tek konunun 2547 sayılı yasanın değişmesi, yani YÖK'ün ortadan kalkması olduğunu söyledi. "Ortada bir hakikat var. sürekli tartıştığımız ama değiştiremediğimiz bir dönemi birlikte yaşıyoruz" diyen Çalış, daha önce de YÖK'ün her değişim sürecinde kendi mağdurlarını yarattığını, 12 Eylül 1980 sonrası üniversitelerden anti demokratik bir şekilde uzaklaştırılan öğretim üyelerine karşılık gelen "1402'liklerin" buna örnek olduğunu ifade etti. Çalış, "Bu ülkenin çocuklarının geleceğini öncelikle onların belirlemesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Biz sizi ne kadar temsil ediyoruz bilemiyoruz. Belki içinizde temsil etmiyorsunuz diyenler olabilir. Biz kendimizi sizden bir parça olarak görüyoruz. Bu parçanın bir bireyi olarak bu konuda yapılması gereken şeyin, tarihsel vazifenin bizim tarafımızdan bizatihi işletilmesini istiyoruz" dedi.

AKADEMİSYEN SINIF BULUNDUĞU YERDEN MEMNUN DEĞİL

Yasa sürecinde tüm paydaşları içine alacak bir çalışma başlatıldığını, çok dikkatli bir dil kullanıldığını, şu anda son redaksiyon döneminin hazırlıklarını yaptıklarını aktaran Çalış, akademisyen sınıfının bulunduğu yerden kendisinin memnun olmadığını belirterek, "İlmiye sınıfının bulunduğu yerden özellikle itibarından, bu mesleğin cazibesinden maalesef memnun değilim. Umalım ki öyle bir çalışma yapalım bu toplumu öylesine harekete geçirelim, bu toplumun dinamiklerini öylesine harekete geçirelim ki bu meslek Türkiye'nin en cazip mesleği, bu sınıf en müreffeh, en korkusuz sınıfı olsun" diye konuştu.



BT(AÖ/SS)