Çağıl Kasapoğlu / Lice

Bu sorunun ve tartışmaların yankı bulduğu yerlerden biri de, o dönem en sert çatışmaların yaşandığı, en büyük kayıpların verildiği Diyarbakır’ın Lice ilçesi.

Lice yolunda, PKK’nın kurulduğu ve 1978’de ilk kongresinin toplandığı yer olarak bilinen Fis Ovası’nı geçiyor, yemyeşil bağların yangın külleriyle karardığı arazileri aşıyor ve ilk durağımız olan Lice’nin Durukavacık köyüne doğru ilerliyoruz.

Köy yakmaların yaşandığı, göçe, korucu olmaya zorlananların ait olduğu, gıda ambargosu nedeniyle evlerine sınırlı miktarda gıda sokabilenlerin memleketi buralar. Yolda bana, 1990ların ikinci yarısında doğan Liceli Mehmet eşlik ediyor. 1993’ü, 1996’yı görmemiş ama, onun da yakın dönemde bölgede tanık olduğu şiddet olayları var, o dönemleri biliyor ama hala keşfediyor.

Bölgede, yaklaşık 20 yıl önce yaşananların ardından “Aklınızda en çok ne kaldı?” diye sorduğumda birçok kişi ‘gıda ambargosundan’, yalnızca bir torba unla geçirdikleri aylardan bahsediyor. Şu yakınmayı sıkça dile getirenlerle karşılaştım: “Devletin kendi vatandaşları arasında ayrım yapıp birilerini doyururken birilerini aç bırakması, birilerini öldürürken birilerini yaşatması ağrımıza gidiyor.”



Durukavacık köyünde İnalhan ailesinin 90’lara ve yakın döneme tanıklık eden fertleriyle görüştüm. Tavanda kurutulmak üzere asılı sarı, turuncu rengarenk biberlerin altında, sofralarında patates kızartması ve ayranla ailece kahvaltı ediyorlardı gittiğimde.

"Bir ayda bir kilo un"

“90larda ne zulümler görmedik ki?” diyor Zeynar İnalhan. Onun da aklına ilk gelen gıda ambargosu. “Değirmene giderdik, bir ayda ancak bir kilo un alabilirdik. Evde 10 kişi mi var 20 kişi mi var fark etmezdi.” 1992 yılında 5-6 tane buzağısının da köye sokulmasına izin verilmemiş. “Aslında benim de hatam vardı, ‘menşei kağıdı’ almamıştım. Kadri Uzman Çavuş vardı o dönem.

Buzağıları dağdan yayan geçireyim dedim, ama izin vermedi, Diyarbakır’a gönder dedi. Ben de götürürken buzağılar kaçtı. Bir hafta Allah’ın tek kulunun olmadığı yerde aradım, kaçtılar gittiler.” Bir seferinde de köye götürmek istediği biberlerin içinde uyuşturucu olduğundan şüphelenilmiş. Kontrolde, tüm biberler, arabasının bagaj kapağına serilmiş. Yaz güneşinin altında, uyuşturucu çıkmamış ama “güneşe serilince suyu çıkan biberler, satılamaz hale gelmiş.” Lice’de, ‘helikopterin iz mermisi atmasıyla başladığını’ söyledikleri ve söndürme çabalarının yetersiz kaldığı yangın nedeniyle de bağlarının büyük bir bölümü yanmış.

O dönem devletle ilişkileri, şiddet olayları konularına ise girmek istemiyorlar. Bunun bir nedeni “devletten hala korkmaları.” Lice’nin merkezinde önce adını veren sonra konuştukça adının yazılmasını istemeyen bir esnaf bunu şöyle açılıyor:

Esnafa göre 90'lar döndü


“Bak şimdi, bizim daha anlatacak çok şeyimiz var ama anlatamayız. Bu devlet, yüzde 13 oyla halkın seçtiği milletvekillerini dokunulmazlıklarına rağmen yargıya taşıyor. Sade bir vatandaşına devleti şikayet ettiğim için neler yapar kim bilir. Anladın mı? Bu dönemde olmaz, konuşulmaz....” Esnaf, ‘90lara dönüldüğü’ görüşünde. ‘Anca korucuları araya sokarak bir kilo un alabildiği’ dönemler tekrarlanmayacak olsa bile, yine 20 yıl öncesi gibi “can güvenliğimiz yok artık” diyor.

“Burada halk devlete güvenmez. Devlet hep tek taraflı davranır. Kürt olduğum için sanki ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değilmişim gibi.” “Lice’de halkın yüzde 80’i gerillayı destekler. Ben onlara katılmayı hiç düşünmedim ama 90’larda bir sefer Mermer Karakolu’nda yanımda 65-70 yaşlarında bir tanıdıkla bekletildik. Ne hakaretler işittik... Yanımdaki amca ondan sonra ‘Benim burada yaşamam haramdır artık’ dedi ve gerillaya katılmak istediğini söyledi. Düşün kaç yaşına gelmiş adam.”

"Araç yakma yanlış, adam kaçırma doğru"

Liceli esnafa yolda gördüğüm yanan araçları soruyorum... “Bence araç yakma yanlıştır, vatandaşın malına canına niye kast ediyorsun?”

Peki ya adam kaçırmalar? “O normal...” Neden normal, neresi doğru? “Savaş ilan edildi artık, adam kaçırma savaş kuralları içinde var...” cevabını veriyor bu sefer... Daha sonra Lice-Hani-Kulp ilçelerinin kesiştiği ‘Lice şeytan üçgeni’ olarak anılan dört yolda Liceli berber Mahmut Şahin’e soruyorum 90ları. “Zaten döndük 90lara, istenilen de bu değil miydi?” diyor. “O dönem en ağrımıza giden gıda ambargosuydu ama...”

“Sabah 7’de 8’de evden çıkardık, ayda bir seferde bir torba un alırdık, o da tipine göre. Tipin hoşlarına giderse verirlerdi.” Şahin’in mevcut çatışmasızlığa dair de bir çift lafı var: “İlk yıllarda Erdoğan iyiydi, OHAL kaldırıldı, kontrol noktaları kaldırıldı. Bu işi de çözecek tek kişi o. Leyla Zana da öyle demişti. Ama 15 gündür huzur yok. Komutanlar da tıraş olmaya gelirlerdi, şimdi yollar kapandı gelen giden yok.” Lice’nin 1990'lar tarihi Türkiye’de çatışma ortamının en şiddetli yaşandığı, karanlık olayların hala aydınlatılmayı beklediği bölgelerden biri.

Bahtiyar Aydın suikasti

22 Ekim 1993’te Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın suikast sonucu hayatını kaybetmesinin ardından Lice’de çıkan olaylarda 16 kişi öldürülmüş, yüzlerce kişi göçe zorlanmış, ev ve işyerleri yakılmıştı. Suikastı PKK’nın yaptığı ileri sürülmüştü. Fakat geçen yıl hazırlanan iddianamede iki eski subay suçlandı. Olayla ilgili dava devam ediyor. 1994’te köyler yakıldı, faili meçhul cinayetler işlendi, 1996’da binlerce kişi korucu olmaya zorlandı. Bölge halkının ifadelerine göre korucu olmayı kabul etmeyenler hakarete uğradı, şiddete maruz kaldı.
1990'larda doğanlar da şiddet olaylarının sarmalında yetişiyor bu coğrafyada.

Çatışmasızlık sürecinin bitmesiyle, geçtiğimiz hafta Lice’de bir askeri araca düzenlenen bombalı saldırıda iki asker öldü, dört asker yaralandı. Olaydan iki gün sonra da bir polisin ‘PKK tarafından kaçırıldığı’ haberi geldi. İlçeye, bu olaylardan birkaç gün sonra gittim. Yolda görevli komutan aracımızı durdurup “Biraz durun, sabah 7’de mayın patladı, trafik hafiflesin öyle geçersiniz. Araç yakıyorlar” diyor. Daha sonra öğreniyorum, Hani ilçesinin Seren köyünde zırhlı bir aracın geçişi sırasında patlamış mayın, 3 asker hafif yaralanmış.

Yol boyu iki tane yanmış araç araca denk geldik ancak yeni yakılmış gibi görünmüyor. Sarı, kuru otların yangınla karardığı tarlalardan geçerken beraber seyahat ettiğim Liceli Mehmet, “Bu coğrafyada kimin kimi ne zaman vuracağı belli değil” diyor. Mehmet’in yol boyu anlattıkları, bir kuşağın daha benzer olayları hafızalarına işlediğini gösteriyor. “Bak burası Angül (Duru) Karakolu. Ben 2012’de Silvan yolunda burada çatışmaların ortasında kaldım. Yarım saat sürdü. Hemen önümde içinde samanların olduğu bir kamyon alev aldı.” Mehmet, 2012 Kasım ayında PKK’nın Angül Karakolu’na düzenlediği baskından bahsediyor. O dönem basına yansıyan bilgilere göre valilik 1 askerin hayatını kaybettiğini, 6 askerin yaralandığını duyurmuştu.

Yola devam ediyoruz... “Bak burası, 2014’te kalekol inşasını protesto edenlere askerin müdahale ettiği yer. İki kişi ölmüştü.” Geçen yıl 15 gün süren kalekol protestosuna askerin silahla müdahalesi sonucu iki kişi ölmüş, çok sayıda kişi de yaralanmıştı. Genelkurmay ise olaylarla ilgili açıklamasında, ‘askere, molotof kokteyli ve el yapımı patlayıcılarla saldırıldığını’ duyurmuştu.

2009’da hayvan otlatırken havan topu mermisinin isabet etmesiyle 14 yaşındaki Ceylan Önkol’un, 2013 Haziran ayında da yine kalekol protestosunda Medeni Yıldırım’ın öldüğü yer de Lice. Durukavacık köyünde İnalhan ailesinin genç üyesi 27 yaşındaki Pınar, “Biz büyüklerin dönemine kıyasla pek bir şey yaşamadık sayılır. Ama benim derdim Batı ve Doğu arasındaki ilişki” diyor.

"Türklerin gelip buraları görmesi lazım"

“Batı hala Doğu’dan korkuyor. Türklerle Kürtlerin tanışması, buraları gelip görmesi lazım. Tüm sorunlar öyle çözülür. Ama ben endişeli değilim. Çözüm gelecektir.” Ailenin gençleri anlatıyor: “Lice başkaldıran bir yerdir. Dört tarafı askerle çevrili buraların çünkü burası baskılara karşı direnir.”

Lice’den PKK’ya katılım yoğun. Son dönemde de YPG saflarına katılmak için Kobani’ye gidenlerin sayısı da artmış. Sise olarak bilinen Yolçatı köyündeki PKK mezarlığında isimlerini vermek istemeyen iki anneyle karşılaştık.

"En çok aç bırakılmak..."

Onların çocukları yok mezarlıkta “Ama hepsi evladımız, onları ziyaret ediyoruz” diyorlar. İçlerinden biri çocuğundan haber alamadığını söylüyor. Ağlıyor ama “Her iki taraf için de ağlıyorum, yeter artık. Barış istiyoruz, kimse ölmesin.”

Lice’den dönüş yolunda 90’lardan 2000’le uzanan yıllarda Licelilerin anlattıklarını, bunları nasıl aktaracağımı düşünürken Mehmet de aslında bir keşif içinde olduğunu gösteriyor... Duyduklarını süzüyor ve “Ya hiçbir şey değil de, 1990larda en çok aç bırakılmak ağırlarına gitmiş insanların baksana” diyor. BBC