“İlk patlamayı duyduğumuzda, kendimizi korkuyla yere attık. İnsanlar, korku ve panik içinde bize doğru kaçışıyordu. 40-50 metre uzaklıktaydık.”

Türkiye tarihinin, bundan tam bir yıl önceki en kanlı terör saldırısının tanıklarından Tayfun Budak, o andan ilk aklında kalanları böyle aktarıyor: "Ardından, yaralıların yardıma ihtiyacı olacağını düşündük. Yerden kalktık, ileri yürümek istedik. Ama, hemen yeni patlamalar duyduk. Bu seferkiler gaz bombalarıydı, hatta, silah sesleri. Ortalığı gaz bulutları kapladı. ”

38 yaşındaki Budak, o sabah, 4-5 arkadaşıyla birlikte, Türkiye'nin dört bir yanından gelerek, Ankara Garı önünde toplanan on binlerce gösterici arasındaydı. Alevi örgütü Pir Sultan Abdal Derneği’nin genel başkan yardımcısı sıfatıyla oradaydı. Birkaç kilometre ilerideki Sıhhiye Meydanı’nda yapılacak Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’nde, “Savaşa inat, barış hemen şimdi” sloganı bağıracaklardı.

Türkei Ankara Selbstmordanschlag Tatort (Getty Images/G. Tan)


“Can güvenliğimiz olmadığını görünce, bitişikteki Gençlik Parkı’na geri döndük. Polis, oraya da gaz atmaya başladı” diye devam ediyor Budak. Geride bıraktıkları yerde, iki intihar saldırganının birbirinden saniyeler sonra patlattığı bombalar nedeniyle, resmi rakamlara göre, 100 gösterici öldü, 300’den fazlası yaralandı.

Pek çoğu, Meclis’teki muhalefet partilerinden Cumhuriyet Halk Partisi ve Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) milletvekillerinin de katılımıyla, bazı muhalif sendika, meslek, sivil toplum örgütü ve grupların, henüz 3 önce oluşturduğu Barış Bloku yandaşlarıydı. Miting, bunların önde gelenlerinden Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu, Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ve Türk Tabipleri Birliği çağrısıyla yapılıyordu.

Avukat Gülderen Ertaş, o sırada, bir arkadaşıyla birlikte, gara hemen aynı uzaklıktaki yeraltı geçidindeydi. Duman ve önlerindeki kalabalıktan olan-biteni göremediği için, patlamanın ses bombası olduğunu düşündü önce. Geçidin çıkışına ilerlerken, “Yaklaşmayın, parçalar var orada” diye uyarıldıklarında, o parçaların bombaların parçaladığı insanlara ait olduğunu anladı.

Ancak, 25 yıllık hayat arkadaşı, HDP ve Türkiye Komünist Partisi üyesi, İnşaat İşçileri Sendikası kurucularından, gazeteci Tayfun Benol parçaların düştüğü yerdeydi: "Hemen aradım” diyor, "açmayınca, yaralılara yardım ettiğini düşündüm. Orada 2 saat bekledim, olay yerine hiç gitmedim. Çünkü, ben kan görmeye dayanamam, bayılırım.”

O sırada, diğer görgü tanıklarının ifadelerine göre, patlamalar sonrasında göstericilerin tepki gösterdiği polisler gaz bombası atmaya devam ediyor, bu nedenle, yaralılara yardımlar aksıyor, ambulanslar onlarca dakika sonra olay yerine ulaşıyor, cesetlerin üzerleri pankartlarla örtülüyordu.

Gülderen Ertaş, “10 Ekim Ankara Katliamı” diye anılan saldırıda eşinin de öldüğünü öğrendiğinde, saatin 16.00’yı geçtiğini anlatıyor. O saate kadar, tek tek dolaştığı karakol ve hastanelerde, savcılıkta eşinin izine ulaşamıyor. “Çünkü” diyor, “ölenleri olay yerinde bırakmışlar, önce yaralıları taşımışlar. Tayfun, öldükten 6 saat sonra bile, resmi listelerde yoktu.”

10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği’nin avukatlarından İlke Işık da, o gün orada olan göstericilerden biriydi. “Bu derneğin avukatlarından olmasaydım, mağdur olarak şikayetçi olmalıydım” diyor.

İlk duruşma 7 Kasım'da

İlk duruşma, bir yıldan uzun süre sonra, 7 Kasım’da. Olağan şüpheli, IŞİD örgütü. Davanın, IŞİD zanlısı olduğu iddia edilen, toplam 36 sanığı var. Bunlardan 24’ü firari. Ancak mağdurlar, saldırıdan 9 ay sonra mahkemeye sunulan 583 sayfalık  iddianameye itiraz ediyor. Temel olarak, iki nedeni var.

Avukat Işık, saldırı yapılabileceğine yönelik pek çok istihbarat bilgisine karşın, polisin hiçbir önlem almadığını ve sorumlularının yargılanması gerektiğini iddia ediyor. Bunu, elde ettikleri resmi bir rapora dayandırıyor. Hiçbir kamu görevlisi hakkında, soruşturmaya izin verilmediğini hatırlatıyor.

Mindestens 20 Tote bei Explosionen in Ankara (Reuters/T. Berkin)


Diğer itiraz da şu: “İddianame, sadece olayın nasıl olduğunu anlatıyor. Bir dolu soruya cevap vermiyor.” Işık, şöyle devam ediyor: “Bu katliam, Diyarbakır’da 7 Haziran 2015 seçimlerinin hemen öncesinde ve bir ay sonra Suruç’ta onlarca kişinin ölümüne yol açan katliamların ardından geldi. Geçen Ağustos ayında, Gaziantep’teki saldırıda 55 kişi öldü. Bunların hepsi birbiriyle bağlantılı. Saldırgan ve IŞİD hazırlayıcılar arasında kardeş olanlar var. Saldırılardan biri yeteri kadar araştırılsa, diğerleri olmayabilirdi.”

Türkiye'de art arda saldırılar düzenlendi

Türkiye’de, son bir buçuk yıldan kısa sürede, 50’ye yakın kişinin öldüğü İstanbul Atatürk Havalimanı saldırısı dahil, sivillere yönelik 10’un üzerinde bombalı saldırı meydana geldi. Toplam 330’dan fazla kişi öldü, birkaç katından fazlası yaralandı. Sonuncusu, geçen perşembe günü İstanbul’u hedef aldı, 10 yaralı vardı. Önceki gün, Ankara kırsalında, bir araba içinde polis tarafından kıstırılan iki kişi, beraberlerindeki bombaları patlatarak intihar etti.

Ankara Valiliği, bu son saldırıları da gerekçe göstererek, bir yıl önce bugün en az 100 kişinin öldüğü kentteki tüm gösterileri yasakladı. Ölenlerin yakınları ve Barış Bloku ise, bu yasağı tanımadıklarını açıkladı. DW/Kürşat Akyol/İstanbul