Hatip Dicle, eski DEP’in (Demokrasi Partisi) genel başkanı olduğu 1994 yılında Leyla Zana, Ahmet Türk, Orhan Doğan gibi diğer Kürt siyasetçilerle birlikte tutuklandı ve 10.5 yıl cezaevinde kaldı. Ancak bu Dicle için bir ilk olmadı. 24 Aralık 2009 yılında ‘KCK operasyonları’ ile gözaltına alınan ve yeniden tutuklanan Dicle yaklaşık 4.5 yıldır cezaevinde. 

İşte röportajdan çarpıcı bölümler:

"ÇOĞU HAKİM İÇİN HUKUKUN ANLAMI: DEVLETİN BEKASINI KORUMAK"

"Kürt sorunu karşısında hakimlerin çoğunun zihniyeti aynıdır. Bu mahkemeler, yargılanmamıza ve dosyalarımıza siyasi gözlüklerle bakıyor. Tutukluluğumun devamı ile ilgili verdikleri kararların gerekçelerinin hiçbiri objektif ve hukuki gerekçeler değil. Yoksa 60 yaşındaki bir Kürt siyasetçinin 'dağa çıkabileceği' gerekçesiyle tahliye edilmemesini kararlarına dayanak yapmazlar, absürt gerekçeler ileri sürmezlerdi. Türkiye'de istisnalar hariç hakimler için hukukun anlamı, adaleti sağlamak değil ‘devletin bekasını korumak’tır. Bu gerçeğin en yalın şekli de 'KCK davaları' adı altında yürütülen rehine operasyonlarında görülüyor."

"KCK OPERASYONLARINI HAZIRLAYAN AKIL CEMAATİN UNSURLARI"

"2008 yazında PKK ateşkes ilan etmişti. 2009 yılında Kürt siyasetçilere yapılan ‘KCK operasyonları’ öncesinde Aksiyon dergisinde ‘şehirdeki KCK yapıları çökertilmelidir. Bu yapılar çökertilmeden terörle mücadelede başarı sağlanamaz’ şeklinde yazılar yer almaya başladı. KCK operasyonlarını hazırlayan akıl, yargı ve polisteki cemaat unsurlarıdır. Ancak hükümet de, 2009'da başlatılan bu operasyonların dışında değil. Yerel seçimlerden 100 Belediye ile çıkmamızın hemen ardından yapılan bu operasyonlara, bizi terörize etmek için, ‘KCK şehir yapılanması’ diye bir isim koydular. Savcılık soruşturmasında savcı bana ‘bizim için legal ve illegal arasında fark yok’ dedi. KCK operasyonları ile Kürt siyasetinin legal bir alanı darmadağın edildi."

KÜRT SİYASETİNİN EN GÖZDE İSİMLERİNDEN!

“Sayın Başbakan ve Beşir Atalay bu operasyonları destekliyoruz diye açıklamalar da yaptılar. Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, Iğdır’ın kazanılmasından sonra ‘Bunlar Ermenistan sınırına dayandı. Artık bu sorunu partiler üstü anlayışla çözmeliyiz’ diye açıklama yaptı. Cemil Çiçek aynı zamanda Terörle Mücadele Yüksek Kurulu Başkanı'ydı. Yandaş basın ‘hükümetin hiç payı yok’, ‘cemaat yaptı’, hükümet akupaktır diye bir tavır içinde. Oysa bu gerçek dışıdır. KCK operasyonları adı altında legal alan darmadağın edildi, çatışmalar yeniden ve çok daha şiddetli bir şekilde başladı.”

"MİLLETVEKİLLİĞİMİN DÜŞÜRÜLMESİ AKP'NİN İNCE HESABI"

“2007 yılında ANKA ajansına bir açıklamam nedeniyle hakkımda açılan bir dava vardı ve dosya Yargıtay’daydı. Ancak ilginçtir ki seçimlerden sadece 3 gün önce karar onandı. Buna rağmen adaylığım düşürülmedi. 12 Haziran’da yaklaşık 86 bin oyla milletvekili seçildim. Mazbatam alındı. 21 Haziran’da ise YSK vekilliğimi düşürdü. Adaylığımın kabul edilip, seçimi kazandıktan sonra vekilliğimin iptal edilmesi AKP'nin ince hesabıdır. Oysa, bugün Engin Alan için ya da Sebahat Tuncel için parlamentoda nasıl çözüm aranıyorsa, benim için de aranabilirdi”

"KÜRT SORUNUN ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜNDE MEDYANIN SUÇU BÜYÜK"

Kürt siyasetçiler Hatip Dicle ile ilgili ‘devletin yıllardır özel bir politikasının var olduğu’ şeklinde açıklamalar yapıyor. Dicle, bu soruyu daha soruyu sorar sormaz ‘kesinlikle’ diye cevap veriyor. Anlatıyor:

"1991 yılında yemin ettikten sonra medya tarafından linçe tabi tutulduk. Medya, sistem bizi linç etmeye kalktı. Siyasi hayatım boyunca konuşmalarımın not edildiğini, ismimin çizildiğini düşünüyorum."

"TUZLA OLAYLARINDAN SONRA KONUŞMAM ÇARPITILDI"

12 Şubat 1994 yılında Tuzla Tren İstasyonu'ndaki bir çöp tenekesine bomba konulması sonucu 5 yedek subay öğrencisi hayatını kaybetti. Daha sonra Dicle'nin 'üniformalılar hedeftir' şeklindeki sözleri basına yansıdı. Dicle gerçekten böyle mi dedi? Soruyu sorar sormaz Dicle, 'kesinlikle var' diye cevap veriyor.

“Tuzla’daki bombalı saldırıdan sonra Güneri Civaoğlu’na verdiğim demeçte ‘Tuzla olayını tasvip etmiyoruz’ dedim. Ancak medyada ilk birkaç gün sadece ‘üniformalılar hedeftir’ şeklinde bir açıklama yaptığım imajı verildi. Türkiye’de kıyamet koptu. Tuzla olayı hem devlette hem de toplumda belli bir algı yarattı. Basın toplantısı yaptım, açıklama yaptım. Ancak basın buna gerekli şekilde yer vermedi. Bu savaşta, Kürt sorunun çözümsüzlüğünde medyanın da suçu büyük. Bizleri hep savaş yanlısı olarak gösterdiler. Devletin benim için bugünkü algısı da 'savaştan yana' olabilir. Bu nedenle ‘hapiste kalmalı diye düşünüyor’ olabilirler. Ancak gerçek bu değil. Hep barış istedim, hâlâ barış istiyorum.”

"CEZAEVİNDE TUTULMAM SAYIN ÖCALAN'A DA MESAJDIR"

“Rahmetli Özal'ın ateşkes için bizi Beyrut'a gönderdiği 1993'ten bu yana Öcalan ile tanışırız. Tutuklanmasından sonra da avukatları aracılığı ile bana selam ve mesajlar göndermiştir. Örneğin, 'Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday mı?', 'DTK eşbaşkanlığına Hatip Dicle'yi öneriyorum' şeklinde. Bu nedenle, özünde Kürt sorununun barışçıl çözümüne yönelik her türlü istemini yerine getirmekten asla tereddüt etmedim. Sanıyorum, devletin beni siyaseten devre dışı bırakmasında Sayın Öcalan'a da mesaj göndermesi söz konusu. Devletler muhalif siyasi akımlara karşı bu tür taktikler uygularlar. İstediklerinin siyaseten önünü açar, bazılarının da kaparlar. Ben ne yazık ki siyaseten önü kapatılanlar grubuna dahilim. Devlet beni devre dışı bırakarak, 'siyaseten kimin önünü açılacağına ben karar veririm' diyor.”

"SÜRECİ TIKAYAN MİT DEĞİL ERDOĞAN'DIR"

“Sayın Öcalan'la görüşen devlet heyeti yani MİT dünyayı ve Türkiye'yi iyi bilen bir heyet. Gelişmeleri takip edebiliyor. Sayın Öcalan'la da belli mutabakatlara varıyorlar. Ancak karar verici hükümet. Yani Sayın Erdoğan. Devlet heyetinin İmralı ile vardığı mutabakatlar Sayın Erdoğan tarafından kabul edilmediği için süreçte zaman zaman tıkanmalar yaşanıyor. Yani süreci tıkayan MİT değil, Sayın Erdoğan’dır.”

"ERDOĞAN BEN NE DERSEM O OLSUN TAVRI SERGİLİYOR"

"Zübeyir Aydar, 'Erdoğan çözüm istiyor ancak projesi yok' diyor. Bu görüşü aynen paylaşıyorum. Erdoğan'ın Kürt sorununa kalıcı, adil ve onurlu çözüm planının olduğunu sanmıyorum. Erdoğan, konjonktürel küçük adımlarla 'çözülüyor' gibi göstererek günü kurtarmaya çalışıyor. Ancak, bu politikanın kendisine daha ne kadar zaman kazandıracağı konusunda ciddi endişelerim var. Öcalan gibi politik bir usta ve PKK gibi bir siyasi hareket buna ne kadar sabır gösterir bilemiyorum. Zaman gösterecek."

PKK SİLAH BIRAKCAK MI?

"Ortadoğu'da genel kalıcı bir barış sağlanmadan Kürtler silah bırakmaz. Rojava'da YPG olmasaydı, El Kaide'nin Kürtlere ne yapacağı ortada. Sadece Suriye değil, İran'da, Güney Kürdistan’daki Kürtler içinde kalıcı bir barış zemini sağlanmalı. Türkiye ile kalıcı barış sağlandıktan sonra PKK, Türkiye ile elbette savaşmayacaktır. Kürtler ancak, siyasetin önü açılarak legal alanlar genişlerse silahı bırakır. Ama siyaset yapanları cezaevine tıkarsanız, geri dönüşler için gerekli yasal düzenlemeleri yapmazsanız kalıcı barışı sağlayamazsınız. Yeniden çatışma sürecine girilirse Suriye ve Ukrayna'da yaşananlar ortada. Süreç bozulursa sonu kestirilmeyen kaosa yol açar."

KÜRTLER KÖŞKE SEÇİMLERİNDE ÖCALAN'A BAKACAK


Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP kendi adayını çıkaracağını söyledi ancak Başbakan Erdoğan aday olursa Kürtlerin son noktada kimi destekleyecekleri konusunda Dicle, İmralı’yı işaret ediyor.

“Henüz Sayın Erdoğan'ın adaylığı kesinleşmiş değil. Ancak Cumhurbaşkanlığı adaylığı kesinleşirse, Kürtlerin nasıl bir tavır alacağı önümüzdeki iki aylık süre içinde İmralı ile sürdürülen görüşmelerin kaderine bağlı olacaktır.”

"KÜRTLERİN MUHATABINI TÜRKİYE TOPLUMU BELİRLİYOR"

"Kürtlerin muhatabını, yani iktidarı, Türkiye toplumu belirliyor. Kürtler belirleyici değil. Liberallerin ve Kürtlere eleştiri yapanların, sorunun derinliğini ve mekanizmayı anlayamadığını düşünüyorum. ‘Bu hükümetle olmaz’ diyorlar,’yeni bir okuma’ yapmamızı söylüyorlar. Peki, çözüm önerileri var mı? Eğer, ‘yeniden savaşın’ diyorlarsa savaşanlara saygılı olacaklar mı? Ayrıca, onların siyaseten gönlü CHP’de olabilir. Ancak, CHP, barıştan yana hangi tavrı geliştirdi? Asimilasyona karşı bile değil. Ulusalcı ve Kemalist zihniyetle hangi mesafeyi alabiliriz? CHP ile hangi mesafeyi alabiliriz? Bunun cevabını verebilirler mi?"

AB VE ABD'YE ÇÖZÜM SÜRECİ ELEŞTİRİLERİ

"ABD ve AB'nin Kürt sorununu Türkiye halklarının kardeşliği temelinde çözmek istediklerini düşünmüyorum"

“Kürt sorununu yaratan temel siyasi güç, Osmanlı yıkıntıları üzerinde yeni bir Ortadoğu dizaynı yapan İngiliz ve Fransızların, Kürdistan'ı dörde parçalamaları ve 1920'lerde Kuzey parçasını Yeni Türkiye Cumhuriyeti'ne, Güney ve Batı Kürdistan'ı ise daha sonra devletleşecek olan Irak ve Suriye devletlerine, statüsüz bir şekilde bırakmaları ile başladı. Bugün ne ABD ne de AB'nin, Kürt sorununu Kürt halkının özgür iradesi doğrultusunda, Türkiye halklarının kardeşliği temelinde çözmek istediklerini düşünmüyorum. Bu iki siyasi güç açısından Kürt sorunu, Türkiye devletini kendilerine bağımlı tutmanın bir manivela kolu durumundadır. Bu sorunu çözecek asıl dinamizm, siyasal analizlerini böyle yapan siyasal dinamikler ile Türkiye halklarının demokrasi mücadelesidir.”

"LİBERALLER RAHAT OLMALIDIR YA HEP BERABER YA HİÇ BİRİMİZ!"


"Bizim savunduğumuz özerklik, sadece Kürdistan için değil tüm Türkiye coğrafyasının 20-25 özerk bölgeye ayrılarak yerinden yönetimi esas alıyor. Özerklik, doğrudan demokrasiyle toplumun kendi çıkarlarını yönetmesi ve kendi geleceğine özgürce karar vermesi projesidir. Liberaller, rahat olmalıdır. Nasıl ki Kürdistan'da baskı, inkar ve zulüm devam ederken Türkiye'de demokrasiden söz edilemezse tersi de doğrudur. Ya hep beraber ya hiç birimiz."

SEÇİM SONUÇLARI ÖZERKLİĞİN ONAYI MIDIR?

"Demokratik özerklik halk tarafından inşa projesidir. Bu inşanın kültürel, ekonomik, siyasal, sosyal, hukuki, öz savunma, diplomatik, ideolojik boyutları vardır. Önemli olan bu sivil toplum inşasının aşağıdan yukarıya doğru piramit şeklinde inşa edilmesidir, ilanı değil."

Kürt hareketi ulus devletten vazgeçtiğinden ve demokratik ulus inşasından bahsediyor. Siz de daha önce verdiğiniz röportajda 'ulus devleti çöpe attık' dediniz. Sizinle ilgili genel algılardan biri 'radikal milliyetçi' olduğunuz şeklinde. Ancak, 'bağımsızlık fikrini çöpe attık' beyanınız yer aldı. ‘Ortak vatan’ ve ‘ulus’ vurgusu da yaptınız. Siz mi değiştiniz? Yoksa bu algı mı doğru değildi?

KÜRT HAREKETİ OLGUNLUK DÖNEMİNDE

“Siyasi hareketler de tıplı canlı gibi doğar, gençlik yıllarından geçer ve olgunlaşır. Bizler de şu anda kendimizi olgunluk döneminde değerlendiriyoruz. Dünyadaki, Türkiye ve Kürdistan'daki yeni koşulları değerlendirerek program, strateji yenileyebiliriz. Geçmişle ilgili farklılıkları da bu kavramda gerekir.”