Atatürk Üniversitesi Kültür Merkezi'nde yapılan açılış törenine Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Vali Sebahattin Öztürk, Belediye Başkan Vekili Eyüp Tavlaşoğlu, Cumhuriyet Başsavcısı Ramazan Apaçık, Ataürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hikmet Koçak, Erzurum Teknik Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Muammer Yaylalı, Emniyet Müdürü Halit Turgut Yıldız, hakim, savcı, öğretim üyeleri ile öğrenciler katıldı. Öğrenci Konseyi Başkanı Mesut Kasap, Rektör Prof.Dr. Hikmet Koçak'ın Atatürk Üniversitesi ile ilgili konuşmalarından sonra kürsüye çıkan Vali Sebahattin Öztürk, yaklaşık 20 yıldır önemli kararların altına imza atan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ı Erzurum'da dinlemenin şans olduğunu söyledi. 
"BAZEN BİZ DE FREN YERİNE GAZA BASIYOR VE KAZAYA NEDEN OLUYORUZ"
Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç, 34 yıl önce Erzurum'a Sayıştay denetçisi olarak geldiğini anımsattı. O günden sonra bir insanın sadece Erzurumlu olmasını referans olarak kabul ettiğini anlatan Kılıç, Erzurum'da yaşamak, öğrenci ve Erzurumlu olmanın ayrıcalık olduğunu bildirdi. Haşim Kılıç, "Çünkü Erzurum, bu ülkenin birliğinin ve beraberliğinin harcının timsali olarak gerçekten övünülecek bir nokta durduğunu her zaman ve her noktada belirtmek bizim namus borcumuzdur. Biz yargı mensupları konuşurken biraz ihtiyatlı davranmak zorundayız. Çünkü ağzımızdan çıkacak sözün nerede, ne zaman önümüze konacağını ve yaptığımız görevi engelleyeceğini bilemeyiz. O nedenle bu konuşmaları yaparken kafamızda gerçekten büyük bir sansür uyguluyor, bu mayın tarlasında bu mayınlara basmamak için olanca gayretimizle dikkat ediyor ve hassasiyet gösteriyoruz. Belli olmuyor işte son zamanlarda bir gaz, fren muhabbeti var. Bazen biz de fren yerine gaza basıyor ve trafik kazasına neden oluyoruz. Bu nedenle izin verirseniz konuşmamı önceden hazırladığım metinden yapmak istiyorum" diye konuştu.
Türkiye'nin yasama, yürütme, yargı organlarının ideolojik vesayet ağlarının baskısı altında büyük travmalar geçirerek savrula savrula bugünlere kadar geldiğini anımsatan Haşim Kılıç, bu sürecin ağır faturasını ise üniversitelerin ödediğini söylemenin yanlış olmayacağına dikkati çekti. Haşim Kılıç, şöyle konuştu:
"VE ASIL SUÇLU TESPİT EDİLDİ"
"Nasıl olmasın ki? Geriye dönüp baktığımızda 1980 darbesine kadar terörün esir aldığı üniversiteler ideolojilerin, hesaplaşma ve birbirlerini yok etme mekanları haline geldi. Terör nedeniyle tanışamaz, görüşemez ve birbirimizi dinleyemez olmuştuk. Farklı düşüncelerle yan yana gelemedik. Sonuçta ne gençliğimizin ne de üniversiteli olmanın tadına varabildik. Okuduğumuz bilim dalıyla bile yeterince tanışamadık. Darbe sonrası ise üniversitelerin hizaya çekildiği, farklı düşüncelerin, inançların 'kökünün kazınması' gerektiği düşüncesinin hakim olduğu bir döneme girdik. Ve asıl suçlu tespit edildi. Devlet, üniversitelerde anayasal düzen bakımından en tehlikeli bulduğu kılık- kıyafet konusunda 'rejim sorunu' yapmaktan çekinmedi. Engellenen eğitim hakkı, ifade özgürlüğü, dini inaç ve kanaat özgürlükleri gibi en temel insan hakları yok edilerek, 'insanlık onuru' tarihinin en utanç verici işkencesiyle karşı karşıya bırakıldı. Geride bıraktığımız bu karanlık günlerin bir daha yaşanmaması yürek taşıyan herkesin dileği olmalıdır."
İNSANLIK ONURU İLE OYNAYANLAR TARİHİN HİÇBİR DÖNEMİNDE KAZANMADI
İdeolojik vesayeti tahkim etmek üzere 'insanlık onuru' ile oynayanların tarihin hiçbir döneminde kazanan taraf olmadığına işaret eden Haşim Kılıç, baskıcı, dayatmacı çoğulculuğu reddeden anlayışların, 'yaratılanların en şereflisi insandır' ilkesi ile sürekli kavga halinde olduklarını bildirdi. Bu nedenle korunması gereken en üstün değer olan 'insanlık onuru'nun anayasaların değiştirilemez kurallarının en temel kavramı sayıldığına dikkati çeken Kılıç, üniversitelerle ilgili şu görüşlerini açıkladı:
"Bir ülkenin beyni, sahip olduğu üniversiteleridir. Beynin görevi ise düşünmek, düşündüğünü ifade edebilmektir. Bilgi de ancak özgür bir ortamda üretilebilir. Üniversite öğretiminin amacı, doğal olarak özgür ve onurlu bireyler yetiştirmektir. Üniversitesinde çift kimlikli bireyler yetiştiren bir toplumun geleceği yok edilmektedir. Şunu unutmamalıyız ki, demokratik düzen denince kendine güvenen, risk alan, suskun ve uslu değil, sorgulamayı görev kabul eden, onurlu insanların yaşadığı ülkeler akla gelir. Yaradılışın özünde bulunan çoğulculuk, tek düşünce ve tek inanca izin vermemiştir. Demokrasi zorunlu olarak her çeşit azınlığın varlığını ve kendisini ifade etme hakkını içerir. Bu değerleri yaşatan bir demokrasinin sorunlarının çözme şansı oldukça yüksektir.
ÜNİVERSİTELER İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ YERİNE 'SUSMA HAKKINI' KULLANIYOR
Tam da bu noktada söylemek gerekirse, üniversitelerimiz ideolojik işgallerin değil, akademik özgürlüğün egemen olduğu ortamları yakalayabildiği durumlarda özgür bireyler yetiştirebileceklerdir. Ben üniversiteleri özgürlüklerin ikametgahı olarak tanımlıyorum. Bu mekanda yaşayan öğretim üyeleri ve öğrencileri, düşüncesini ve bunu ifade edebilmeyi, inançlarını, kanaatlerini, bilimsel özerkliğin güvencesi altında ortaya koyamıyorsa, 'devletin bağışılıklık sistemi çökmüştür' diyebiliriz. Üzülerek belirtmeliyim ki, üniversitelerimiz 1980 sonrası hayatında bu çöküntüyü ağır biçimde yaşadığından dolayı, çağdaş bilim dünyasında olması gereken kalitesini yakalayamamıştır. Maalesef bugün üniversitelerimiz ifade özgürlünü yaşama yerine 'susma hakkını' kullanmayı tercih eden kurumlar haline gelmiştir. Dünyanın hak ve özgürlükler çağını yaşadığı bir iklimde baskı ve tasfiye süreçlerini yarattığı olumsuz ortamların ortadan kalkacağına olan inancımı belirtmek istiyorum. Çünkü Türkiye'nin demokratikleşme, sivilleşme ve özgürlük yürüyüşünün haklı gururunu yaşamak en çok üniversitelerimize yakışır."
BASKI VE DAYATMA, ASLA KALICI OLAMAZ
İnsanlık onuruna saygı, insanların ne düşüneceğine, neye inanacağına ve nasıl bir hayat tarzı seçeceğine kendisinin karar vermesi gerektiğini vurgulayan Haşim Kılıç, seçilecek tercihlerin güçlülere korunması görevinin yargıya verildiğini anımsattı. Her dönemin yarattığı kendine özgü kutsallara, baskı ve dayatmalarla oluşturulan ilginin asla kalıcı olamayacağını anlatan Kılıç,  korku temelinde değil, sevgi temelinde yükselen değerlerin toplum beğenisine sunulmasının sistem sağlıklarının en güçlü teminatı olacağını belirtti. Bugün hak ihlallerinin doğurduğu olumsuzlukların küreselleşen dünyada sınırları aşarak, 'dünyanın insanlık sorunu' haline gelmeye başladığına vurgu yapan Haşim Kılıç, uluslararası kuruluşlar aracılığı ile 'hak ve özgürlükler' için oluşturulan 'ortak vicdan'ın  denetimi altına girdiğini bildirdi.  
Haşim Kılıç, yargı konusunda şunları söyledi:
HUKUK, DEVLETİN VİCDANIDIR
"Yargı, bireylerin kendi aralarında, ya da bireylerin devletle olan çatışmaların da hakem - organ sıfatı ile hukuku adelete dönüştüren organlardır. Hukuk devletinin vicdanıdır. Bağımsızlığı, tarafsızlığı ve adeleti ile vicdanları sükunete kavuşturandır. Bunu başarabildiği ölçüde barış üretir. Aksi takdirde sorun çözme yerine toplumsal barışı tehdit eden bir unsur haline gelir. Yargının gücü yerine, güçlünün hukukunun hakim olması halinde hukuk dışı yöntemlerle sorunları çözme eğiliminin artacağı kesindir, Siyasete lojistik destek sağlama gayretleri yargıyı itibarsız kılmaktan başka sonuç doğurmaz."
Konuşmasından sonra Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hikmet Koçak, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'a şilt ve bir özel dokuma halı hediye etti. Hukuk Fakültesi, Kayakla Atlama kulelerini dolaşan Haşim Kılıç, ETÜ Rektörü Prof. Dr. Muammer Yaylalı ile de bir süre görüştü. Atabotanik parkına giden Kılıç, bir fidan dikti.
 
Tİ(KS/AAA)