İstanbul'da güneşli ve neredeyse bulutsuz bir gün… Gölgede hissedilir sıcaklık 14-15 derece dolayında. Taksim Meydanı çevresinde sivil, üniformalı polisler olası bir hareketlenmeye karşı müdahaleye hazır şekilde bekliyor. Saat 11'den itibaren, Taksim Meydanı'nın önemli bir bölümü yayaların girişine kapatılıyor. Gezi Parkı ise tamamen polis kuşatması altınıyor. Trafik yasağını ise sadece TOMA'lar ve polis araçları deliyor. Stratejik açıdan önemli noktalara konuşlandırılan polis, Taksim'e çıkan dar sokakların girişlerinde de yerini alıyor.

Saat 12'ye doğru iki TOMA İstiklal Caddesi'ne giriyor. Onların etrafında ve sokakların girişlerinde kasklı, coplu, gaz maskeli polisler bekleşiyor. Maskesiz genç polisler karıncayı bile incitemeyecekmiş gibi görünüyor. Oysa tamamen farklı bir karaktere bürünebilecekleri uluslararası kamuoyunun hala hafızasında. İki yıl önce, protestocu kitleler binalar ve iş merkezleri arasındaki tek ‘yeşil akciğeri' işgal ettiklerinde, polislerin orantısız güç kullanması ağır çatışmalara sebebiyet vermişti.

Civarda oturan ve polisleri ‘şerefsiz' diye niteleyen 58 yaşındaki Hanife Hanım, “Hala 27 kişi kayıp” diyor. Hanife Hanım, “Gencecik insanları bilinçlerini kaybedecek ölçüde dövdüler ve gözlerimin önünde çöp konteynerlerine attılar” diye sözlerini sürdürüyor.

Öte tarafta ise iki TOMA var, diğer tarafta ise göstericiler yaklaşıyor. “Taksim bizimdir, bizim kalacak” sloganı atıyorlar. Taksim Dayanışması'na bağlı yaklaşık bin kadar gösterici, Gezi Parkı'na giderek karanfil bırakmak ve iki yıl önceki olayların sekiz kurbanını anmak istiyor. Ama Gezi Parkı'na girmelerine izin verilmiyor.

Sürekli olarak “Katil, hırsız” sloganları duyuluyor. Bu sözlerle doğrudan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı hedef alıyorlar. 31 Mayıs 2013'te barışçıl çevre ve barış aktivistlerinin çadırlarının göz yaşartıcı gaz ve tazyikli su ile dağıtılması onun kararıydı. Gezi Parkı'ndaki ağaçların bugün hala ayakta olması ve Topçu Kışlası projesinin hayata geçirilememiş olmasını ise Türkiye muhtelif toplumsal gruplara borçlu. Bu gruplar, farklı siyasi görüşlerine rağmen, devlet erkine sınırlarını göstermeyi başardılar.

Taksim Dayanışması'nın sözcülerinden Avukat Can Atalay, megafonu kısa bir süreliğine eline alıyor ve “Bugün çatışma istemiyoruz. Erdoğan suçu bizim üstümüze atmayı bekliyor” diyor. Atalay, kurbanların isimlerini tek tek söylüyor. Göstericilerin karşılığı ise “yaşıyor” oluyor.

“Bugünden geriye…”

15 metre genişliğindeki İstiklal Caddesi'nde yayalar, göstericilerin ve polisilerin arasından korkusuzca geçiyor. Çevredeki dükkânların çoğu kepenklerini yarıya kadar indirmiş. Bir mağaza çalışanı, “Çatışma tecrübemiz var. TOMA'lar su sıkmaya ve ilk gaz bombaları atılmaya başladığında birkaç saniye içinde dükkana kaçıp her şeyi toplayacağız” diye konuşuyor.

Günün ilerleyen saatlerinde göstericiler ve polisler geri çekildikten sonra pasajlarda ve dükkânlarda yeniden yüksek sesle müzik çalınıyor. İnsanlar rahat bir nefes alıyor. Ancak Gezi Parkı eylemlerinin ikinci yıl dönümünün barışçıl kalıp kalmayacağını kimse garanti edemez.

Geri çekilen göstericilerin havaya kaldırdığı pankartta “Bugünlerden geriye bir yarına gidenler kalır, bir de yarınlar için direnenler" yazılı. Polisler kasklarını çıkarıp, cop ve gaz maskelerini bir kenara bırakıyor. Yine genç ve barışçıl görünüyorlar, sanki karıncayı bile incitemeyecekmiş gibi… DW/Baha Güngör / İstanbul