Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, 19 Ocak 2007 tarihinde gazetesinin önünde kurşunlanarak öldürülmüş ve olayın failleri, kısa süre içerisinde yakalanmış ve yargılama süreci başlatılmıştı. Cinayetin öncesi ve sonrasında yürütülen kamusal görevlerin ifası ile ilgili bazı iddialar kamuoyunda ve basında sürekli olarak yer almış ve aynı iddialar gerek Dink ailesi gerekse avukatları tarafından da dile getirilmişti. Yakalanan faillerin başkaca irtibatlarının bulunup bulunmadığı hususunun tam olarak açıklığa kavuşturulamadığı ve yargılamanın sıhhatli bir biçimde yapılamadığına dair kamuoyunda tartışmalar oldu. Bu konudaki toplumsal duyarlılık üzerine Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, kendisine bağlı Devlet Denetleme Kurulu’na 28 Ocak 2011 tarihinde, konunun ayrıntılı bir biçimde incelenmesi talimatını verdi. DDK, 653 sayfalık Araştırma ve İnceleme Raporu'nu tamamladı. Raporun kamuoyu ile paylaşılan özeti şöyle:

"Hrant Dink’i öldürenlerin güvenlik kuvvetlerince çok kısa sürede yakalanmış olmasına rağmen, soruşturma ve yargılama süreci; sistemik bazı sorunlar nedeniyle aynı oranda etkin, düzenli ve hızlı sürdürülememiştir. Bu nedenle, kamuoyu ve Hrant Dink ailesi, cinayete ilişkin olarak gerek idare gerekse yargı organlarınca gerçekleştirilen soruşturmalardan/kovuşturmalardan tatmin olmamıştır. Özellikle, Hrant Dink’in öldürülmesi sürecinde sorumluluğu olduğu iddia edilen kamu görevlilerinin yargılanamadığı ve yakalananlar dışındaki cinayetin gerçek faillerine ulaşılamadığı iddiaları, soruşturma/kovuşturma süreçlerinin başından itibaren eleştirilerin temelini oluşturmuştur. Öte yandan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) 14.12.2010 tarihinde kesinleşen Dink/Türkiye kararında; başvuranın yaşam hakkının Türkiye tarafından korunamadığı, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği ve yaşam hakkının korunmaması ile ilgili olarak etkin soruşturma yapılmadığı ve etkili başvuru yollarının oluşturulmadığına hükmedilmesi üzerine, söz konusu iddialardan kamu görevlilerinin ihmalleri ile ilgili hususlar somutlaşmış, cinayete giden süreçte ihmali görülen kamu görevlilerinin korunduğuna ilişkin eleştiriler artmış ve yapılan idari soruşturmaların niteliği ve sonuçları tartışılır hale gelmiştir."

HRANT DİNK CİNAYETİNE İLİŞKİN KANAAT VE SONUÇLAR

"Kurulumuzca yargı faaliyetlerine müdahale niteliği taşıyan alanlara girilmemeye özen gösterilerek sınırlı bir çalışma yapılabilmiştir. Raporun ilgili bölümünde ayrıntılı olarak yer verildiği üzere, bugüne kadar idari birimlerce gerçekleştirilen tüm araştırma, soruşturma ve ön incelemelerin dosya üzerinden tetkiki yapılmıştır. Zaman zaman adli süreçte ortaya çıkan bilgiler de değerlendirmeye alınmıştır. Bu kapsamda, Raporun Üçüncü Bölümünde ayrıntılı olarak incelenen iddialar liste halinde aşağıda gösterilmiştir."

"GÜVENLİK SEKTÖRÜ İLE İLGİLİ YAPISAL BAZI SORUNLAR"

"Hrant Dink'in yaşama hakkının korunamamasına ilişkin olarak ifade edilmesi gereken ilk hususun, güvenlik sektörü ile ilgili yapısal bazı sorunların varlığı olduğu anlaşılmış, bu çerçevede Hrant DİNK'in öldürülmesi ve benzeri hadiselerde (Danıştay Cinayeti, Gazeteci ve Aydın cinayetleri Sivas ve Maraş olayları vb.) gerek istihbarat toplanması ve değerlendirmesi gerekse toplumsal ve bireysel güvenliğin sağlanması ile ilgili olarak, kurumsal yapılar ve uygulamalarda oluştuğu gözlemlenen bazı sorunlara ve bu alandaki "reform ihtiyacına" öncelikle temas edilmesi gerekli görülmüştür."

SORUŞTURMALARDA HATA: "YÖNTEM YANLIŞLIĞI"

"Hrant Dink'in öldürülmesi ile ilgili olarak kamu görevlileri hakkında yapılan idari inceleme ve soruşturmalarda ilk olarak bahsedilmesi/eleştirilmesi gereken eksikliğin/hatanın, bir "yöntem yanlışlığı" olduğudur. Kamu görevlilerinin silsile halinde birbirini takip eden ihmalleri; 4483 sayılı Yasa çerçevesinde bir bütün halinde incelenmemiş ve gerek yetki gerekse suçun işlendiği mahal itibariyle farklı birimlerce ayrı ayrı soruşturma ve incelemeler yapılmıştır. Söz konusu yöntem hatası, 4483 sayılı Kanunun ortaya çıkardığı uygulama hatalarından birine tekabül etmektedir. İdari soruşturma ve incelemelerde izlenen söz konusu yöntem; olayların bir bütün olarak ele alınıp değerlendirilememesine ve tüm iddiaların bir arada sorgulanamamasına yol açmıştır. Bu durum, kamu görevlilerinin süreç içerisindeki fiillerinin ciddiyetinin kavranamamasına, ana fiil ile illiyet bağının bulunup bulunmadığının sorgulanamamasına ve böylece bütünüyle idari inceleme ve soruşturmalardan sonuç alınamamasına neden olmuştur. Aynı zamanda izlenen söz konusu yöntem, her bir idari birimce süreç içerisindeki ihmal ve hatalarının başka birimlere kaydırılmaya/yükletilmeye çalışılması gibi reflekslerin gelişimine de sebebiyet vermiştir."

"TEMEL ALGILAMA HATASI"

"Hrant Dink'in öldürülmesi akabinde kamu görevlileri hakkında yürütülen idari soruşturma ve incelemelerin bütünsellik içerisinde yapılmamış olması, idari inceleme ve soruşturma mevzuatına ilişkin kapasitenin yetki ve kullanılabilecek araçlar bakımından böyle bir olayın soruşturulması ve delillendirilmesinde yetersiz kalması ile yukarıda belirtilen diğer etkenlerin yol açtığı tatmin edici bulunmayan mevcut durumun ortaya çıkmasında, en başından itibaren "soruşturmaların nasıl ve hangi kapsamda yürütüleceğine ilişkin temel bir hatanın" yapılmış olması yatmaktadır. Kamu görevlilerinin yargılanması ile ilgili hukuk düzeninin yarattığı ve yukarıda temas edilen belirsizlikler ile bu belirsizlikler çerçevesinde idari güvence sisteminin geleneksel algılaması, gerek yargı organlarınca gerekse idare organlarınca "doğru" olarak kabul edilmiş ve süreçle ilgili uygulama bu anlayışla yürütülmüştür. Başka bir deyişle, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun uygulamasında öteden beri var olan "temel algılama hatası", Hrant Dink'in öldürülmesi sürecinde kamu görevlilerince işlendiği iddia edilen fiillerin soruşturulmasında/kovuşturulmasında da kendini göstermiştir."

"MAHKEMENİN DELİL VE GERÇEĞE ULAŞMA KAPASİTESİ SINIRLANDIRILMIŞTIR"

"Hrant Dink'in öldürülmesi ile ilgili olarak oluşan esas fiil kapsamında, Kamu görevlilerinin ihmal ve hatalarının da adli yargı organlarınca öncelikle Türk Ceza Kanunun 37, 38, 39 ve 83. Maddeleri uyarınca soruşturulması,Kamu görevlilerinin cinayetten önce ve sonra ortaya çıkan görevi kötüye kullanma ve ihmal gibi görülen bazı fiillerinin esas niteliğinin, mutlaka ana suç kapsamında adli soruşturma ve bilhassa yargılama safhasında belirginleştirilmesi, Aynı şekilde, başlatılan idari soruşturma süreçlerine rağmen herhangi bir sınırlama olmaksızın görevi kötüye kullanma ve ihmal gibi görülen fiillere ilişkin delillerin Savcılıkça toplanması gerekirdi. Böyle yapılmaması nedeniyle, bir bakıma adli yargı yerinde görülmüş olan ana davada ilgili mahkemenin delillere ve gerçeğe ulaşma kapasitesi sınırlandırılmıştır. Nitekim, Hrant Dink davasında bahsedilen türdeki hatanın yapılması nedeniyle işaret edilen tehlikelerin tamamı gerçekleşmiştir. Bir yandan kamu vicdanını tatmin etmeyen bir dava sonucu ortaya çıkmış, diğer yandan da kamunun tüm kurumlarıyla birlikte güvenirliliği sorgulanır hale gelmiş ve kamu, çeşitli şekillerde nitelendirilmeye muhatap olmuştur."

KRONİKLEŞEN İDARİ GÜVENCE SİSTEMİ

"Trabzon Emniyet Müdürlüğü, Trabzon Jandarma Komutanlığı ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü ekseninde ortaya çıkan söz konusu fiillerin esas niteliğinin ve fillerdeki kasıt unsurunun; cinayetin oluş şekli, süreci ve sonuçları dikkate alındığı zaman mutlaka ana suç kapsamında ve adli soruşturma ve/veya yargılama süreçlerinde belirginleştirilmesinin zorunlu olduğu ve idari ön inceleme ve soruşturmalarla söz konusu hususların -kamu görevlilerinin yargılanması ile ilgili mevzuattan kaynaklanan ve/veya kronikleşen idari güvence sistemine ilişkin geleneksel algılamalar gibi sistemik sorunlar nedeniyle- tam olarak açıklığa kavuşturulamadığı/kavuşturulamayacağı anlaşılmıştır."

"SUÇ TEŞKİL EDEN BAZI FİİLLERİN VARLIĞI AÇIKTIR"

"Hrant Dink cinayetinin soruşturulması ve yargılanması ile ilgili olarak oluşturulan beklenti ortamına ilişkin de bazı hususların aydınlığa kavuşturulması gerekmektedir. Hrant Dink'in öldürülmesine giden süreçte, gerek Hrant Dink'e yönelik tehdit ve eylemler nedeniyle koruma müessesesinin çalıştırılmaması gerekse alınan istihbarata rağmen cinayetin engellenmesi hususunda gerekli önlemlerin alınmaması şeklinde konusu suç teşkil eden bazı fiillerin varlığı açıktır. Gerek idare organlarınca (soruşturma izni vermeye yetkili merciler) yaptırılan ön inceleme ve soruşturmalarda gerekse Devlet Denetleme Kurulunca (DDK) yapılan araştırma ve incelemeler kapsamında tespit edilebilecek hususlar bu kadarıyla sınırlıdır."

"SORUŞTURULMADA ETKİN BİR SONUÇ ALINAMADIĞI"

"Konuyla ilgili olarak kamu görevlileri hakkında yapılan tüm inceleme, araştırma ve soruşturmalara ilişkin bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi sonucunda özetle;

Hrant Dink'e yönelik bir tehlikenin varlığının Emniyet ve Jandarma personelince öğrenilmiş olduğu, Hrant Dink'in korunmasına yönelik istihbarat birimlerinin gerekli çalışmaları yapmadığı ve işbirliğine gitmediği, idari makamların Hrant Dink'e yönelik oluşan riskleri bilebilecek durumda olmalarına rağmen, her kademedeki sorumluların zincirleme eylemleri sonucunda tehlikeyi önlemek için gereken tedbirlerin alınmadığı, tehlikenin gerçekleştiği ve Hrant Dink'in yaşamını yitirmiş olduğu,

Dolayısıyla, gerek Anayasanın 17. maddesinde gerekse iç hukukumuzun bir parçası durumunda olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2. maddesinde ifadesini bulan yaşam hakkının korunması hususundaki pozitif yükümlüğün yerine getir ilmediği ve böylece ağır bir kamu hizmet kusurunun oluşumuna sebebiyet verildiği,

Ölüm olayının gerçekleşmesinden sonra yaşama hakkını koruma altına alan iç hukuk kurallarının etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamak ve Devlet yetkililerinin veya organlarının sorumluluklarını ortaya koymak açısından; Devlet organlarının olayın tespit edilebilen failleri ve olayda ihmal ve kusuru olan kamu görevlileri açısından hem ceza hukuku hem de disiplin hukuku alanında gereken soruşturmaların derhal başlatıldığı,

İdare organlarınca sürdürülen soruşturmalarda yasal olarak öngörülen süreçlere uyulmakla birlikte, yukarıda bahsedilen gerek kamu görevlilerinin yargılanmasına ilişkin mevzuat düzenlemelerinin niteliğinden gerekse kamu görevlilerinin soruşturulması hususunda izlenen yöntemlerdeki hatalar/yanlışlıklar ve diğer eksiklikler sebebiyle yürütülen soruşturmalardan etkin bir sonuç alınamadığı kanaatine ulaşılmıştır."

"KAMU GÖREVLİLERİNİN İHMAL VE KUSURLU DAVRANIŞLARI SORUŞTURULMALI"

"Hrant Dink'in öldürülmesi ile ilgili olarak oluşan esas fiil kapsamında; AİHM kararında ifadesini bulan ve yaşama hakkının korunmasına dair Devletin pozitif yükümlülüğünü yerine getirmediği sonucunu doğuran kamu görevlilerinin ihmal ve kusurlu davranışlarının, adli yargı organlarınca soruşturulmasının uygun olacağı düşünülmektedir. Ancak, söz konusu fiillerin yaşama hakkının korunmasına dair pozitif yükümlülük kapsamında olmadığının ve/veya esas dava ile ilgisinin bulunmadığının veya doğrudan soruşturulması gereken başkaca bir suç oluşturmadığının anlaşılması ve/veya yeni bilgi ve delillerin ortaya çıkması halinde, memur suçları yönünden 4483 sayılı Kanun çerçevesinde yeniden işlem yapılabileceği değerlendirilmiştir."

"Hrant Dink'in öldürülmesi olayının mahiyeti/şekli hakkında da bazı hususların ifade edilmesi gerekli görülmüştür. İlk bakışta, olayın ilk derece mahkemesinde sonuçlandırıldığı şekilde bir eylem olduğu söylenebilmektedir. Nitekim, alınan ilk istihbaratın anı ile cinayetin işlendiği vakit arasında geçen uzun zaman dilimi, faillerin cinayetin işlenmesine kadar geçen sürede çok sayıda kişinin olaya vakıf olacağı şekilde acemice davranış sergilemeleri ve faillerce silah temininde çekilen güçlükler buna işaret etmektedir. Ancak, gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararında ortaya konulan yaşam hakkının korunamaması ile ilgili sorumluluklar gerekse yukarıda yer verilen hatalı uygulamalar/yanlışlıklar/eksiklikler ve ülkemizin Hrant Dink cinayeti benzeri hadiselerle ilgili mebzul miktardaki tecrübesi (Malatya Zirve Yayınevi ve Rahip Santora cinayetleri, Kafes Eylem Planı, Ergenekon, Devrimci Karargah, Oda Tv, Balyoz, İrtica ile Mücadele Eylem Planı, Şemdinli, Danıştay Cinayeti ve faili meçhuller gibi çok sayıda davanın varlığı ve bu davalarda kamu görevlilerine atfedilen fiiller ile bazı davalarda iddia konusu edilen amaçlar, eylem yöntem ve türleri ile bazı sanıkların Hrant Dink'in öldürülmesine giden süreç ve fiillerle bağlantısına ilişkin emareler) birlikte değerlendirildiğinde, Hrant Dink'in öldürülmesi olayının da; Hrant Dink'in ötekileştirilerek hedef haline getirildiği ve tehdit edildiği süreçlerden başlayarak olayın bir bütünlük içerisinde incelenmesinin ve bu kapsamda gerek olayın gerçekleşmesi öncesinde gerekse olayın gerçekleşmesi sonrasında varlığına ilişkin kuvvetli şüphe bulunan ve raporun önceki bölümlerinde ayrıntılı olarak belirtilen kamu görevlilerinin bazı ihmal ve diğer nitelikteki fiillerinin de doğrudan adli yargı yerlerince ana cinayet davası kapsamında soruşturulmasının ve yargılanmasının zorunlu olduğu değerlendirilmektedir. Bu açıdan, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca AİHM kararından sonra bazı kamu görevlilerinin de daha önce başlatılmış olan soruşturma sürecine dahil edilmiş olması, yukarıda bahsedilen hatalı uygulamanın düzeltilmesi açısından gecikmiş de olsa olumlu görülmüştür. Esasen, Hrant Dink'i hedef haline getiren ve Hrant Dink'i öldüren kişinin eline bayrak vererek resim çektiren marjinal anlayışların ortaya çıkmasına yol açan bazı paradigmalarla yüzleşilmesi; bu tür ortamlardan beslenerek varlığını devam ettiren ve bazı kamu görevlilerinin de dahil olduğu hukuk dışı oluşumlarla ilgili mücadelenin sürdürülebilmesi ve "demokratik devlet" olgusunun hayata geçirilmesine yönelik son yıllarda ortaya konulan çaba ve gayretlerin güçlendirilmesi açısından, bundan böyle, benzeri durumlarda kamu görevlilerinin yargılanmasında izlenmesi gereken yöntem ile ilgili hususların, bu şekilde algılanması ve uygulanması gerekli görülmektedir. Yukarıda özetlenen ve ayrıntıları Raporun ilgili bölümlerinde yer alan tespit, değerlendirme ve önerilerin gereğinin yapılmasını teminen işbu Raporun, 2443 sayılı Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanun'un 6. maddesi uyarınca Başbakanlığa gönderilmesi gerektiği ve ayrıca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına da raporun bir örneğinin iletilmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir."