Milletin pıtrak gibi çoğalan sorunlarla ve keşmekeş hale gelen olaylarla boğuşmakta olduğunu ifade eden Bahçeli, "AKP'nin yönettiği ülke gerçeği içinde fırsatçılar, fesattan nemalananlar işbaşına geçmiş ve kolları sıvamışlardır. Geçtiğimiz hafta, bu defa da Erzincan’da vuku bulan kirli tezgâh, tutuşturulmaya uğraşılan fitne ateşi bunlardan yalnızca ve en önemlilerinden birisidir. Alevi kardeşlerimize yönelik tehdit dolu sözlerin altına, partimizi zan ve töhmet altına alırcasına Üç Hilal simgemizin konulması bizim daha da nevrimizi döndürmüş ve öfkemizin kabarmasına neden olmuştur. Şerefsizce, 'Pis Aleviler hepinizi yakacağız' ibarelerini duvarlara yazıp, altına da partimizin amblemini koymaya yeltenen soyu ve sopu meçhul ahlaksızlar bilsinler ki, ne yaparlarsa yapsınlar amaçlarına muvaffak olamayacaklardır. Alevi kardeşlerimizle bizi karşı karşıya getirmeye hiçbir faninin gücü de nefesi de Allah’ın izniyle yetmeyecektir. Alevi kardeşlerimiz müsterih olsunlar, biz yanlarındayız. Canlarımız, canımız bildiklerimiz rahat olsunlar, biz arkalarındayız.Aşkla semaha açılan aynı vücudun iki eli gibiyiz" diye konuştu.

"ŞEHİTLİKLE İLGİLİ DEĞERLENDİRMEMİZ DİNİMİZİN BİR BUYRUĞU"

MHP Lideri Bahçeli, "Sivil şehitlikle ilgili meramımızı ve eleştirilerimizi ya anlamayan ya da anladığı halde bunu itiraf edemeyen kötü niyetli bazı kesimler, meseleyi çok farklı mecralara çekerek kutsallarımızı hırpalamaya ve ayrışma konusu haline getirmeye kalkışmışlardır. Eli ve vicdanı kiralık bazı kalemler ise bu kapsamda bize laf yetiştirmeye, şehitlikle ilgili ahkam kesmeye ve hatta bu konuda bilirkişi rolüne dahi soyunmuşlardır. Şu kadar ki, şehitlikle ilgili değerlendirmemiz yüce dinimizin bir buyruğu ve üzerinde kuşku olmayan bir tebliğidir. Bizim, hatır veya siyasi çıkar uğruna AKP gibi şehitlik tanımına ilave yapmaya, birilerine keyfimizce şehitlik payesi vermeye veya almaya bırakınız teşebbüs etmeyi, kafamızın bir köşesinden dahi geçirmemiz tabiatıyla mümkün değildir. Biz geçen hafta ne dediysek, bugün ve gelecekte de aynı şeyi söyleyeceğiz ve haykıracağız" dedi.

ÜNİVERSİTE SINAVI VE DERSHANE

Çocuklarımızı, en taze yaşlarında esir düştükleri sınav zulmünden kurtarmanın ihmal edilemeyecek bir vazife olduğunu söyleyen Bahçeli, "Bu itibarla 2011 yılı Seçim Beyannamesinde de dile getirdiğimiz gibi, üniversite sınavını kaldıracağımızı ve sınavsız üniversiteye geçileceğini daha önce ilan etmiştik. Nihayetinde hükümeti gecikmeksizin, üniversite sınavlarını bütünüyle kaldırmak için harekete geçmeye davet ediyor ve bu konuda her desteği vermeye hazır olduğumuzu buradan bildirmek istiyorum. Başbakan Erdoğan ayrıca, dershane sisteminin kaldırılacağını da ifade etmiştir. Elbette milyonlarca ailemize mali külfet olan dershanelerin kaldırılması yerinde bir uygulamadır. Zira üniversite sınavının kalkacağı bir ortamda zaten dershanelere büyük oranda gerek ve ihtiyaç kalmayacaktır. Ancak binlerce dershaneyi kapatırken, önce buralarda çalışan ve hayatlarını kazanan öğretmen ve yardımcı personelin geleceğini garantiye almak ve bunları milli eğitim sistemine dahil etmek gerekmektedir" diye konuştu.

"AKP'NİN, İSTİSMAR ALANLARI DA DARALMAKTATIR"

"Kabul edilen yeni eğitim sistemi, adeta 28 Şubat’ın rövanşını almak maksadıyla cephanelik olarak kullanılmıştır" diyen Bahçeli şunları söyledi: "Ne yazık ki iktidarın asıl gündemine evlatlarımızın ve ailelerinin beklentileri, geleceğin güçlü ve büyük Türkiye’sini inşa etmek için hangi metotların kullanılabileceği hususları bir türlü gelmemiş, gelememiştir. Yeni kanunla milli eğitim sisteminin ideolojik baskılardan kurtarıldığı ve demokratik bir aşamaya getirildiği Başbakan tarafından ısrarla vurgulanmıştır. Bu zihniyet halen yürürlükte bulunan eğitim sistemini; 'darbe ürünü, dayatma, 28 Şubat uygulaması, faşist baskı' gibi sözlerle tanımlarken, amacının okul, eğitim veya gelecek nesiller olmadığını bir kez daha göstermiştir İtiraf etmek lazımdır ki, 28 Şubatların izleri silinecek, açtıkları çukurlar kapatılacak ve diktikleri hendekler düzleştirilecekse, işe önce darbe dönemlerinin siyasi mahsullerinden başlamak sanıyorum son derece isabetli olacaktır. AKP, görülüyor ki; zihnen ve kalben donanımlı, analitik bakabilen, ezberi dışlamış, sorgulayabilen, bilimsel düşünme yeteneğini elde etmiş, milli ve manevi cevherle rabıtasını güçlendirmiş nesillerin yetişmesini değil, kendi siyasi egosunu tatminle ve tahkimle meşgul olmaktadır. İmam hatip liselerinin orta kısımlarının açılması, Kur’an-ı Kerim’in ve Peygamber Efendimizin hayatının seçmeli ders olarak okutulması yönündeki girişimlerimiz ise sonuç buldu ve AKP endişelenerek bu önerilerimize sessiz ve duyarsız kalamadı. Buna başta direnen, ancak daha sonra kendi önergesini sunmaktan başka çıkar yolu kalmayan AKP’nin, istismar alanları da daralmakta ve asıl yüzü her fırsatta ortaya çıkmaktadır. Şurası bir gerçektir ki, milli eğitim sistemindeki yeni düzenlemenin en hayırlı ve olumlu tarafı imam hatip liselerinin ortaokul kısmının açılması, Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimizin hayatının seçmeli ders olarak kabul edilmesidir.Bunlar her şeyden önce siz değerli milletvekili arkadaşlarımın üstün gayret ve katkısıyla gerçekleşmiştir."

"ERDOĞAN, TOP KOŞTURURKEN DAVA ARKADAŞLARIM EZİYETİ YAŞAMIŞLARDIR"

12 Eylül askeri darbesine ilişkin olarak hazırlanan ve 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile emekli orgeneral Tahsin Şahinkaya’nın da suçlandığı iddiananin kabul edildiğini hatırlatan Bahçeçli, "Merhum Başbuğumuz Türkeş Bey’in vefatının 15’nci yıldönümünde, bu yargılamanın başlayacak olması ise son derece ilginç ve dikkat çekicidir. Biz başından beri AKP hükümetinin 12 Eylül üzerinden geçindiğini, gerçek bir hesaplaşma amacının olmadığını sürekli olarak vurguladık. Kaldı ki dava açılmış olsa da, 12 Eylül darbeci zihniyetinin ve görünür faillerinin yargılanmasından hukuken bir netice alınamayacağı baştan beri bellidir. Bilinmelidir ki, 12 Eylül 1980 ihtilalı; öncesi ve sonrasıyla tarafsız, objektif ve sağlıklı bir değerlendirmeye ihtiyaç duyan kara bir dönemin adıdır. Ve o talihsiz ve cinnet döneminin en büyük zararını görmüş, çilesini çekmiş ve azabıyla yüz yüze kalmışların başında MHP ve ülkücü hareket gelmektedir. Başbakan Erdoğan sahalarda top koştururken aziz dava arkadaşlarım ihtilalın eziyetini, zulmünü ve gözü dönmüşlüğünü bütünüyle yaşamışlardır. Biz bugüne kadar, ihtilal dönemi zorbalıklarının, baskılarının, cinayetlerinin yasını içten içe tuttuk ve gözyaşlarımızı hep içimize akıttık. Bu kesinlikle, korktuğumuzdan, çekindiğimizden veya veremeyeceğimiz hesabımız olduğundan kaynaklanmamıştır.Türk devletini yıpratmamak, acılarımızı yeniden deşmemek amacıyla söz söylemedik ve şikâyetçi olmadık. Şayet Kenan Evren’den ve o dönemin faillerinden bir alacaklı varsa, emin olun ki bu herkesten önce Milliyetçi Hareket’ten başkası olmayacaktır. Hakkı teslim edilmesi, kayıpları karşılanması, mağduriyetleri gecikmiş olsa da giderilmesi gerekenler, büyük bir inançla söylüyorum ki ülkücü hareketin mağdur, ama bir o kadar da mağrur mensuplarıdır" diye konuştu.

"12 EYLÜL'ÜN SORUMLULUĞUNU DOKSANINI GEÇMİŞ İKİ KİŞİYE YIKMAK DOĞRU DEĞİL"

Bahçeli, "Yarın başlayacak mahkeme safahatının sonuca ermeyeceğini düşünsekte; Milliyetçi Hareket Partisi olarak, yürüyen dava sürecine müdahil olmak maksadıyla müracaatımızı ilgili arkadaşlarımız aracılığıyla bugün gerçekleştirmiş bulunmaktayız. Çünkü biz; 12 Eylül işkencelerini, boğazına yağlı urgan geçirilip şehit edilen dokuz arkadaşımızı hiç unutmadık. Baskıları, tacizleri, küfürleri, buz kesmiş karanlık hücreleri hiç unutmadık. Ülkücülere yabancı, öteki, bu ülkenin zencisi gibi davranan ahlaksızları unutmadık. Tetikçi hâkimleri, savcıları, arkası önü ayarlanmış ara rejim mahkemelerini de hiç unutmadık. Dava arkadaşlarımızı ve kurucu genel başkanımız Türkeş Bey’i mahkum edenlerin, milli yüreklerde müebbet cezaya çarptırılmalarını da hiç kimse unutmamalıdır. Bugünkü zaman diliminde 12 Eylül’ün sorumluluğunu doksanını geçmiş iki kişiye yıkmak asla doğru ve haklı bir uygulama değildir" dedi.

'SURİYE'NİN DOSTLARI' TOPLANTISI

Dış politika alanında hararet düzeyi yüksek gelişmeler yaşandığını ve bölgeyi içine alan gizli planların adım adım ilerlediğini belirten Bahçeli şunları söyledi: "Geçtiğimiz hafta sonunda 'Suriye’nin Dostları' toplantısına bu defa da İstanbul ev sahipliği yapmış ve gelişmeler ele alınarak bir sonuca varılmıştır. 23-24 Şubat’ta Tunus’ta gerçekleştirilen Suriye’nin Dostları toplantısında, ufak bir isim değişikliğiyle sırayı ülkemizin alması düşündürücüdür. Şu işin garipliğine bakın ki, Suriye’nin dostları olarak kendilerini görenler, rejim ve yönetim terziliğine tevessül etmekte ve uzaktan uzağa bu ülkeye sömürgeciliğin siyah desenli elbisesini giydirmeye çalışmaktadır. Suriye’deki gelişmeleri yorumlarken, Başbakan Erdoğan’ın en son yaptığı dış temaslarda ortaya koyduğu tavırla ilgili bir şey söylemezsek, meselenin bir yönünü ihmal etmiş oluruz."

BAŞBAKAN ERDOĞAN'IN GÜNEY KORE VE İRAN TEMASLARI

Başbakan Erdoğan'ın katıldığı Güney Kore’de düzenlenen Nükleer Güvenlik Zirvesi'ne değinen Bahçeli, "Başbakan, muhteşem ortağı ABD Başkanıyla görüşmeler yapmış; Suriye’den İran’a kadar AKP’nin üzerine ve payına düşenleri liste halinde almıştır. Türkiye’nin temel sorunları, birkaç ezber söz ve yaklaşımdan başka gündeme gelmemiştir. Her defasında, ABD’nin bölücü teröre verdiği desteği gururla ifade eden Başbakan Erdoğan, insansız hava araçlarının sayısındaki artışı da diline pelesenk yapmıştır. Bize göre asıl 'One Minute' denilmesi gerekenlere karşı, AKP’nin sinmiş ve pusmuş bir halde bulunması milletimizin itibar ve kudretiyle asla bağdaşmamaktadır" edi. Bahçeli şunları söyledi:

"Başbakan Erdoğan, ülkemize gelir gelmez İran’dan alınan ham petrolün miktarını azaltmaya gitmiş ve eksik kalan kısmı da Libya’dan takviye etmeye karar vermiştir. Meselenin bir başka hazin tarafı ise, ABD Ankara Büyükelçisinin telkininden sonra bu kararın alınmış olmasıdır. Buradan sormak isterim ki, ABD Büyükelçisi sömürge komiseri midir yoksa atanmış Türkiye valisi midir? Başbakan Erdoğan böylesi bir rezaletin ve acziyetin içine nasıl düşmüştür? Ve İran’dan geldikten hemen sonra, bu ülkeden alınan petrolü başkalarının bastırmasıyla nasıl kısıtlamaya karar vermiştir? Parmak işaretiyle hareket eden bakanların, sömürge güçlerine dua eden Başbakanların bulunduğu bir ülkede, bu sorulara verilecek makul cevaplar bize göre yoktur. Üzülerek görüyorum ki, Arap baharı hattındaki yüksek voltajın maliyeti bize fazlasıyla yansımaktadır."

ELEKTRİK VE DOĞALGAZA YAPILAN ZAM

Elektrik ve doğalgaza yapılan zamları değerlendiren Bahçeli şunları söyledi : Konutlarda yüzde 16,49’luk ve sanayide yüzde 18,72’lik doğal gazzammını, evlerde kullanılan elektriğe yüzde 9,3’lük ve sanayide tüketilen elektriğe yüzde 8,7’lik zam bindirmesini şiddetle kınıyor ve AKP’nin bu kararından dönmesini bekliyorum. Zam yapılan maddeler, üretimin temel unsurları olduğu için kuşkusuz önümüzdeki günlerde iğneden ipliğe milletimizin ihtiyaç duyduğu her mal ve hizmete ilave zamlar gelecektir. Üstelik akaryakıta yapılan zamlar ise insaf ve dayanma ölçülerini çoktan aşmıştır. İran- İsrail soğukluğu ve gerginliği, Suriye’de süren kaos aziz vatandaşlarımızın kullandığı doğal gazına ve elektriğine olumsuz olarak yansımıştır. AKP’nin haçlı zihniyetinin yanında hizalanması, insanımızı perişan etmekte ve devamlı fakirleştirmektedir. İran’dan alınmayacak petrolün, Libya’dan alınması ve oradaki Fransız şirketlerinin kazanacak olması işin bir başka hazin ve tuhaf tarafı olmuştur."

"HÜKÜMETİN SURİYE POLİTİKASI ÇÖKMÜŞ VE TERS TEPMİŞTİR"

'Suriye Halkının Dostları' toplantısında en dikkat çeken sonucun Esad yönetiminin kabul ettiği Annan Planı’nın ucu açık görülmemesi ve Suriye Ulusal Konseyi’nin, bütün Suriyelilerin temsilcisi ve Suriyeli muhalif grupların altında toplandığı şemsiye bir organizasyon olarak tanınması olduğunu belirten Bahçeli, "Birleşmiş Milletler ve Arap Birliği Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın planından; çatışmaların durmaması, tutuklananların bırakılmaması ve demokratik haklara izin verilmemesi hallerinde, sürecin Güvenlik Konseyi ayağının çalışmaya başlayacağı anlaşılmaktadır. Bu da açıkça müdahale ve bölgemizde yeni bir yangın demektir. Bundan sonra Esad yönetiminin sözlerinden daha çok eylemlerine bakılacağı ve bunun dikkate alınacağı ifade edilmiştir. Başbakan Erdoğan’ın, Kofi Annan’ın girişimine başta mesafeli durması, sonra da olumlu yaklaşması uluslararası toplumun etkisi ve yönlendirmesi altında olmuştur. Suriye rejiminin planı kabul etmesini zaman kazanma olarak gören ve değerlendiren bu siyasi anlayışın, Suriye Halkının Dostları toplantısındaki şu sözleri zihni ve fikri melekelerini yitirdiğini açıkça göstermektedir: 'Uluslararası toplum net bir tavır almalıdır. Bu noktada söylem birlikteliği de yeterli değildir, eylem birlikteliğini de sağlamalıyız' Buna göre Başbakan Erdoğan’ın istediği haçlı müdahalesidir. AKP hükümetinin Suriye politikası çökmüş ve ters tepmiştir. Unutulmamalı ki, yanlıştan dönmek bir erdem göstergesidir. Ve Başbakan’ın, tek değişkenli ve seçeneksiz bir dış politika tercih etmesinin ülkemizin jeopolitik yapısıyla uyumlu olmadığını da bu münasebetle bildirmek istiyorum"diyerek sözlerine tamamladı" diye konuştu.