Öztürk yazısında 17 yılda 14 seçim yaşandığını insanların yorulduğunu ve tecrübe kazandığını söyledi.

Öztürk şu ifadeleri kullandı:

“Hem seçim yorgunuyum herkes gibi, hem de 14 seçimi yakından izlemiş, içinde yer almış ve sürekli notlar tutmuş biri olarak piştim sanırım. Yaşım ilerledi demek istemiyorum tabi!

Bu nedenle olsa gerek, sahada gördüklerimiz, kampanyaların seyri, adayların tutumları, konuşmaları izlerken olayın nereye doğru seyrettiğini aşağı yukarı kestirebiliyoruz.

Yine de itiraf edeyim, bu seçimdeki kadar öngörülmezlik, kararsızlık ve karmaşa diğer seçimlerde pek görmedim şahsen.”

Kemal Öztürk yazısını şöyle sürdürdü:

“Seçimlerin tamamlanmasına 17 gün kaldı. Kararsız seçmendeki belirsizlik bu aşamadan sonra azalacak ve bir karara dönüşecek. Benim iddiam o ki, sandık başında karar verecek ya da değiştirecek çok seçmen olacak bu sefer.

Son düzlükte yapılacak her hata ölümcül etki yaratabilir. Klasik olarak CHP genelde son düzlükte tökezler ve yarışı AK Parti önde tamamlar. Bu seçimde açık bırakılan mikrofonlar, ezanla, selayla, Fatiha süresiyle alaycı konuşmalar, ‘Kürdistan, PKK’ gibi riskli kavramları, nereye gideceğini düşünmeden kullanmalar… CHP ‘birazdan tökezleyip düşeceğim’ dercesine sinyal vermeye başladı.

CHP içinden bir yönetici de çıkıp, son düzlükte böyle riskli işler yapmayın, düzeyinizi koruyun demiyor. Hatta Edremit’teki açık mikrofon krizine sebep olanları önce disipline gönderdik dediler, sonra yanlışlık oldu, disipline başkası gönderildi dendi. Nereden baksanız tutarsızlık.

CHP İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu bunu bildiğinden olsa gerek, parti yöneticilerine ‘bu seçimde en önemli mesele hata yapmamaktır’ demişti (dün yayınladığım röportaj).”

CUMHURBAŞKANI’NIN KAMPANYASININ BİR PARÇASI YAPMAK DOĞRU OLMADI”

Yeni Şafak yazarı Öztürk yazısını şöyle sürdürdü:

“İstanbul’da her iki adayla da konuşan ve çalışmalarını izleyen biri olarak, burada seçimin sağlıklı, düzeyli ve olması gereken gibi gittiğini düşünüyorum. Her iki aday da İstanbul’a odaklanmış, genel siyaset havasından uzak, yerel politika konuşuyor, başka tartışmalara da girmiyor. Mesela İstiklal Caddesi’ndeki ezanın ıslıklanması iddialarına ikisi de hiç girmedi.

Ancak genel siyasetin ve özellikle Ankara’daki seçim ortamının aynı olduğunu söyleyemem. İstiklal Caddesi’ndeki ezanın ıslıklanma olayını iyice araştırmadan ve doğrusunu öğrenmeden en yüksek perdeden bu olaya tepki göstermek doğru mu? Zira AK Parti’yi savunan gazeteciler, yazarlar ve kanaat önderleri bile bu olayın iddia edildiği gibi ezanı protesto olmadığını ısrarla yazdılar, söylediler. Hal böyleyken, buradan siyaseten bir argüman çıkartıp, bunu da son düzlükte Cumhurbaşkanı’nın kampanyasının bir parçası yapmak doğru olmadı.

Yine Ankara’da Mansur Yavaş ile sahtekarlıktan sabıkalı bir kişi arasındaki karmaşık ve mahkeme süreci devam eden bir tartışmaya AK Parti sözcüsü düzeyinde müdahil olmayı da tartışmalı bir durum olarak görüyorum. Hele hele Mansur Yavaş hakkında apar topar dava açılması, onu mağdur durumuna sokacak bir riski bile barındırıyor. Oradaki tartışma kafaları karıştırır ama Cumhur İttifakı’na yarar mı bilemiyorum.”

BU İKİ KONUYA ZARAR VERİRLERSE BÜYÜK TEHLİKE BAŞLAMIŞ OLUR”

Öztürk yazısını şöyle noktaladı:

“Tüm bunlardan bağımsız olarak şunu söylemeliyim:

AK Parti’nin en büyük gücü inandırıcılığından, kendini, projelerini anlatmasından ve geleceği konuşmasından gelir. AK Parti her zaman, ‘ben neden daha iyiyim?’ onu anlatmış ve ‘diğeri neden kötü’ kısmını ön plana çıkarmamıştır.

Bu seçimde, ittifaklar meselesi yüzünden neden daha iyi olduğunu değil de, diğerlerinin neden kötü olduğunu anlatmaya odaklanmış gibi bir hava esiyor.

Oysa AK Parti’nin tüm seçimlerinde durum böyle değildi. AK Parti, umut vererek seçim kazanmıştır hep, korkutarak değil.

Hatırlayınız, CHP 2002-2009 yılları arasındaki tüm seçimlerinde AK Parti’nin ‘Atatürk, laiklik, rejim düşmanı’ olduğunu iddia ettiği kampanyalar yapmıştı. ‘AK Parti ne kadar kötü’ dediği ve insanları korkuttuğu her seçimi kaybetti CHP. Ve daha önemlisi inandırıcılığını yitirdi.

AK Parti ve Erdoğan’ın en büyük gücü inandırıcılığı ve kendi projelerini anlatmasıdır. Bu iki konuya zarar verirlerse ve inandırıcılıklarını zedelerlerse büyük tehlike başlamış olur. Seçimde birkaç şehri kaybetmek bir zarar vermez, önemli olan inandırıcılığı kaybetmemektir.”