Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nca organize edilen Abant Platformu, Bolu Abant Tabiat Parkı'nda bulunan Büyük Abant Otel'de 'Türkiye üzerine farklı bakışlar' konulu toplantı düzenledi. 27'ncisi düzenlenen ve üç gün sürecek olan toplantıya yabancı akademisyen ve gazeteciler katıldı. Sinevizyon gösterisinin ardından açılış konuşmasını yapan Abant Platformu Başkanı Levent Köker, yabancı aydınların Türkiye'de olup bitenleri yakından öğrenmelerini sağlayacaklarını söyledi. Daha sonra toplantıya katılan yazar ve akademisyenler 'Demokratikleşme, Türkiye'nin demokratik dönüşümü' konusunda düşüncelerini anlattı.

Apoyevmatini Gazetesi'nde görevli Mihail Vasiliadis, demokrasinin cumhuriyetle getirilmesi gerektiğini belirterek, “Cumhuriyetle demokrasi kavramı eş anlamlıdır. Türkiye'de önce cumhuriyeti kurduk sonra da demokrasiyi geçişi sağlamaya çalışıyoruz. Oysa cumhur kelimesi ile Yunan kökenli demos kelimesi ayı anlamı taşıyor. Cumhuriyeti kurunca demokrasiyi de beraberinde getirmek lazım. Cumhuriyette devrimler yukarıdan aşağıya yapılıyor. Demokrasi de aşağıdan yukarıya baskıyla yapılıyor. Esas bu devrimlerin aşağıdan yukarıya yapılması gerekiyor. Muhafazakarlaşma var. Bugünler de 'toplum muhafazakarlaşıyor mu?' diye sorun ortaya atıldı. Oysa bu muhafazakarlaşma bugünün sorunu değil. Çok eskiden geliyor. Dindar bir gençlik yetiştirmek muhafazakarlaşma gibi gözüküyorsa, milliyetçi gençlik yetiştirmek de muhafazakarlaşmadır. İnançlarımızı çocuklarımıza devretme çabası içerisindeyiz. Çocuklarımıza serbest düşünme ve kendi kararlarını verme haklarını tanımaktan çekiniyoruz. Liderler acaba toplumu demokratikleştirebilir mi? Bir sınıra kadar belki demokratikleştirebilir ama ayrı lider onu geri de götürebilir" dedi.

Mihail Vasiliadis, cumhuriyetin ya da demokrasinin her şeyden önce vatandaş cumhuriyeti olması gerektiğini söyleyerek, “Anayasada bu böyle ifade edildiği halde korkarım ki fiiliyatta çoğu zaman bir soydaş cumhuriyeti ya da yoldaş cumhuriyeti gibi hareket ediyoruz. Kendi ülkemizdeki vatandaşların sorunları çoğu zaman başka ülkelerin soydaşların sorunlarından çok az ilgi görüyor" diye konuştu.

TUTUKLAMALAR ENDİŞELENDİRİYOR

Boğaziçi Üniversitesi'nde görevli Vangelos Kechriotis, Türkiye'de pankart açan öğrencilerin ve not alan profesörlerin tutuklanarak hapishaneye atılmasının endişe verici olduğunu açıklayarak, şöyle konuştu:

“Kendimi bu ülkede konuk olarak hissetmiyorum. Bu ülkeye aidim. Bu duygum son birkaç yıldır daha da güçlendi. İlerleyen dönemlerde de Türk vatandaşı olacağım. Geçen yıl benim için son derece aydınlatıcı bir yıl oldu. Öğrencim Şeyma Özcan geçtiğimiz Aralık ayında tutuklandı ve hapishaneye yatırıldı. Gerekçe de terörist organizasyon için aktivite yapmasıydı. Bir telefon görüşmesi yapmış. Öğrenciye staj teklif edilmiş. Öğrenci bunu reddetmiş ama yalnızca buna dayandırılarak 5 ay hapishanede geçirdi. Bu benim için çok tuhaf bir durum. Öğrencilerimden bir tanesi jandarma tarafından sınavlara getiriliyordu. Bu benim için çok yeni bir durum. Silahlı bir jandarmanın öğrencimin sınavını alırken durması çok tuhaf. Öğrencilerimizle ilgili bu gibi problemlerde ne yapacağız. 800 öğrenci içeride. Bunlar akademi ile ilgili değil ama gerçekten somut bağlamda eğitim özgürlüğünü kısıtlayan nedenlerle içeride öğrenci var. Pankart açtığı için içeriye alınan öğrenci var. Öğrenme ve eğitim haklarından mahrum kalıyorlar. Bir profesör arkadaşım sınıflarında akademisi dersi verirken bazı notlar almış. Bu notlarla terörist etkinlikleri yüreklendiği gerekçesi ile tutuklandı. Ben de bir parti tarafından davet edildim. Bir gün, bir sabah beni ziyaret ederse ve bu toplantı sırasında aldığım notları bulursa bana karşı kullanabilir. Ben bunları yazmamalı mıyım? Kendime sansür mü uygulamalıyım? Bende aynı sorunlarla karşı karşıya kalıyorum. Türk meslektaşlarımın sorunları da benim için önemli. Ben gerçekten endişeleniyorum."

TÜRKİYE'DE HALKIN SESİ DİNLENMİYOR

Şehir Üniversitesi'nde görevli Richard Peres, demokraside halkın sesinin dinlenmesi gerektiğini, Türkiye'de bunun çok zayıf olduğunu ifade ederek, “Demokraside kesinlikle halkın sesini dinlemeli. Erkeklerin ve kadınların görüşlerini almalı. Türkiye'de hükümet tarafından bu yöndeki çabaların tamamen eksik olduğunu gördüm. Bütün bu alanların dışında anayasa ve yargı gibi konularda Türkiye'de önemli tartışmalar devam ediyor ama kültürel konularda önemli. Halkın sesini dinleme ve kültürünün tartışılması lazım. Türkiye'de bu sağlıklı işlemiyor. Oldukça güçsüz ve eksik" dedi.

BAŞBAKANIN DEMOKRASİ ANLAYIŞININ NE OLDUĞUNUN TARTIŞILMASI GEREKİYOR

Kolombiya Büyükelçi Vekili Alicia Ouijano ise Türkiye'de her şeyin başbakanın ağzından çıktığını söyleyerek, “Kürtaj şu anda itibariyle çok sıcak konu. Bu gibi tartışma anlarında bu ülkenin nasıl yönetildiği şeklinde insanların arasında sorular soruluyor. Merkeziyetçi bir bakış açısıyla bakıldığında bir çok şeyin başbakanın ağzından çıktığını gözlemleyebiliriz. Anayasal değişimler de önemli. Başbakanın hükümetteki görev süresi ve etkisi de önemli. Gerçekten başbakanın demokrasi anlayışının ne olduğunun tartışılması gerekiyor" diye konuştu.

HRANT DİNK'TEN SONRA KONUŞANLARIN HEPSİ TUTUKLANDI

Agos Gazetesi'nde görevli ve Ermenistan'daki bir televizyon kanalında çalışan Lili Gasparian ise Hrant Dink'in öldürülmesinin ardından konuşan herkesin tutuklandığını belirterek, şunları söyledi:

“Hrant Dink öldürülünce Türkiye'de herkes daha fazla konuşulmaya başladı. Özgür bir şekilde insanlar konuşulmaya başladı ve fazlasıyla özgür konuştu. 2 yıl sonra önce konuşan insanların hepsi hapiste. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti 'konuşabilirsiniz' dedi. Ama 2 yıl sonra konuşan herkesi içeriye almaya başladı. Bu nasıl bir ifade özgürlüğü? Kafamda soru işareti var. İfade özgürlüğü var ama konuşurken hep tedirginiz. Yabancı olmama rağmen bugün varım ama yarın belki bu ülkede olmayacağım. Bugün konuştuğum için 2 yıl sonra başıma ne gelecek korkusu var."

Konuşmaların ardından 1'inci oturuma ara verildi.